Serhad Raşa kimdir.
Diskografi
Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde dünyaya geldi. Müzikle ilk tanışması ortaokul yıllarına denk gelir. İlk konserlerini lise yıllarında veren Serhad Raşa, 1989 yılında Ankara’da Kemal Eroğlu Müzik Eğitim Merkezi Piyano bölümünü bitirdi.
-1992 yılında Ankara’ya yerleşti ve profesyonel müzik yaşamına Ankara’da başlamış oldu. Kurduğu gruplar ile sahne ve konser çalışmaları yaptı.
-2004 yılında İstanbul’a yerleşti. Şair Yusuf Hayaloğlu ve Selda Bağcan ile İstanbul’da ve birçok ilde konser ve programlar yaptı.
-Artvizyon etiketi ile müzikseverlere sunulan Rengahenk Türküler isimli kolektif albümde “Mapusun İçinde Üç Ağaç İncir” ve “Yaylanın Çimenine (Kol havası)” isimli türküleri seslendirdi.
-Aynı serinin ikincisi olan “Anadolu Sevdası Rengahenk Türküler” isimli albümde Şair Yusuf Hayaloğlu ile düet olarak “Açılın Kapılar Şaha Gidelim” isimli türküyü seslendirdi.
-Serinin üçüncüsü olan “Karadut Rengahenk Türküler” isimli albümde “Mapushane İçinde Yanıyor Gazlar” ve “Nesini Söyleyim Canım Efendim” isimli türküleri seslendirdi.
-Uluslararası bir albüm olan ve tüm dünyada satışa sunulan “Made İn Turkey 4” isimli albüme “Mapusun İçinde Üç Ağaç İncir” isimli türküyle katıldı.
-2011 yılında yayınlanan çok solistli “Pir Sultan Dostları 3” isimli albümde ‘’Durmaya Geldim’’ isimli türküyü seslendirdi.
-“Kervan” isimli çok solistli albümde “Gel Yarınlara” isimli şarkıyı seslendirdi.
-“Yoldaş Ezgiler Sesli Gazete” isimli albümde “Ulan Hallaç Olduk” isimli şarkıyı düet olarak seslendirdi.
-“Ölümsüz Şarkılar Dayanışması” isimli albümde “Çapulcunun Şarkısı” isimli şarkıyı seslendirdi.
-“Merhaba” isimli birinci solo albümü 2008 yılında İdil Müzik Yapım etiketiyle yayınlandı.
-‘’Sen Gibi’ isimli ikinci solo albümü 2012 yılında Ütopya Müzik etiketiyle yayınlandı.
-“Yakasız İstanbul’’ isimli üçüncü solo albümü 2014 Çınar Müzik etiketiyle yayınlandı.
Son şarkılardan
Telgrafhane
Söz: Melih Cevdet Anday
Müzik: Metin Tapkı
Mendilimde Kan Sesleri
Söz: Edip Cansever
Müzik: Metin Tapkı
Sizin Hiç Babanız Öldü mü?
Söz: Cemal Süreya
Müzik: Metin Tapkı
Boşa Değil
Söz/Müzik: Metin Tapkı
Mahzundu Gülümsüyordu
Söz: Vedat Türkali
Müzik: Metin Tapkı
Son çalışmalara
Senin Olsun
Söz/Müzik: Serhad Raşa
Dönmelisin
Söz: Serhad Raşa
Müzik: Ferhat Livaneli
Esmer Şarkılar
Söz: Ahmet Can Akyol
Müzik: Serhad Raşa
Söyleşi;
C.Şan
Serhat hocam merhaba. Söyleşi teklifini kabul ettiğiniz için teşekkürler. Konuya hemen bir giriş yaparsak… Söz yazarı, bestekar ve aynı zamanda yorumcusunuz. Hali hazırda son çalışmalarınızdan başlayalım. Şair “İlhan Berk”.
S.Raşa
Evet İlhan Berk şuan stüdyoda ve aranje etmekteyiz..
C.Şan:
Şimdi yapılan çalışmalara bakıyorum. “Telgrafhane Meriç Cevdet Anday, Edip Cansever ve Cemal Süreya’dan ‘’Sizin hiç babanız öldü mü?’’ Vedat Türkali, Mahzuni Şerif ve Yolcu ismi ile devam eden geniş bir repertuarı var. Büyük bir yoğunluk. Nasıl oluyor bu çalışmalar?
S.Raşa
Aslında benim son günlerde kendime ait özel bir tasarımım yok ama arada düşünüyorum. Evet kendi içimde bir şeyler yazmıyorum ya da oluşturmuyorum çünkü içinden çıkamadığm bir yoğunluk var. Fakat arada gitarı elime alıyorum. Söz ve müziği aynı anda yapmaya başlıyorum. Daha çok kendi şarkılarım için böyle oluyor. Ayrı bir çalışma olarak da ‘’Sakin Seyir’’ diye bir oluşum var. Metin Tıpkı benim iyi bir arkadaşım. O eski bir müzik adamıdır. Onunla bir gün yolumuz kesişti ve bana ‘’Bir şarkı okumanı isterim’’ dedi. İlk yaptığımız Vedat Türkali oldu. “ Masumdu Gülümsüyordu”. Sonra şairler üzerinden Sakin Şehir Çalışmalarını yapmaya devam ettik. Müzikler ve besteler Metin’e ait sözler şairlere, yorumcu ise benim.
C.Şan:
Bunların hepsi büyük bir edebiyat birikimi. Siz de bu birikimleri yani klasikleri bir anlamda yorumlamış oluyorsunuz.
S.Raşa:
Evet yeniden yorumlamış oluyoruz. Mesela bu yaptığımız Şair şarkılarına baktım. Daha önce bestelenmemişler. Tabii ki Vedat Türkali’nin bazı şiirleri daha önce bestelenmiş ama bu şiirleri bestelenmemiş. Metin Tıpkı’nın da çok güzel bir yanı var. Böyle şiir yelpazesi geniş olan biri, o da haliyle etkilendi bu şiirlerden ve besteledi. Ben Sakin Seyirde Metin Tıpkı’nın bestelerini okudum. Orada yorumculuk yapıyorum.
C.Şan:
Mesela Sakin Seyir çalışmalarından biri olan “Telgrafhane” daha çok nasihat gibi, dinleyenlere bir fikir veriyor sanki. Öyle hissettim.
Birde “Yolcu” şarkısını çok beğendim, onu daha otantik buldum. Değiş gibi. Şarkının içinde metaforik bir söz vardı. “Sarhoş” biz sarhoş muyuz gerçekten?
S.Raşa:
Bence sarhoşuz! (Gülüyor) ayrıca sarhoşluk iyi bir şey. Şöyle de bir şey var. Bu birazda benimle ilgili bir şey. Kendi çalışmalarımda ya da solo albümlerinde hep içeride bir yerde albümün gizli saklı bir yerinde hep bir “abdal” var. O adamı, o abdal adamı ve insanları seviyorum. Mesela solo albümlerden üçü türküdür. Tırnak içinde söylersek bizim memlekette son dönemlerin tabiriyle özgün müzik denilen, bilmiyorum, belkide o türe daha yakın şeyler. “Merhaba” var “ Sen Gibi” albümleri var, bu albümlerdeki bütün çalışmalar bana aittir. Üçüncü albüm “Yakasız İstanbul “. O daha önce Seyduna’nın söylemiş olduğu albümlerden oluşmuş bir form. Bir antrak. Onun dışında kendi sahne ve konserlerimde daha geniş repartuar şarkılar okurum. Kendim “Pin Floyd” da dinliyorum. Livaneli de dinliyorum. Nesimi Çimen de dinliyorum. Bir müzisyenin müzikal yelpazesi herzaman geniş olmalı
C.Şan:
Muhakkak. Peki şu an Türkiye’deki müzikal duruma gelirsek, müzik piyasasında neler oluyor? İşler nasıl oluyor? İnsanlarımız (dinleyici ve müzisyenler) ne durumda? Dinleyiciler neye yöneldi? Nasıl görüyorsun 2023 ‘ün Türkiye’sini?
S.Raşa:
Aslında her dönem olduğu gibi ciddi bir düşüş var ve her alanda bu düşüşü gözlemliyoruz. Fakat Türkiye’nin müzikal tarihine bakarsak da, Osmanlı’dan bu yana güçlü bir tarih var. Saray müziği, klasik Türk müziği, halk müziği, Anadolu ezgileri, yöre türküleri ve biçimler, farklı etnik dillerde yapılan müzikler var. Biçim ve müzikal farklılıklar çok.
C.Şan:
Coğrafya geniş!
S.Raşa:
Evet coğrafya geniş, doğal olarak türler de geniş ve bunların da sentezleri olmuş zaman içerisinde. Onun dışında 60’larda, 70’lerde Cem Karacalar, Barış Mançolar ile yeni bir tür gelişmiş, adına da Anadolu Rock denmiş. Nedir bu? Aslında makamsal ve türküsel yapıyı ele alır Anadolu. Rock kısmı da batı estrümanlarıyla ve biçimiyle oluşmuş birşey. Kısacası aslında bir doğu batı sentezi. Tabi bu dönem doğal olarak Köroğlu’na, Dadaloğlu’na yaslanmış bir dönem sonra…
C.Şan:
Bunun toplumda bir karşılığı oldu ama değil mi?
S.Raşa:
Tabii kesinlikle, özellikle sınıfsal karşılığı var. Dadaloğlu’nun başkaldırısı var. Köroğlu’nun isyanı var. Aslında edebiyatta da böyle Yaşar Kemaller girdi işin içine, Fakir Baykurtlar… Yeni bir Anadolu damarı oluştu. İşte oradan gelmiş süzülmüş bir sürü örnekler var. Yine dönüp baktığımızda geriye, mesela Moğollar var. Çok önemli.
Fakat 2000’lerden sonra -tabii bu klasik bir söylem olacak ama- altyapı üst yapıyı belirlediği için… yeni etkiler yeniden biçimlenmeyi sağlar. Daha doğrusu 2000’lerden sonra kötü sentezler yapılmaya başlandı. Kimseyi tukaka ilan etmek istemiyorum. Elektro müzik kötüdür demiyorum. Rep kötüdür demiyorum fakat her şeyin iyi örneği de var, kötü örneği de var bunu söylüyorum. Kısacası kötü örnekler çoğaldı sadece. Bunun birçok nedeni var, önceden daha iyi stüdyolar vardı, daha organize olmuş ekipmanlar vardı, şimdi herşeye çok daha kolay ulaşılır oldu. Her şey teknolojinin gelişmesi ile beraber bir nevi kes-yapıştır oldu. Bir angaje dönemi var.
C.Şan:
Peki bu kes-yapıştır aranjenin politik duruşu nasıl? En azından bir farkındalık üzerinden. Hani kör gözüm parmağına değil de. Nasıl bir duruş?
S.Raşa:
O da yerlerde sürünüyor. Ve kötü bir durumda. Çünkü okumuyorlar.
C.Şan:
Ama seyircinin bir beklentisi var…?
S.Raşa:
Kesinlikle. Her daim daha iyiyi, daha güzeli bekler. Çıkarsa alır dinler, takip eder.
Ben kendi seyircim için söyleyeyim. Tabii ki benim durduğum yer daha politik bir nokta ve doğal olarak benden bunları bekliyorlar. Ben de politik şarkılar söylemekten keyif alıyorum, zaten kendi konserlerimde söylüyorum bu politik şarkıları. Dönüyorum 1 Mayıs’ı da söylüyorum ya da meydan konserlerine gidiyorum ve bazen de daha coşkulu tempolu. Bazen hüzünlü şekillerde olan şarkılar da söylüyorum. Kısacası bazen kopup gidersin, müziğin coşkusunda bu hep vardır.
C.Şan:
Ruh hali ya da bir coşkunluk durumu. Çok güzel fakat bunu
Kişisel birşey olarak algıladım. Doğru mu?
S.Raşa:
Bu benim kendimle ilgili müzisyenin kendisi ile ilgili bir şey gibi düşün bunu. Benim hayata karşı söylediğim sözler var. Yazıyorum bir yandan. Makale gibi değil de daha çok Aforizma gibi. Bu son beş yıldır yoğunlaştığım bir şey. Okumalarım da önceden bu denli sistemli değildi. Mesela Cosmosla bile ciddi bir şekilde ilgileniyorum. Evren, varoluş, madde, kuark, fizik dünyası edebiyat.
Dönüp bakıyorum Rus klasiklerini hala okuyorum. Bunların hepsini bitirmeye, vakıf olmaya bir ömür yetmez ama bilgi ve anlamak şart. Bir yanıyla da merak, sonuçta bunların hepsi hayata karşı bir duruş. Benim de bir duruşum var. Temelinde ne var; adalet ve hümanizma var. Yani şöyle bir hümanizma; içi boş bir dünya kardeşliğinden bahsetmiyorum. Dünyanın kardeş olabilmesi için bazı nedenler olmalı, bir kere eşit olmak zorundayız. Kardeşlik eşit olmayı gerektirir. Eşit olmayan bir dünya kardeşliğinden söz edilemez. Adaletten söz edilemez. Durduğun merkez fikir o olduğu zaman, sen de bir sanat üreticisi, bir müzisyen olarak bunları da insana sunduğunda doğal olarak içerisinde bu oluyor yani.
C.Şan:
Bahsi geçen politik duruşun ana kaynağı bu!
S.Raşa:
Tabii ki. Ama bunun içinde aşk da var. Sevgi de var, yoldaşlık da var. Bunun içinde Evren de var. Mesela son dönemde bir Üçleme Çalışıyorum. Son zamanlarda bunu planlamıştım. Antakya’da başlamıştım bestesine, tam olarak depremden önce gitmiştim. Samandağ’da böyle bir yerde oturuyorum. Rakım 1800 falan, yani öyle bir geldim ki Cihan inan ki, bak gökle yer birleşmişti sanki, ayırt edemedim gök neresi, yer neresi? O dönemde işte tasarlıyordum. Varlıkla ilgili bir sanatsal eser üretmek. Bunu tabii ki daha çok enstrümantal düşünüyordum. 12 dakikalık bir şeydi, sonra gelişti bu. Zaman/Mekan/ İnsan diye 3 şarkı ama bir konu. Şimdi bu da kendi içinde hayata bakış noktasını, insanı anlatan bir biçim. Yani şu anlama gelmiyor. Mutlak sloganik olmak zorunda değil. Bir şeye muhalif diyebilmemiz için öyle bir yerde durması gerekiyor ki, sen onu açtığın zaman, onu büyüttüğün zaman, o sözlerinin içine girdiğin zaman insanı bulmalısın. Sevgiyi bulmalısın, aşkı bulmalısın.
C.Şan:
Aslında evrene açılıyorsun.
S.Raşa:
Evet kesinlikle ama nasıl ilerlediğin önemli, bu şu değil; bu ezberimizde var zaten, bir şeyin muhalif olabilmesi için marş olması gerekmiyor. Bir şeyin doğru olması için kırdım, döktüm olması gerekmiyor. Evet bu da gerekli ama o ayrı bir mesele. Ama bu o kadar küçük bir alana veya küçük bir bloğa sığdıracak bir mesele değil. En azından sanat için söylüyorum. Müzik için söylüyorum. Daha geniş bir havuzun, okyanusun meselesi bu. Onun içinde hepsini görebilmelisin. Dokunmak gerekir ya da en azından kişinin öylesi bir gayreti olmalı.
C.Şan:
Bu yol buraya çıkıyor diyorsun “Yol ve sarhoşluk”.
S.Raşa:
Aslolan gideceğimiz ya da varacağımız yer değil. Yolda olmanın kendisi asıldır.
C.Şan:
Nasıl?
S.Raşa:
Bunu niyet belirler. Güzel tarafı o belirler. Yani örnek verirsek, bir devrim düşün. Sen istiyorsun ki öyle güzel bir devrim yapalım ki dünya kardeşliğini, dünya adaletini sağlayalım. Ama senin buna ömrün vefa etmeyebilir. Her anlamda. Şimdi burada güzel olan illa senin devrimi görüyor olman değil, güzel olan o yolun içinde olmandır. Bu kıymetli. Zaten görebilirsen bu dünyada gördüğün en güzel şeylerden birini görmüş olursun.
C.Şan:
Güncelleme şart değil mi?
S.Raşa:
Bu hayatın kendisinde bile şart olan birşey.
C.Şan:
Bunun için geçmiş tecrübeleri yeniden gözden geçirmek gerek…
S.Raşa:
Mesela az önce Cosmosdan bahsettik ya hani. Bu öyle büyük bir yapı ki. İnsanoğlunun kibri bunun karşısında okadar komik kalıyor ki.
Bu meseleyi anlama konusunda o kadar küçük kalıyor ki. Geçen izledim atom ve protonlarla ilgili bir belgesel, çok da güzeldi. Şimdi bunu izliyorsun. Elimizde her türlü iletişim aleti var ve her şeye ulaşabiliyoruz. Örnek adamın gözleri kör, Sivas’ın bir Köyünde “Uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece” diyor. Aynı şeyi söylemiş burada 50-60 yıl önce. Mesele aslında ortak, konu ortak. Bunu görmek için bunlara sahip olmak gerekmiyor. (Cep telefonunu gösteriyor) Bunun üzerine düşünüyor musun, düşünmüyor musun? Konu önce kafada başlıyor. Mesele bu. Yoksa ne belgesellerle, ne kitaplarla, sadece bunlarla öğrenemeyiz.
C.Şan:
Seni dinlerken aklıma şu geldi . Eskiden klasik müzik konserleri dinlerdik televizyondan. Adamın biri tüm orkestranın önünde elinde çubuk saç baş dağınık. Hararetle çubuğu ritmik bir şekilde sallardı.
S.Raşa:
Evet Pazar konserleri… Pazar işkencesi derlerdi(gülüyor).
C.Şan:
Evet tam da o. İşte o adamlar bana hep böyle ya deli ya da filozof gibi gelirdi. Sanırım müzik dünyasında böylesi birşey var. Ne dersin?
S.Raşa:
Düşünsene karşımda en az 65 kişi var. Bunun bir kısmı yaylılar, bir kısmı bakır nefesliler, bir kısmı vurmalılar, bir kısmı üflemeliler, bir sürü de saz var. O adam var ya Şef.
C.Şan:
Bir o kadar da ses var.
S.Raşa:
Evet bir o kadar da ses var. Şimdi sen kemancısın, önünde park var, patini çalıyorsun, sus deyince susuyorsun. Kayıt öyle söylüyor sana. Sonra seninle aynı anda okuyup bir de sana ‘’yavaşla, hızlan, sen kalk, sen otur’’ diyor. Yani düşünsene bunu 65 kişi ve esturmanla aynı anda şarkı yürürken yapıyor. Dehşet birşey.
Şuraya; 65 tane otomobil koy. Bakalım çarpıştırmadan ne kadarının başında durabilirsin.
C.Şan:
Harikulade bir şey.
S.Raşa.
Doğru filozofik bir durum var bence. Zaten o yüzden saç baş dağılıyor. Üst başın farkında değil ki adam, işi var kafası bir milyon, yoğun, dolu yani.
C.Şan:
Klasik ama anlamlı bir soru ile finale geçelim. Tecrübenin aktarımı açısından… Gençlere ne dersin? Nereden ve nasıl başlasınlar bu işe?
S.Raşa.
Önce ne yapmaları gerektiğini bulsunlar. Kendi iç yolculuklarını bulmaları gerekir yani. Tabii ki bir enstrümanda ustalaşmak için mesai harcamak ve etüt yapmak gerekir. Bir sazı etüt yapmadan virtüözü olamazsın ve bunun için de günde 8 saat çalışılması gerekir. Bütün olarak virtüözlükten bahsediyorum ve bunun için en az 15 yıla ihtiyacı var ama sanatın kendisi “Ben bir yol yürüyeceğim, sanatsal bir bakış açım olsun’’, bir anlatıcı mısın yoksa bir enstrüman mı çalmak istiyorsun? Bunlar bambaşka konular. Ama şu var, önce gerekli olan ne yapman gerektiğine karar vermen gerek.
- Şan:
Bu uzun bir yol.l
S.Raşa:
Kesinlikle! Ama dönülmesi de çok kolay. Bir heves bir kalas ile başlayanlar oldu, görüyoruz/gördük. Tabii insanları suçlamıyorum Ama önce bu iş için karar ve donanım hem bilimsel hem felsefi anlamda şart. Yani bahsettiğim gibi evreni de bileceksin siyaseti de bilmek zorundasın. Sanat için söylüyorum bunu. Felsefeyi de müziği de bileceksin. Müziğin tarihini de bileceksin. İnsanın tarihini de bileceksin. O zaman ancak bütünlüklü bir bakış açısı oluşabilir. Yoksa bir tarafın hep topal kalır.
C.Şan:
Birde doğuştan yetenekli olanlar var…?
S.Raşa:
Evet var. Bu o kişinin kendi varlığından kaynaklı. Doğuştan kaynaklı fakat onunda işlenmesi, estetize edilmesi şart. Ama başta konuştuğum gibi bunu bir yol olarak görmek ve sanatsal olarak birşeyleri başarabilmek için donanım gerek ve tabi ki bunun bedelini ödemek gerek. Bunun insana ve onun üretimine dönüşü de başka olur .
C.Şan:
Edebiyat dünyasından beslenme devam edecek mi? Camal Süreya, Vedat Türkali, Melih Cevdet Anday ve diğerleri.?
S.Raşa:
Evet devam edecek. Metin’ le böylesi bir yola çıktık “Sakin Seyir” bu zaten bir oluşum.
C.Şan:
Peki kadın şairler ve edebiyatçılar repertuvarınızda var mı?
S.Raşa:
Aslında bu konuyu dün konuştuk. Tam da üzerine geldi. Metin ‘’kadın şairler onları da ele almalıyız’’. dedi sohbet esnasında. Hem de çok acil böyle bir tasarımımız var. Feruh Firuzat’ı önerdim ilk elden. Şöyle böyle bir durdu, düşündü “Çeviriden korkuyorum’’ dedi. Doğru bir çeviriyi bulmalıyız diye düşündük. İlk elden tam olarak bu. Konuyu düşünmek, irdelemek ve bir bakış açısı oluşturmak şart, ince ve ayrıntılı olmalı her şey. Acaba doğru bir çeviri kimde var, nerede var? Kimden bulabiliriz? Bu ayrıntılar önemli, son dönem böylesi bir çalışma düşünüyoruz. Kadın şairler ve edebiyatçılar olmazsa tabii ki olmaz. Dünyadan da Türkiye’den de olabilir fark etmez. Son günlerde Gülten Akın’dan bir şiiri ele aldık. Bakalım çalışıyoruz.
C.Şan:
Evet Türkçe repertuar da bu konuda geniştir.
S.Raşa:
Benim de aklımda birçok isim var ama kendi adıma Nazım Hikmet’i tekrardan elden geçirmek istiyorum. Kendi bakış açımla nasıl olur diye düşünüyorum. Çünkü o hep dokunmadığım bir konu ve uzun zamandır da aklımda. Gerçi denemelerim var. Sahnede söylediklerim var ama Nazım Hikmet’i komple ele almak bahsettiğim. Nazım Hikmet ile ilgili bir albüm fikrim var ama acele etmeden olgunlaştırarak.
C.Şan:
Yelpazen geniş ve malzeme çok.
S.Raşa:
Ömür yetmez ama başlamak gerek herzaman.
C.Şan:
Son olarak okuyucularımıza ne demek istersin
S.Raşa:
Aslında gönül ister ki daha mutlu bir ülkemiz olsun. Daha mutlu insanlarımız olsun. Daha eşit şartlarda bir yaşam olsun ve buna dönük bir sistem kurabilsek ve o sistemde var olabilsek, yaşayabilsek. Aslında nasıl desem kapitalizm diyeyim. Kapitalist balyozun altında ezilerek yaşamaktansa insana yaraşır bir yaşam ve onun şartlarına sahip olsak keşke. Özel olarak her şeyden bahsedebilirim. Hükümetten bahsedebilirim. Onun uygulamalarından ve icraatlarından bahsedebilirim. Avrupa’daki faşizmden bahsedebilirim. Ekonomik buhrandan bahsedebilirim, bunları zaten sen de biliyorsun. Ben de biliyorum. Hepimiz bunları biliyoruz. Fakat benim söylemek istediğim biz insan olarak yürüdüğümüz yola ve fikirlerimize değer verelim. Kendimize inandığımız zaman insan olarak inandığımız zaman. Aslında genetiğimizde en ilkel durumlarda bile bunu bize söyler. Kalbimiz de söyler ama asıl hayattaki edinim ve tecrübelerimizle söylersek bunu, kendimize inanacağız. Dostlarımıza inanacağız. Birbirimize inanmalıyız. Bu bir umuttur ve umut her zaman vardır. Işık her zaman vardır. Biz istersek her şey olur. Bunu söyleyebilirim.
Güzel olan da budur diye bilirim.
C.Şan:
Çok teşekkürler. Zaman ayırdığın ve fikirlerini bizimle paylaştığın için.
S.Raşa:
Ben de teşekkürler ederim.
Yazar Cihan Şan Kısa Biyografi :
İstanbul doğumlu. Tiyatro sanatçısı ve yazar. Çeşitli Tiyatrolarda yönetmen/metin yazarı olarak çalıştı. Çeşitli Edebiyat dergilerinde ve Birçok gazete de yazılar kaleme aldı. Sahne sanatları üzerine wordshop çalışmalarında bulundu. Sinema ve TV. için Senaryolar kaleme aldı. Başka kültür/Evrensel Sanat/Birgün sanat/Uzun yürüyüş/Yolculuk ve Dersim Gazetesinde Sanat ve Edebiyat yazıları kaleme aldı İstanbul’da yaşamakta yazım/düşün ve sahne sanatları çalışmalarına devam etmektedir.