Belki her insanın bir tek yazı vardır ömründe
Öyküler alır götürür sizi, sizin dilediğiniz yere. Yazarın her betimlemesi, muhakkak ki öyküsünün gereğidir, yerindedir, zorunludur ama okurun, o betimlemelerden süzdükleri belirleyicidir. Yazar, okuru öykünün içine çekebilmişse hatta o öyküyü yaşatabilmişse bilin ki okurun gözünde, düşünde bambaşka bir coşku, yepyeni bir umut, benzersiz tatta güzel bir aşk başlar.
Füruzan, hepimizin tanıdığı, romanlarını, öykülerini okuduğu, filmini izlediği gerçekten güçlü ve bir o kadar da çalışkan bir yazar. Yeni öyküleri “Akim Sevgilim”i okurken, TÜYAP Onur Yazarı olduğu yıl Faruk Şüyün’ün hazırladığı “Füruzan Diye Bir Öykü”sünün (girişindeki tanımlama geldi aklıma: “Her zaman başı dik duran, istememesine rağmen, yalnızca mecbur olduğu için bir şey yapmayan, daima özgürlüğü seçen, özgür kalan bir yazar, bir insan… Edebiyattaki başarısının yanında, hayattaki sağlam, dengede, hiçbir yere tutunmadan duruşu da vardı… Rüzgâra da, yağmura da, güneşe de direnebiliyordu.”
Çok etkilendim…
Füruzan’ın ne denli çalışkan, ne denli titiz ve iğneyle kuyu kazarcasına tüm detayları dikkate aldığını biliyordum (Bir yazı istemiştim kendisinden, ‘aklıma takılı olanlar varken yazamam’ demişti, tüm diretmelerime karşın).
Akim Sevgilim, bir yanıyla öykü, bir yanıyla yaşamın kendisi ama tümüyle iç içe bir umut, bir heyecan.
Öykünün kahramanı, “Ben, bilirsiniz, hep başka yanlara bakan, öyle niçin, neyle uğraştığı belirsiz bütün öteki çocuklar gibiydim. Büyükler çocukların kulakları, gözleri, dilleri yok sanırlar” diyor. Haklı aslında, her ne kadar, “çocuktan al haberi” diyorsak da onları umursamadığımız gerçeğini inkâr etmek gerekmiyor.
İki zaman aralığı, iki duygu
“Akim Sevgilim”de üç öykü yer alıyor; ilki, kitaba da adını veren öykü. Nasıl da güçlü, nasıl da çarpıcı, nasıl da sarıp sarmalıyor… sizler de benim gibi arka arkaya üç kez okuyup neredeyse ezberleyecek denli sahipleneceksiniz. Anlatımı müthiş, ama en çok da mahrem diye gizlediklerimizin ne denli yaşamın içinden, hepimizin her zaman karşı karşıya olduğunun vurgulanması önemli. Sahi, insanın kaşı gözü veya eliyle mahrem diye gizlediklerimizin arasında ne fark var? Erkek ile kadın organları neden farklı yorumlanır? Neden cinsellik diye üzeri örtülür bazılarının, neden müstehcen diye gizlenir?
Füruzan, o denli ustalıkla dillendiriyor ki, ne şaşırıyorsunuz ne ayıplıyorsunuz ne de küçümsüyorsunuz. Evet, en tam da öyle, gerçekten öyle: “Akim beni sevişmekten utandırmadan sevmeye alıştırdı. Her şeyimi beğendi, bacaklarımı, ağzımı, önümü, sırtımı, gölgeli gölgesiz her yanımı öptü, konuştu, güzel sözlerle bezedi ayıp dediklerinizi.”
Edebiyat…
Öykülerinde görsel anlatımın ne denli önemli olduğunu söylemeye gerek var mı Füruzan’ın? Edebiyat imaj yaratır, düşlersiniz ve imgeleminizde canlanır anlatılanlar. Sinema öyle değildir, imajın imajı olmayacağı için o düşler silinir gider. En tam da o nedenle yazarlar yapıtlarının sinemaya uyarlanmasına izin vermek istemezler. Bir kitabı okurken canlandırdığınız o karakterler, o mekânlar, o evren sizindir; kimse de değiştiremez. (Belki de “Benim Sinemalarım”ı en tam da o nedenle kendisi çekti. Sormak gerekir.)
Yazıyı bırakıp yeniden okumak istiyorum kitabı… Dünyanın o dönemindeki durumunu, savaşı, “şarapnelin bir kolunu ya da bacağını aldığı genç bir zabitin intiharını işaret eder” duyulan bir iki kurşun sesi… Günümüze geliyorum oradan… Savaş var, savaşlar var da deprem güncel, sel de, yıkıntılar, sürüklenenler arasından yükselen inlemelerle bağdaştırıyorum.
Yok, öyle olmamalı… Öncesi ve sonrası diye ikiye ayırabileceğimiz Akim Sevgilim’in öncesinde aşkın, umudun, heyecanın, coşkunun gözlerdeki yansımasını, sonrasında da ayrılık hüznünün yaşamı ne denli soldurduğunu, hatta kararttığını yaşıyoruz. Bağışlayın lütfen, bu denli etkilenince öyküyü ve duygusunu hissettirmek istiyorum size, ama edebiyat değil ki benim işim. Okuyun, hem Füruzan’ın ne denli güçlü bir öykücü olduğunu hem de ayrıca öykülerinin sizi ne denli yukarılara taşıyacağını görün.
Akim Sevgilim
Füruzan
Öykü
Yapı Kredi Yayınları, Şubat 2023, 129 s.