- Modernizme Başkaldırı: Post-modernizmin Genel Söylemleri
2.2. Post-modernizm ve Egzistansiyalizm Arasındaki İlişki
Postmodern düşünce yapısı karmaşık ve birçok felsefi akımı bünyesinde barındıran bir teori anlayışıdır. 20. yüzyılda önemli olan egzistansiyalizm (varoluşçuluk) postmodernizmi etkilemiştir.
Egzistansiyalizm de önemli iki kavram vardır. Bunlar varlık ve mahiyettir. Varlık herhangi bir nesneyi tanımlar. Örneğin inek bir varlıktır ancak mahiyeti varlıktan farklıdır. Mahiyet ise ineğin verdiği bir süt olabilir. İnek önce varlığa gelmiş ve sonra süt verme mahiyetini kazanmıştır. Varlık, olgunun yokluktan varlığa geldiğini tarif ederken, mahiyet ise “nasıllığı” sorusunu sormaktadır. Egzistansiyalizm de insan hariç tüm nesnelerin önce mahiyetleri oluşur ardından varlıkları buna göre oluşur.
İnsan için önce varlık meydana gelir ve mahiyeti insan kendisi oluşturur. İnsan, zihninde tanımlama yapar ardından bu düşünceyi mahiyete geçirir. Buradan hareketle var olan tüm sosyal olaylar, ideolojiler, bilim, sanat, felsefe vb. hepsi insan üretimidir; diğer bir deyişle mahiyettir. Bu mahiyetleri oluşturan bizzat insanlardır. Diğer bir anlatımla hakikat denilen “şeyi” insanlar oluştururlar. Bu oluşturma süreci modernizm de olduğu gibi tek bir tanım, değil parçalı ve çokludur (A. Şeriati, 1971). Amazon ormanlarında yaşayan insanlar da, Fransa’da yaşayan insanlar da bir hakikate ulaşma çabasındadır. Hakikate gidilen yol bir tane olmadığı gibi parçalı ve değişkendir. Antik Yunan medeniyetinde hakikat, Persler’de hakikat, Skolastik dönemde hakikat ve modernizmin getirdiği hakikatler farklıdır. Yani insan üretimidir. Değişen çağa, kültüre, olay ve olgulara göre hakikatler oluşacak ve sürekli değişecektir. İşte buradaki mahiyeti zihinde tasarlayan insanlar bu anlayışa göre diğer canlılardan mahiyet olarak öncedir.
Postmodernizm, egzistansiyalizmden bunu alarak insanı özgürleştirme çabasına girer ancak bunu, ikili tanımlamaları yıkarak yapar. Çünkü oluşturulan tüm mahiyetler ikili tanıma uymak zorunda değildir. İyi- kötü gibi kavramların doğada olmayan karşılıklarını biz düalizmin etkisiyle oluşturarak mekânı bu şekilde kuruyoruz ve bu durum tek tipçi mekân oluşumunu destekliyor. Örneğin modernizmin evrensel ahlak iddiasına karşı postmodern düşünce bunu sert şekilde reddeder. Bu anlayışa göre evrensel ahlak diye bir şey yoktur. Farklı toplum yapılarına göre farklı ahlak anlayışları vardır. Avrupa kültüründen çıkan ahlakın hangi kriterlere göre evrensel olup, diğer toplumlara dayatıldığı sorusu önem addeder. Bu yüzden ahlak kurallarını insanlar kültürel yapılarına ve ihtiyaçlarına göre oluştururlar.
Postmodernizmin evrensel olan tüm söylemlere sert reaksiyonları, bu söylemlerin belirli bir kültürden çıkıp dayatılması ve güce hizmet etmesi nedeniyledir. Evrensel olarak sunulan tüm öğretilerin dogmatikleşip baskıcı bir yöne doğru gitme kuşkusu bulunur. Evrensel anlatılar yerine her toplumun kendi perspektifleriyle ve ihtiyaçlarına göre oluşturduğu lokal söylemler vardır. Lokal söylem, belli bir bölgeye ait olan ve oranın sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel şartlarında ortaya çıkan yapıdır.
Postmodernistlerin evrensel karşıtı ve göreceliliği öne çıkarması tüm ideolojileri kendi hedefine çekerek büyük bir tepki almıştır. Bu perspektiften gidersek şunları söyleyebiliriz: Bilim, felsefe, sanat, edebiyat vd. oluşumların birbirine üstünlüğü var mıdır? Modernizmin vereceği cevap bilimin üstünlüğü olacaktır. Modernizm diğerlerini reddetmeyecek olup sadece bilime daha fazla öncelik verecektir. Postmodern düşünce ise hepsinin eşit olduğunu ve var olan hakikatlere farklı yollardan ulaşacağını söyler. Onlara göre herhangi bir insan faaliyetini öncelemek güç istenci oluşturacak ve tahakküm aracına dönüşecektir.
2.3. Post-modernizmin İdeolojilere Bakışı
Postmodern düşünce ile ilgili yanlış anlaşılanlardan birisi de tüm ideolojileri reddettiği ile ilgili son derece yanlış çıkarımdır. Postmodernizmi bir çatı olarak değelendirdiğimizde “izm”ler yerine “post”lar bu yapıyı alacaktır. Örneğin postmodernizm, Marksizm’i reddetmez. Sadece post kelimesini ekleyerek modern yapıdan çıkararak sorunsallaştırır ve evrensel yerine lokal yapıya sürükler. İlerleme, nesnellik, mutlaklık, özgürlük gibi modernizmden aldığı söylemleri yapı bozumu ile yıkar. Aynısı feminizm, hümanizm vd. ideolojiler içinde geçerlidir. Hepsinin bir gerçekliği vardır ancak olguların belirli basamaklarını yansıtan perspektivist yönlerini oluşturan parçalı bir gerçeklik.
Bu söylemlerden çıkan diğer bir sonuç ise, evrensellik iddiasında olan Hristiyanlık ve İslamiyet’i de hedef almış olmaktadır. Postmodernizme göre bütün dinler eşit değerdedir. Din, inanan kişiler için bir gerçekliktir. İnanç ile ilgili diğer felsefi akımlar olan deizm, panteizm, agnostisizm, ateizm gibi görüşler de diğer dinlerde olduğu gibi birbirine üstünlüğü olmadığı için eşit değerdir; evrensellik iddiası olmamak kaydıyla…
Büyük tepki çekecek bu söylemlerin mantığını anlayabilmek için insana verdiği rolün anlaşılması elzemdir. Protogoras’ın ünlü olan “Her şeyin ölçüsü insandır.” söylemi anlaşıldığında postmodern söylemin insana dair bakışı da bir ölçüde anlaşılacaktır. Eğer her şeyin ölçüsü insan ise, üretilen tüm sosyal yapılandırmalar doğada karşılığı olmayan ve insanın oluşturduğu anlamlar kümesidir. Bu perspektiften gittiğimizde amacı oluşturan insanların diğerlerine sosyal yapılandırmalarla öncülük edip tahakküm altına almasına kabul edilemez. Çok kısa olarak özetlersek şunu ifade edebiliriz: Gerçekliği insan yaratır ve onu yıkar ve tekrar yapar.
2.4. Postmodernizmin Sosyal Bilimlere Getirdiği Bakış Açıları
Modernizmin indirgemecilik özelliğinin karşılığı postmodernizm de perspektif olmaktadır. İndirgemecilik, var olan olguların tek bir nedene indirgenerek açıklanma çabasıdır. Örneğin tüm sosyal yaşamı sınıf ilişkilerine, ekonomiye, topluma, psikolojiye indirgeyerek açıklama olanağı bulunmaktadır. Ancak diğer görünen kısımlar bu durumda silikleşeceği için sorunsallaşır. Perspektif ise, olguların her bir özelliğinin bir yönüne odaklanarak açıklanma çabasıdır. Var olan durumun içerisinde bakılabildiği gibi tüm perspektif yöntemlerini inceleyip bütüncül de bakma olanağı bulunur.
Postmodernizmde, determinizm yerine indeterminizm getirilir. Tüm belirlenimci yasaları reddeder. Egzistansiyalizmde olduğu insana verdiği değerden dolayı mahiyetini önemser. 20. yüzyılda gelişen bilimsel bilgide, evrenin tam anlamıyla determinist olmadığı anlaşılınca, indeterminizm yavaş yavaş dillendirilmeye başlanmıştır. Hem makro evrenin deterministik yasaları olduğu gibi önceden belirlenemeyen yapılarına ilaveten, mikro evren olan kuantum teorisindeki farklılıkların makro evrenden farklılığı ve indeterminizmin olanağı, postmodernizmi de kendisine çekmiştir. Einstein’ın mutlak zaman anlayışı yerine göreceliliği getirmesi sebebiyle zaman algımız ters yüz olmuştur. Mekân ise, Kartezyen bir şekilde zamanda olduğu gibi mutlak, nesnel ve insandan ayrı olarak ele alınırken, 1960’lı yıllardan itibaren zaman gibi göreceli, mutlak olmayan, insanla var olan ve insanla anlamı yitirilen bir çizgiye kaymıştır.
Modernizmde sınırlar belirgindir. Ulus devletlerinde belirginleşen sınırlara ilaveten kamusal mekandaki sınırlar netleştirilir. Modernizmde var olan hiyerarşi sayesinde bir düzen amaçlandığı için sınırlar belirgin olarak gözükür. Postmodernizm ise sınırları kaldırmaktan ziyade iç içe olduğunu söyler. Devlet sınırlarından bilimdeki sınırlara kadar tüm sınırlar ve sosyal yaşamı oluşturan kültür ve mekâna yansımaları iç içe geçmiş olarak sunulur. Bu avantaj sunabilir. Sınırların iç içe geçirilmesi, tek tipçi mekâna özgürleştirici bir yapı sunar. Mekânda dışlanan kimlikler, getirilmeye çalışılan çoğulcu kimlikler sayesinde görünür. Lezbiyen, gey, travesti, transseksüel ve biseksüeller gibi ikili yapıya uymayan yönelimler özgürleştirilir.
Bu sınırlar bilim içinde geçerli olacaktır. Disiplinler-arası ve disiplinler-ötesi kavramları, postmodernizmin sınırlara getirdiği yönelimin bir sonucudur. 19. Yüzyılda bilimlerde ortaya çıkan uzmanlaşma, her bir bilim dalını diğerinden uzaklaştırırken, doğa ve sosyal bilimler birbirinden giderek uzaklaşmış ve her iki bilim alanının terimleri birbirini anlamayacak seviyeye gelmiştir. Sınıra getirilen bu esneklik sayesinde diğer disiplinlerle ortaklaşa çalışılması ve bu sayede perspektif yaklaşımlarına binaen bütüncül bakma olanağı ortaya çıkarılmıştır. Coğrafya bilimi gibi sınırları muğlak olan ve belirli kategoride tam anlamıyla tanımlanamayan bu disiplin, modernizmden çıkıp postmodernizmin çatısı altına girdiğinde sınır çizmek gereksiz olacaktır.
Modernleşmeyle ortaya çıkan uzmanlaşmada, bilim dalları kendi alt dallarını ortaya çıkararak ilerlemiş ancak coğrafya doğa ve sosyal bilimleri kapsamasıyla uzmanlaşmaya bir türlü geçememiştir. 1950 yılında fiziki ve beşerî coğrafya arasındaki ayrımın belirginleşmesi sonucu ortaya çıkan tartışmalar fiziki coğrafyacıların doğa bilimlerine, beşerî coğrafyacıların sosyal bilimlere yakınlaşmasına neden olmuştur. Postmodernizm de disiplinler-arası (örn: fiziki ve beşerî coğrafya) ve disiplinler-ötesi (örn: sosyoloji ve evrimsel biyoloji) yakınlaşarak sınırlar ortadan kaldırılarak iletişimin kolaylaşması amaçlanır. Özellikle sosyal bilimlerde postmodernizm çok güçlü bir şekilde etki etmiştir. Sosyal bilimlere sunduğu esneklik, doğası gereği deterministik olmayan ve kaotik olan sosyal yapıyı geniş örüntülerden araştırma yöntemleri sunmaktadır. Örneğin sosyal bilimlerde kendisine yer etmiş olan feminizm ile ilgili iki akımın örneklerini şu şekilde verebiliriz.
- Modernist feminizm: Kadınlar ataerkilliğe karşı baskı altındadır ve hem bağımsızlığı elde etmek hem de “özgün benliklerini” yeniden kazanmak için Akıl’ı kullanabilirler. Akıl, evrensel olarak birleştirici bir unsur olacaktır.
- Postmodernist feminizm:Erkek / kadın, erkeksi / kadınsı kategorileri, kültürel olarak inşa edilmiş İdeolojidir. Toplumsal cinsiyet rolleri, tüm kültürlerde ve bağlamlarda kültürel olarak görecelidir. Bu sebeple yere özgü olarak oranın şartlarına göre incelenmeli ve sistem yapı bozumuna uğratılarak deşifre edilmelidir.
Akıl (İng: “rationalism”) her iki akımda da önemlidir. Ancak modernizmde akıl ana unsurdur. Şöyle ki, akıl göreceliliği, kültürü, siyaseti, ideolojiyi aşacak bir unsurdur. Modernizmin akıla verdiği rol, en üstün değerde olmaktadır. Posetmodernizm, aklı siyaset, kültür, ideoloji gibi anlamlardan çıkarmayıp onunla birlikte değerlendirir. Örneğin:
- Modernizm:Akıl varoluşsal, tarihsel, kültürel ve ideolojik bağlamlarımızdan bağımsız olarak bunları aşar ve var olur; akıl evrensel ve “gerçek” tir.
- Postmodernizm:Kültürel Görelilik. Aklın kendisi, inanç ve diğer kültürel bilme araçları gibi diğer geleneklerle rekabet eden özel bir Batı geleneğidir.
Her iki akım arasında benlik kavramı farklı şekilde ele alınır. Modernizmde özne kalıtsal olarak oluşturulurken postmodernizm de kimlik değişken ve oluşturulandır:
- Modernizm:Kültür ve toplumdan bağımsız, istikrarlı, tutarlı “benliğin” varlığı vardır. Kimlik durağandır: biri ya ırksal, etnik, ulusal ya da cinsiyet kimliğidir (geleneksel görüş) ya da kişinin sosyal etkilerden ayrılması gereken doğuştan gelen bir kimliği vardır (Rousseau’nun romantik görüşü).
- Postmodernizm: “Benlik” bir efsanedir ve kişinin sosyal deneyimlerinin ve kültürel bağlamlarının bir bileşiminden ibarettir. Kimlik akışkan ve uygulayıcıdır. Kendinin ve hatta cinsiyetin gerçek bir tanımı yoktur; kimlikleri maske olarak koyarız ya da sahnede aktörler gibi “benliklerimizi” gerçekleştirir. Kimlik bizden bağımsız değildir çünkü kimlikleri biz üretiriz.
Bilimsel objektiflik ile ilgili her iki akımın görüşlerini şu şekilde yazabiliriz:
- Modernizm (Bilimsel tarafsızlık):Bilim insanlarının nesnel gözlemci olmaları gerekir. Doğayı doğrudan gözlemle, dolaylı gözlemle veya ön yargıları dışlamayı amaçlayan kontrollü deneylerle incelerler.
- Postmodernizm (Bilimsel taraflılık): Doğadaki gözlemler kendilerini yorumlamaz. Bir zihin ve deneyi yürüten herhangi bir kişi veya grubun ön yargısı ile yorumlanılır. Ayrıca, insan aklının, kültürlerin ve dillerinin, şeylerin-olguların-“gerçek” doğası bilinmeyebilir.
Postmodernizmin bilime olan bakışı hakkında yazar olan Scotty Hendricks, Postmodernizm Anti Bilim midir?” yazısında şunları söylemektedir:
Postmodernizm çoğu zaman gerçeği, batıyı, filmleri ve sevdiğimiz her şeyi yok etmek için entelektüel bir öcü olarak sunulur. Gerçekte, yaklaşık 50 yıl önceki Fransız düşünürlerin çalışmalarından kaynaklanan bir sistemdir. Çeşitli fikirlere dayanır, ancak genel olarak kapsayıcı anlatıların ya da dünyanın evrenselleştirilmiş yorumlarının reddedildiği belirtilir. Bu, postmodernizmin sevdiğimiz her şeye “karşıt” olduğu iddialarına yol açtı. Ancak öyle mi? Genel anlamda, öyle değil. Hiçbir postmodernist, akıllı telefonunuzun çalışmaması gerektiğini veya yalnızca belirli bir sosyal yapının içinde çalışacağını söylemez. Postmodernizm, insanların söylediği canavar değildir. Bununla birlikte, bu durumun modern bilimi eleştirmeye çalıştığı söylemi, bir anti-bilimsel ön yargı ortaya çıkardığı fikri çok abartılıyor.
2.5. Postmodernizm ve Nihilizm İlişkisi
Postmodernizmin, nihilist (hiççilik) yönü bulunmaktadır. Postmodernizme getirilen eleştirilerden bazıları, postmodernizmin, modernizmin temellerini yapı bozumuna uğratıp yerine hiçbir şey getirmediğidir. Aristo’nun ifadesiyle insan bilmek ister: Eğer bu doğal bir durumsa postmodernizm, modernizmin aşırılıklarını yıkarken kendisi modernizmden daha fazla ileri gitmekte ve yapıyı çökertip amaçsızlığa doğru kaydırmaktadır. Modernizm, dinden devraldığı dünyayı tıpkı dinlerde olduğu gibi yine hakikati sunmuş ve bu yolda gidilirken bilimi öne çıkarmıştır. Ayrıca Hristiyanlıkta olduğu gibi tarih düz bir çizgi şeklinde daima iyiye ve mutlaklığa doğru gidecek öngörüsünü getirerek bir amaç sunmuştur. Modernizm, orta çağ düşüncesine karşı olarak birçok yenilik getirirken, Hristiyanlığın tarihsel anlayışını bozmamış ve olduğu gibi almıştır. “Postmodernizmin amaçsızlığa doğru görünen yönelimi insanın amaca olan yönelimini nasıl telafi edecektir?” sorusu halen yanıtlanmayı beklemektedir.
2.6. Modernizm ve Post-modernizmin Ortaya Çıkmasında Fransa
Fransız devrimiyle birlikte Aydınlanma dönemi ve gelen modernizmin Fransa’da ortaya çıkmasına ilaveten postmodernizm dayanaklarını Fransız düşünürlerden alması tesadüf müdür?
Fransız devrimine karşılık gelen 1968 gençlik ayaklanmalarının başına çektiği Fransa, başta Michel Foucault olmak üzere Jean Paul Sartre gibi düşünürleri büyük oranda etkilemiştir. II. Dünya Savaşının yarattığı yıkımla birlikte bozulan ahlaki sistem ve modernizmin çözümsüzlüğü, devlet yönetimine olan hoşnutsuzluk ve farklı kesimlerine olan ayrımcılık, ayaklanmaların başlıca sebepleridir. Stewen Best ve Douglas Keltiner, Postmodern Theory: Critical Interrogations (Postmodern Teori: Eleştirel Soruşturmalar) kitabında şunları ifade eder:
Fransa’da İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki modernleşme süreçlerinin hızlı bir değişim yaşadığı ve yeni bir toplumun ortaya çıkmakta olduğu duygusunu üretti. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Fransa hala büyük ölçüde bir tarım ülkesiydi ve devrini tamamlamış bir ekonomiden ve politik ekonomiden mustaripti. John Ardagh (1882:13) 1950 yıllarının başları ile 1970’li yılların ortası arasında “Fransa’nın göz kamaştırıcı bir yeniliğe geçtiğini iddia eder.
Fransa’nın II. Dünya Savaşı sonrası modernizme hızla geçip, yaşanan siyasal sorunların ayaklanmalara olan sebebiyle postmodernizmin bu sebeple burada güçlendiği söylemler arasındadır. İlk zamanlarda sanattan başlayarak sosyal bilimlere yayılmıştır.
Sonuç
Postmodernizmin üzerinden belirli bir süre geçmiş olmasına rağmen yoğun tartışmalar olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Modernizm gibi belirli aşamaları geçerek ortaya çıkmadığı gibi, var olan karışıklıklar ve kapalı anlatımlar karmaşayı iyice arttırmaktadır. Tabii bu postmodernizm hakkında hiçbir çıkarım yapılamayacağı anlamına gelmemektedir. Postmodernistlerin anlatımlarının kapalı olması yoğun olarak eleştirilirken, düşünürler arasında farklılıklar vardır. Jacques Derrida ile Michel Faucoult’un anlatımını kıyasladığımızda, Jacques Derrida çok daha zor ve kapalı anlatıma sahiptir.
Her ne kadar yoğun tartışmalar olsa da postmodernizm, 20. yüzyılda büyük bir etki ortaya çıkararak gelişmeye devam etmektedir. Sadece Michel Foucault’un bugüne kadar aldığı atıf sayısı 782.097 sayısıyla bugüne kadar gelmiş en fazla atıf şampiyonudur. Sadece bu rekor sayı bize sosyal bilimlerde postmodern anlayışın etkisini göstermektedir.
1968 hareketinin de etkisiyle söylem alanını geliştiren postmodern düşünce, bir yandan modernizmin zamanla baskıcı unsurlarından bireyi kurtarırken onu kendi tarafına çekerek nihilizme sıkıştırma olanağı da bulunmaktadır. Hepimiz doğamız gereği bir gerçekliğe ulaşma amacı içerisindeyiz. Amaçsız bir yaşamın olanağı olmadığı düşünüldüğünde modernizm ve postmodernizm arasındaki çatışmada gelinen noktada benliğiniz hangisine daha uygun olduğunu seçme özgürlüğü sizin kararınıza kalmaktadır.
Yaşamımız içerisinde modernizmin ve postmodernizmin bireye sunduğu olanaklar içerisinde makul olunan tarafları vazgeçilmez bir gerçekken asıl sorun, birbirine zıt olan yapıların ne şekilde uzlaşılacağı sorudur. Makro evren ile mikro evreni birleştirecek bir teoriyi ortaya çıkarmak kadar zor belki de imkânsız olan bu soruyu, zaman geçtikte bulmanın yollarını arayacağız. Ancak şu an için bir cevabı bulunmamaktadır.