1000 yıldır itekleniyorlar

HomeWelt

1000 yıldır itekleniyorlar

1000 yıldır, 5000 yıldan fazladır üzerinde yaşadıkları topraklardan, yurtlarından kaktırıldılar.

Amacım; ne 5 bin yıllık, ne de bin yıllık bir tarih yazmak. Sadece İstanbul – Kadıköy’de ikinci dünya savaşı sonrası 1945’de doğan Eleni ve Vasili’nin sürekli gitme zorunluluğunun neden süreklileştiğine dair bir kaç gerekçeyi anımsatmak.

Eleni Beyoğlu’nda berberlik ile geçinen orta halli bir ailenin biricik kızıdır. Vasili ise aynı semtte terzilik yapan yine orta halli bir ailenin tek çocuğudur.

İkisi de Kadıköy’de aynı parkta beraber oynamış, aynı sokakta yürümüş, aynı bayramlarda aynı neşeyi yaşamışlar, aynı çocukluk sevinç ve heyecanı ile aynı okula başlayıp, Türkçe ve Yunanca eğitime başladılar.

1955 yılında 10 yaşında idiler.

Ve o akşam…

1955, 6 Eylül akşamı, o küçük iki çocuğun, Yunan ve Türk halkının hafızasına kazındı.

O akşam, kin ve nefret naraları ile karışık bir gürültü koptu.

Türk ırkçılar küçük gruplar halinde Beyoğlu sokaklarına daldılar.

Karanlık eller evlere hücum edip, dükkânları yağmalıyor ve yakıyorlardı.

Gece sokaklarda buldukları kadınlara tecavüz ediyor, mezarlıklara dalıp mezar taşlarını kırıyorlardı.

Sanki iç savaş vardı.
Neden bize düşman oldular ki?

Vasili ve Eleni o geceyi anımsadıklarında, bazı komşularının da o çetelere yardım ettiklerinin tanığıdırlar, zira onlar yağmadan mal topluyorlardı.

Türk komşularımız kendi ev ve işyerlerine Türk bayrağı astı, bizim evlere de Türk değil yazıları yazmaya başladılar.

Sanki ganimet dağıtılıyordu ve bu durum 5 gün sürdü.
Vasili ve Eleni o beş gün, korku içinde odalarında oturup beklediler.

‘Beraber yaşıyorduk!’

Oysa İstanbul’da yıllardır Türkler ve Yunanlılar sorunsuz olarak beraber yaşıyorlardı. Olaylar öncesi gazetelerde çıkan haberleri ancak olaylar sonrası okuduk. „Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve Yunanlılar tarafından saldırıldığını“ yazıyordu gazeteler. Oysa öyle bir saldırının olup olmadığı bu güne kadar kanıtlanamadı. Dönemin siyasi iktidarı toplum içerisinde hoş olmayan, bölücü, şiddet kâr ve kindar gruplar oluşturarak diğer azınlıklara karşı kullanıyordu.

Türk halkını Yunan halkına karşı kızgın ve öfkeli hale getirmenin en iyi yöntemi ‘ulusal değerlerimize saldırı’ söylemi ile karşı tarafın sermayesine ve halkına karşı kin ve öfke ancak böyle yaratılabilirdi.

Bütün bunlardan sonra Eleni ve Vasili İstanbul yaşamının artık sayılı günlerde olduğunu nerden bileceklerdi ki?

Bunlara rağmen Eleni ve Vasili 1964 yılında evlendiler.

Devlet kararı

Genç çift 1965 yılında, geçmişi yavaş yavaş hazmedip huzurlu yaşamaya başlarken, yeniden kara bir haberle sarsıldılar. İstanbul’daki Rumların 1966 yılına kadar İstanbul’u terk etme kararı devlet eliyle kendilerine bildirildi.

Sadece Yunan kimliği ile İstanbul’da yaşayan 1100 kişiden 1966 sonuna doğru tek bir kişi bile kalmadı. Türk kimliği ile İstanbul’da yaşayan Rumları da eklersek rakam hayli yüksekti.

Eleni ve Vasili Türk kimlikli Rumlar kategorisine aittiler. Son olarak ellerine geçen kararda 24 saat içinde taşınmazlarını satarak zorunlu göçe hazır olmaları bildirildi. Ama gitmek zorunda kaldıkları Yunanistan’da tanıdıkları hiç kimse yoktu, kendilerini yabancı bir memlekete gidecek gibi hissediyorlardı. Ayakları gitmek zorunda olsa da kalpleri gitmek istemiyordu. Almanya’nın iş gücüne ihtiyacı vardı ve Türkiye’den işçi alıyordu. Eleni ile Vasili de o katara katıldılar.

Onlar artık Almanya’da ne Türk ne Yunan, onlar sadece göçmen işçilerdi ve şimdilerde yerleşik oldular.

Ganimet!

Bu azınlığın itelenme nedenlerini bu rakamlar daha net anlatacaktır:

Mağdurların kendi rakamları ile 6-7 Eylül olaylarında 4433 kişinin mülkiyeti gasp edildi, toplam mali zarar 69.578.744 Türk Lirası.

Devletin yardım amacıyla kurup yardım toplayarak yardımda bulunduğu kişi sayısı 3247, toplanan rakam 8.718.078 Lira, bu kişilere dağıtılan toplam miktar 6.533.856 Türk Lirası; ayrıca çeşitli kuruluşlara da 885.425 Lira yardım yapılmıştır.

Mülkiyeti gasp edilenler:
1000-50.000 Lira zarara uğradığını beyan edenler 4210 kişi 50.000 liradan fazla zarara uğradığını beyan edenler 283 kişi.

24 saat içerisinde taşınmazlarını zorunlu olarak satıp gidenlerin zararlarını da hesaplarsak, yaklaşık olarak 250 Milyon Lira azınlık orta sınıfın mülkiyeti el değiştirdi.

Türkiye savaşa girmedi. Ancak savaş ekonomisinin koşullarını tüm ağırlığıyla yaşadı. Bu koşullardan kurtulmanın yolunu da klerikal özel sermayeye öncelik vererek önlemeye çalıştı.

“Devlet işletmelerinin özel sektöre devri” sloganıyla iktidara gelmiş olan Demokrat Parti, öncelikle azınlıkların mülkiyetini gasp ederek işe başladı…

Sürekli savaş ve şiddet yöntemiyle varlığını sürdüren sermaye sınıfı, geleneğini bugün de devam ettiriyor.

6 Eylül 2020 Ali Şahin

Subscribe
Notify of
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments