Avrupa Parlamentosu, tutuklanmasının ardından görevden uzaklaştırdığı Başkan Yardımcısı Eva Kaili’yi azletti. Kaili’nin, AB’nin kararlarını etkilemek için Katar’dan para aldığı iddia ediliyor; Belçika savcılığı ise onu ve diğer şüphelileri yolsuzluk ve suç örgütü kurmakla suçluyor. Avrupa basını, olayın sonuçlarını tartışıyor.
Dürüstlük sağlanmalı
Irish Independent, bir etik komisyonu kurmanın tam zamanı olduğunu düşünüyor:
“Sağlam ve bağımsız bir etik denetleme komisyonunu hayata geçirme argümanı, AB’nin artan gücü ve yeni üye devletler kazanma planları dikkate alındığında daha da çok zaruret kazanıyor. Yolsuzluğun, çetin çatışmaların yaşandığı günümüz siyasi hayatının rutin bir parçası haline gelebileceği fikri korkunç. … Dürüstlük, AB’de işlerin nasıl yürütüleceği konusunda merkezi öneme sahip olmalı. Aksi takdirde, Avrupa Parlamentosu üyelerinin statüsüyle birlikte bütün Parlamento’nun itibarı da zarar görür. Nüfuzun satın alınabileceğine dair tüm şüpheler derhal ortadan kaldırılmalı. Ya da Benjamin Franklin’in bir zamanlar dediği gibi: ‘Cam, porselen ve itibar kolayca kırılır belki ama tamiri mümkün değildir.’”
AB nihayet bir diyete girebilir
Brüksel’den bir canavar yarattık, diyor La Stampa öfkeyle:
“Kıtamız üzerinde paraya (ve çok paraya) sahip olan ve bunun nasıl ve ne zaman harcanacağına karar verebilen tek yer Brüksel oldu artık. … Onun gölgesi altında ölçüsüz bir şey doğdu. Gerçekten kontrol edilemeyecek kadar çok bürokratik ve çok büyük bir yönetim çıktı ortaya. Parlamento’nun 14 başkan yardımcısına sahip bir başkan tarafından yönetilmesi, fuzuli bir güç görüntüsü oluşturuyor. … Bu yüzden de her tür girişimin ve her tür yolsuzluğun sıvışabileceği ne kadar çok kesişim noktası ve delik olduğunu görmek hiç zor değil. Katar skandalı, AB’nin başkalarına dayatmak yerine kendisinin hayata geçirmeyi taahhüt etmesi gereken ilk Avrupa reformunun tetikleyicisi olabilir.”
Örnek bir soruşturma
Phileleftheros, Belçika makamlarının konuyu ele alış biçiminden övgüyle bahsediyor:
“Olaya karışanların statülerini dikkate almadılar. Herhangi bir hesabın kendilerini durdurmasına izin vermediler. Bir çıkar dengesi gözetmediler. Adı geçen AB yetkililerinin yanı sıra zengin bir devletin (Katar) de işin içinde olmasına rağmen. … Başsavcıdan yolsuzlukla mücadele teşkilatı başkanına ve son polis memuruna kadar, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yolsuzluk davalarını soruşturmakla görevli olan herkes, bu bednam ‘Katar-Gate’ vakasını örnek almalı. Belçika’da izlenen yöntemler bir kılavuz haline getirilmeli ve her olayda harfiyen uygulanmalı. … Yolsuzluk canavarıyla mücadele etmenin tek yolu bu.”
itibarı bir darbe daha aldı
De Telegraaf, işleyiş şekli dolayısıyla bu tür skandalların imajına verdiği zararı gidermenin pek de Avrupa Parlamentosu’nun elinde olmadığı görüşünde:
“Kurum, seyyar sirk gibi [Brüksel’den Strazburg’a] taşınmak için harcadığı paraları, cömert ödenekleri ve başka müsriflikleri yüzünden zaten kötü bir şöhrete sahip. 705 parlamenterin devasa Avrupa tankerini yürütmek için sıkı çalışan bir kısmı için üzücü bir durum bu. Ancak halkın büyük bölümü, bu çalışmaları genellikle göremiyor. Bunun Avrupa Parlamentosu’nda hâkim olan siyasi kültürle de bir ilgisi var: Asıl işler daha çok kapalı kapılar ardında yürütülüyor. … Belli ki halkın seçilmiş temsilcileri, bu siyasi kültür nedeniyle medyanın, kamuoyu yoklamalarının ve ülkelerindeki siyasi cephelerin baskısını üzerlerinde pek hissetmiyorlar.”