Meltem Uzuner
1970 yıllarında insanlar emekli olunca emekli ikramiyeleri ile bir ev, bir de araba belki ilave bütçe ile bir yazlık ev de alabiliyorlardı. Ama artık günümüzde ne ikramiye var ne kolay emeklilik ne de emekli ikramiyesinin bir mal alabilme durumu… Ben sadece bir Paris gezisi yapabilmiştim. Şimdilerde buna da imkan yok -vize ve gezi düşünülürse- derken yazları ya da kışın belli tarihlerde Antalya’nın Kaş ilçesinde yaşamaya başladığım için son altı yılı değerlendirmek istedim. Yine her zamanki gibi yaz sezonu geldi. Tatilciler Kaş’a geliyormuş. Ev sahipleri evlerinden düşük kirada (onlara göre herkes hep düşük oturur) olanları çıkartıp apart yapma işini pandemi sürecinde abartmışlardı ama bir de Rusya/ Ukrayna savaşı patlak verince, Kaş ve çevresine yerleşmeye karar veren Rus ve Ukrayna vatandaşları da gelmeye başlayınca Kaş’a, iyice zor oldu kiracılar için durum. Bir de bizim ülke ya da bölgeye mahsus “beğenmiyorsan gidebilirsin” ifadesini “beğenmiyorsan defol git”e çevirme yaygındır; herkesin ülkesi ve kasabası diye adlandırmayız da her sefer ‘hoş geldin kasabaya’ denmez de hep ‘git’ denir. Bunu da altı yılda öğrendik.
Arkadaşlarım, dostlarım hep dertliler. O zaman ben de kendi bilançomu yaptım, sizlerle paylaşmak istedim.
Şöyle bir düşündüm, ben Kaş’a ne verdim? Altıncı yılımı tamamlamak üzereyim Ağustos ayında. Bu yıl daha gidemedim, bir de bilanço çıkarmak istedi gönlüm.
* Ev kiraladım, ev sahiplerine para verdim. Biri Demre olmak üzere altı yılda 4 ev, yaklaşık 4,5 yılda tek ev 13 ayda 3 ev,
* İlk ev sahibimin, bahçesine çok iyi baktım, bahçevanlara para ödedim. Her kış çıkan meyveleri onlar topladı, yazın ben gelince onlar yenmiş ve toplanmış oldu. Limonlar kısmet olmadı, ama ödemeyi ben yaptım. Ev sahibim çıkmanı istiyorum personelimi getireceğim deyince, inanmadık. Kaş merkeze 8 km mesafede araç ve benzin isteyen dubleks evde personel olmazdı, olmadı da… Başka evi olan tanıdığına kiraya vermiş. Ama benim evim olmadığından ben sonra çok mağdur oldum. Avukatım çıkmayabilirsin dedi, herkes ev sahibi ile sorun yaşıyor ben istemem öyle şeyler dedim. Taşındım.
* Taşındım. Köpek sahiplenme sebebim bahçeli evdi. Üstelik yaşadıktan 5 yıl sonra ama tam sahiplendim bir hafta sonra ev sahibim çık demeye hazırlanıyormuş, bilemedim, taşındım.
* Taşındım, nakliyelere para verdim.
* Evleri temizlettim temizlikçilere para verdim.
* Teknik işler için esnafa para verdim.
* Köpek sahibi oldum veteriner hekime para verdim.
*Alışveriş yaptım esnafa para kazandırdım.
* 2 yıl yerel gazetesinde yazdım tek kuruş almadım. Hatta yiyeceğimi de kendim aldım, ödedim. Her gün çıkan gazete şimdi ayda bir çıkıyor ama ben bir zarar vermedim. Çünkü ben hala yazılarına devam eden ve okunan biriyim, faydam olur zararım olmaz.
*Birkaç kişiye ihtiyacı olan para da verdim, telefonumu da verdim, hiçbiri geri gelmedi.
*Komşularıma, arkadaşlarıma çokça hediye almak ve götürmek üstelik beğeneceklerinden adetimdir, hiçbir şeyin altında kalmam, annem de öyle, biri bir çay ısmarladı ise, bilirler ki beni tanıyanlar çok fazlası ile iade ederim, çünkü bilirim biraz da tuhaftır insanoğlu hep kendi verdiğini görür.
*Arabam arıza çıkarınca yaptırdım arabacı kazandı, yine para verdim.
* Kışları oturmadığım evime kira ödüyorum, üstelik alt yapıları hiç iyi değilken.
14 Şubattan beri İstanbul’da olan biri olarak şimdi evim kurusun diye bekliyorum gidip alet sesi, toz duman altında kalmaya ihtiyaç yok.
*Evlendim, Belediyesine para kazandırdım, ağabeyim pastanede oturanlara kokteyl masrafı ödedi, sonuç kimseye masraf çıkartmadık.
*Boşanmada evlilikte olduğu gibi, eski eşim yine elini cebine atamadı, mahkemeye ödeme yaptım,
* Kaşta avukat var ona da ben ödeme yaptım.
Üstelik ev sahiplerinin evlerini hemen terk ettiğim için kimseye zorluk çıkarmadım, söylenenler de bende kaldı. Kendini mutluyum diye avutmaya çalışanın ne büyük çabalama içinde olduğunu okumak, duymak hala içimi sızlatmıyor değil, ama ilgilenmiyorum da.
Demek ki ben pek zarar vermiyorum, üstelik kışları İstanbul da geçirdiğimden, pandemi öncesi seyahatlerle, pandemi de Fransız Kültürde Fransızca derslerle, şimdilerde yazılarla, filmlerle, dökümanterlerle.
Altı yıl geçmiş olacak yakında, temiz hava, güzel manzara, bol yürüyüş, Lykia yolu ve tarihi, Patara, ister sonradan gelsin, ister Kaşlı olsun birbirinden sevimli insanlar da var, dostluklar güzel.
Ancak ülke öyle bir yere geldi ki, artık tapulu ama sağlam tapulu araziniz yoksa, eviniz kiralık değilse kolay olmuyor yaşam. Ne Kaş da ne başka sahil kasabasında ne şehirleşen başka ilçelerde…
Büyük şehirde büyüyenler, benim gibi sokakta oynama şansını büyürken elde etmiş olanlar için bile başka yerlerde hayat zor, sinema, tiyatro, müze gezerim severim diyenler için de zor. Gerçi onlara para bulmak da kolay değil… Trafik çok, benzin pahalı, İstanbul kartta dolum ücreti de az değil. Ama yine de şehir. Poyraz ismini koyduğum bir av köpeği sahiplendim. Sağ patisi sakat kalmış küçük bir köpekti. Sahiplendim çünkü dubleks, bahçeli ama kiralık bir evim vardı. Maalesef o evde yaşama şansımız sadece iki hafta sürdü. Ev aradık, o gün bugündür taşınıp duruyoruz. Maddi ayrı yorulduk, manevi ayrı… Neyse ki arkadaşlarım Kaş’ta kal dedikleri için değil de başka yerlerde ev bulmakta zorlandığım için Kaş’ta kaldım. İstanbul’da apartman hayatında, şehir hayatında köpek zor… Dışarı çıkarıyorum günde 4 kez, patileri siliniyor -ama o da aileden bırakılmaz asla- artık o benim bebeğim. Sağlıklı ve bakımlı, ona da yazık olmasın diye dışarı hep çıkıyoruz, bahçede koşturmaya benzemiyor tabi ki… Bahçeli evlerin artık maliyetinin yüksek olmasını bırakın, bulunmuyor. Antalya’da THY’den canım arkadaşım son derece ciddi ve dürüst emlak sahibi Ayşegül Gürcüoğlu-Gökyar çok ilgilendi pandemi esnasında. Ucuz, pahalı değil, ev yoktu. Olanlar Antalya’da ev vermediler ‘hayvan besleyenlere hayır’ dediler.
Fethiye’de Necip Tuğru arkadaşım ile aradık, herkes köpeklerden dertli! Ellerinde ev yok, ‘peki’ dedim neyse Kaş’taki son evimi bulduk.
Sonuç; bir kasabaya ne zarar verir insan? Para verir, ihtiyacı olana yardım eder, esnafına kazandırır, dert dinler, kavgalıları barıştırır, huzur da verir… Eh yapacaklarımız bu kadar ama keşke yaşadığımız yerlerde bize huzur verseler, iyi ev verseler, parayı verene, sıkıntıları söyleyince alınmasalar. Dertli insanları dinleyince kendi bilançosunu da çıkarıyor insan.
Herkesin gönlünün istediği evlerde oturması dileğiyle…
İyiliğin yararlı olmadığı bir dönem yaşıyoruz sevgili yazar. Eskiden iyilik yap sokağa at denirdi şimdi ise kazik at geç git denmekte.Anadolu köylüsü az da olsa iyilik yap at modunda ama sahillerde durum bambaşka. Hele esnafa gelince dahada başka ben tanrı ıslah etsin diyorum