Hücremin duvarlarına baktıkça bedenime dokunuyorum.
Hücrem…
Benim hücrem.
Mülkiyetin öldürücü tutsaklığı midemi bulandırıyor.
Sahiplenmenin dehşetiyle kusuyorum.
Kusuyorum…
17 numarada 17 gün.
Kaçaroğlu…
Kaçaroğlu…
Kaçaroğlu…
……………
Kim bu Kaçaroğlu?…
Öğreniyorum.
Yok yok zorla öğretiyorlar.
Benden önce 17 numaralı hücreye konulanlardan.
Adı efsane gibi dolaşıyor.
İçten içe seviyorum onu.
Aynı hücreye konmak böbürlenmeme neden oluyor.
Sonra…
Gülümsüyorum.
Bilmenin yarattığı güveni hissediyorum.
Kaçaroğlu sözcüğüne yüklediğim anlam durmaksızın büyüyor.
Zihnim, fırtınaya tutulmuş gemi gibi yalpalıyor.
Sallanıp duruyorum.
Düşüp kalkıyorum.
Düşüyorum.
Efsane…
Kaçaroğlu…
Karanlıkta tutunmaya çalıştığım bir umut.
Burnumdan pıt, pıt, pıt kan damlıyor.
Kaçaroğlu’nu anlatıyorlar. Bir deliden söz edercesine:
“Çok kıvrak zekâsı vardı.
Hendek atlatır gibi atlattı bizi pezevenk!
Sonra ne oldu?
Copu sokup bokunu yedirdik ibneye!
Ha ha ha ha.
Ha ha ha ha
Deliydi lan!
Hem de ne deli!
Bunu da delirtelim mi komutanım?”
“Pislikler…”
“Ne dedin sen?
Bırak lan! Bana bırak!
Nasıl da titriyor…
Titre lan! Titre.
Korkudan bokunu yiyeceksin.
Yalvaracaksın.
Gebermek için yalvaracaksın.
Daha ne istiyorsun lan!
En iyi hücreyi sana tahsis ettik.
Ha ha ha ha
Tuvalet manzaralı inin.
Kıymetini bil yavrum!
Dedenden miras kalmış gibi tepe tepe kullan.
Bok kokusunu içine çeke çeke yediğin bokları yavaş yavaş düşün bakalım.
Nasılsa çok vaktin var, koklaya koklaya hatırlarsın.
Daha iki ay elimizdesin.
Delirir misin, konuşur musun, yoksa 7. kattan kendini atar mısın bilemem?…
Sen ne diyorsun Arap?…
Konuşur komutanım! Konuşur…
Ha ha ha ha
Konuşmazsa da Arap’ın kollarında sikile sikile cehennemi ziyaret eder.”
“Bırakın beni, bırakın!”
Duvara çarpıp yere yığılıyorum.
Başım! Başım! Diye inliyorum.
İniltimin şiddeti yükseldikçe yükseliyor.
Hırıltılı çıkıyor sesim.
“Durmayın Öldürün!…
Aşağılık herifler!
Öldürün!…
Öldürünnnnnnnnnnnnnnn!…
Başımı tutamıyorum”
17 numarada 17 gün.
Ölüm, zihnimde asılı duruyor. Sağa sola, sağa sola, sağa sola, sallanan sarkaç.
Karanlık ve nemli duvarlara vazgeçme, vazgeçme diye haykırıyorum.
Doğan günü görmesem de,
Sol memem sıcacık.
Bağırıyorum….
Nefesim kesilince değin bağırıyorum.
Hayır!…
Hayır!…
Hayır!…
Ölüme gitsem de hayır.
Siz,
Onlar,
Hepiniz,
Hiçbiriniz,
Hiçbirinizzzzzzzzzz
Bunun bilincinde olamayacaksınız.
Tüm insanlığa kafa tutmanın gücünü asla tadamayacaksınız.
On Yedinci günün bitiminde hayallerim çiçek açıyor.
Duvara tırnakla kazınan yazıyı son kez okuyorum:
“Ölüme teslim olmadan zulme direnebilirsin. Güneşe tırmandığını hayal et!”
Sol memem sıcacık.
Emine Aydoğdu