Yunanistan polisi, Türkiye sınırındaki sığınmacı ve göçmenlere, gözyaşartıcı gaz ve tazyikli suyla müdahale ediyor. Türkiye’nin sınır kapılarını açmasının ardından binlerce kişi Avrupa’ya ulaşmayı umuyor. Atina’nın tutumu, medyanın bir kısmı tarafından insanlık dışı ve hukuka aykırı olarak nitelendirilirken, diğerleri bunu Avrupa’nın çıkarlarının korunması için gerekli görüyor.
Mediapart‘ın konuştuğu BM insan hakları uzmanı Agnès Callamard, Yunanistan’ın yasadışı uygulamalarına tüm AB’nin ortak olduğunu söylüyor:
“Cenevre Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, göçmenleri sınırdan uzaklaştırmak için kullanılan geri itme [push-back] yöntemini yasaklıyor. Yunanistan, silahlı çatışma içinde olmadığı ve koşullar olağanüstü hal ilan edilmesini gerektirmediği için yasadışı hareket ediyor. … Yunanistan uluslararası hukuku ihlal etmesine ediyor ancak ben, Avrupa’nın göç politikalarını da suçluyorum. Sorumluluk taşıyan diğer Avrupa ülkelerini eleştirmeden sadece Yunanistan’ı eleştirmek olmaz.”
Her ülke Yunanistan’ın yaptığını yapar
Buna karşın Cyprus Mail, Yunanistan’ın uluslararası baskıya boyun eğmemesi gerektiğini düşünenlerden:
“Yunanistan, göçmenler ile güvenlik güçleri arasında yaşanan şiddetli çatışmalar yüzünden eleştirildi. Diğer AB ülkeleri farklı mı davranırdı acaba? Macaristan, Avusturya ya da Polonya, sınırlarında toplanmış 10 bin ya da 20 bin göçmeni kabul eder miydi? Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, hükümetinin ülke sınırlarını daha iyi koruduğunu, böylece 2015’teki gibi bir sığınmacı ve göçmen akınının bir daha yaşanmayacağını söyledi. … Ne olacağını kestirmek zor ama Yunanistan tavrında direterek, BM ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kurumların eleştirilerine rağmen geri adım atmamalı.”
Günah keçisi Erdoğan
Türkiye cumhurbaşkanını sınırı açtığı için suçlamak kolaycılık, diyor Der Standard:
“Erdoğan’ın AB’ye şantaj yaptığı suçlaması yersiz. Üslubuna ilişkin bütün eleştirilere rağmen bu uygulamasının altında meşru bir çıkar yatıyor. Türkiye’nin -dört milyonu yurt içinde, birçoğu da Suriye sınırının öbür tarafında bekleyen- sığınmacı akınıyla baş edebilmek için daha fazla yardıma ihtiyacı var. Bu akını sadece Erdoğan’ın savaş bölgesinde güttüğü siyasetle açıklayamayız. … Bu insanların kontrolsüz bir şekilde Avrupa’ya gelmesi yerine onlara bulundukları yerde ihtiyaçlarının giderilmesi, Avrupa Birliği için hayati önemi sahip. Bu nedenledir ki, sorumluluk sahibi bir siyaset, Türkiye ile yeni bir sığınmacı anlaşması gibi bir mutabakat arayışı içinde olmayı gerektiriyor.”
Çocuklarımıza nasıl hesap vereceğiz?
Seznam Zprávy, Avrupa’nın sınırlarını kapaması ne kadar zorunlu görünse de tarih Avrupalıları bu yüzden çok ağır yargılayacaktır, diyor:
“Avrupalıların büyük kesimi insaniyeti umursamıyorsa ve 20. yüzyıl Avrupa tarihinin en korkunç güdülerini temsil eden aşırı uçları seçiyorsa bunu alaycı bir karamsarlıkla kabul etmek, bu duruma ayak uydurmak zorundayız. … Göç sorunu karşısındaki bu yeni pragmatik yaklaşım, doğal olarak savaştan kaçanların yaşadıkları eleme karşı umursamazlığı arttıracaktır. Aşırılık yanlılarının ve popülistlerin ellerinden silahlarının alınmasının bedeli bu işte. Tarih bizden kesinlikle övgüyle söz etmeyecek. Çocuklarımıza da bunu anlatmakta zorlanacağız.”
Ulusal çıkarlar korunmalı
Yunan devleti mecbur olduğu şeyi yapıyor, diyor hükümete yakın Kathimerini:
“Evlerini kaybetmiş ve daha iyi bir geleceğin peşindeki aileleri ve çocukları kovmayı kimse istemez. Hiç kimse. Ancak bir devletin görevi, bazen ne pahasına olursa olsun ulusal çıkarları korumaktır. Üstelik karşımızdaki sıradan, basit bir insani kriz değil, Yunanistan’a ve Avrupa’ya şantaj yapmak amacıyla yoksul insanları kullanmaya karar vermiş güçlü ve vicdansız bir devlet. … Bizler için ne olacağı kestirilemez ve asimetrik tehditlerin hakim olacağı zorlu bir dönem başladı. Bunu sağ salim atlatabilmek için kimi zaman sert tutum da takınabilen profesyonel bir devlete ihtiyacımız var.”
Ulusal çıkarlar korunmalı
Yunan devleti mecbur olduğu şeyi yapıyor, diyor hükümete yakın Kathimerini:
“Evlerini kaybetmiş ve daha iyi bir geleceğin peşindeki aileleri ve çocukları kovmayı kimse istemez. Hiç kimse. Ancak bir devletin görevi, bazen ne pahasına olursa olsun ulusal çıkarları korumaktır. Üstelik karşımızdaki sıradan, basit bir insani kriz değil, Yunanistan’a ve Avrupa’ya şantaj yapmak amacıyla yoksul insanları kullanmaya karar vermiş güçlü ve vicdansız bir devlet. … Bizler için ne olacağı kestirilemez ve asimetrik tehditlerin hakim olacağı zorlu bir dönem başladı. Bunu sağ salim atlatabilmek için kimi zaman sert tutum da takınabilen profesyonel bir devlete ihtiyacımız var.”
Avrupa’nın tarihi sahtekarlığı
AB Türkiye-Yunanistan sınırında her türlü ahlaki inandırıcılığını kaybediyor, diyor El Periódico de Catalunya
“Kendi içinde birbirini öldürmenin binlerce yolunu bulmuş, ırkçılık, üstüncülük, sömürgecilik ve soykırım gibi kavramları icat etmiş Avrupa’nın, İkinci Dünya Savaşı ve Yahudi Soykırımı’ndan sonra ansızın uluslararası insan haklarının en önemli garantörüne dönüşmesi, tarihte görülmüş en büyük tezgahtır. Ancak şimdi, sorunlar kendi sınırları içinde değil de uzak bir ülkede yaşandığında tüm bunların sadece bir göz boyama olduğu anlaşılıyor. Ulvi ilkelerin Avrupası, dumura uğrayıp bir tüccarlar kulübüne dönüşmüş durumda ve sığınmacılara ancak von der Leyen’in koruması ve acıma duygusunu ayırabiliyor. Sonra da kalkıp Donald Trump’ı aşağılamaya kalkıyor.”
Avrupa Birliği Suriye ile uzun vadeli bir çözümün peşinde koşmalı, diyor Wiener Zeitung’un Ortadoğu muhabiri Markus Schauta:
“Avrupalı siyasiler, Beşar Esad ile Vladimir Putin üzerindeki baskıların arttırılmasını isterse … bu durum Putin’i pek de etkilemeyecektir. Suriye’ye yönelik olarak alınacak ek yaptırım kararları … öncelikle halka darbe indirecektir. … Esad savaşı Rusya’nın yardımıyla kazandı. Artık Şam yönetimine etki etmenin yegane yolu ülkenin yeniden inşasından geçiyor ve burada AB, yardımı belli koşullara bağlayabilir. Belki de işkencenin engellenmesi, bazı reformlar yapılması ve ülkenin federal bir yapıya kavuşması gibi hedeflere ulaşılabilir. … Bunlar küçük kazançlar olsa da Suriye felaketini sona erdirmek için eldeki tek yöntem. Ancak bunun için AB’nin önce Şam yönetimiyle doğrudan diyaloğa geçmesi gerekiyor.”
AB’nin varlığı için bir tehdit
Zeit Online, AB’nin vicdansızlıkla suçlanmasını abartılı buluyor:
“’Utanın!’ Suçlamalar kısaca bu minvaldeydi. Öylesine şiddetli ama bir taraftan da öylesine muğlak bir suçlama ki bu, siyasi bir tartışmayı imkansız kılıyor. Öte yandan böyle bir tartışmanın ivedilikle yapılması gerek. AB geçtiğimiz günlerde kendi haklı çıkarlarına uygun davrandı. Kitlesel, düzensiz göçe izin verilmemesi de buna dahil. İzin verirse kendi varlığını tehlikeye atmış olacak. 2015’teki olaylardan en azından bu dersi çıkardı. … Bu Avrupa’yı bir kale yapmıyor. … Avrupa ülkeleri geçtiğimiz yıl yarım milyondan fazla iltica başvurusunu kabul etti. Bu sayı 2015’te 1,3 milyondu. 2019’da sadece Almanya’da 165 binden fazla iltica başvurusu yapıldı. Kısacası, Avrupa günbegün sığınmacıları alıyor.”