Facebook`a hukuki darbe yolda
ABD’de tüketici haklarını koruyan Federal Ticaret Komisyonu FTC ve 46 federal eyalet, Facebook’u hukuk yoluyla parçalamak niyetinde. Sosyal ağın rekabetçi konumunun çok baskın olduğu ileri sürülüyor. Facebook bu bağlamda Instagram ve Whatsapp’ı elinden çıkararak ve programlama arayüzleri ile verilerine erişimi kolaylaştırmalı. Üstelik bundan sonra Facebook’un şirket satın alımlarının da önceden denetlenmesi planlanıyor.
Tepkiler :
Dijital ekonominin de kurallara ihtiyacı var
İnternet devinin kontrol altına alınması kaçınılmaz bir gereklilik, diyor Hospodářské noviny
“İnternet, su ve elektrik gibi bir tür kamu hizmeti halini almış durumda. Dijital ekonomi internet sayesinde mümkün. Bu ekonominin liderleriyse tıpkı zamanında Rockefeller ve çağdaşları gibi kimsenin ve hiçbir şeyin kendilerine gem vuramayacağına inanıyor. Ancak kurallara ihtiyaç var.,,
Binlerce başka hizmet de var
Facebook’u tekelcilikle itham etmek, gerçekliği görmediğimizi gösteriyor, diyor The Daily Telegraph:
“FTC, WhatsApp ve Instagram’ın rakip olabileceğine inanıyor. Bunlar olsa olsa binlerce farklı seçenek arasından sadece iki tanesini oluşturuyorlar.“
Kullanıcılar sevinç gösterisinde bulunmayacak
Hizmetlerin sayılı birkaç elde toplanmasının cazip avantajları var, diyor Tages-Anzeiger:
Hizmetlerin sayılı birkaç elde toplanmasının cazip avantajları var, diyor Tages-Anzeiger:
“Rekabeti koruma kurumları, veri koruma görevlileri, rakipler ve siyasetçilere dert olan bir konu, bu hizmetlerin kullanıcıları için katıksız bir avantaj.
AB, Türkiye’ye yönelik yeni yaptırım kararlaştırdı
Perşembe günkü son AB zirvesinden Türkiye’ye yeni yaptırım kararı çıktı. Bunun tek nedeni Türkiye’nin Kıbrıs açıklarında izinsiz doğal gaz arama faaliyetleri değil. Sondaj çalışmalarına katılan kişi ve şirketleri, AB ülkelerine giriş yasağı ve bu ülkelerdeki para ve mal varlıklarının dondurulması tehlikesi bekliyor. Köşe yazarları Türkiye’nin ucuz atlattığını düşünüyor.
Brüksel’in Ankara’ya ihtiyacı var
Hükümete yakın Daily Sabah gazetesi, AB Türkiye’yi gözden çıkarmasa iyi eder, diyor:
“AB üyesi olsun ya da olmasın, Türkiye, Avrupa’nın geleceğini şekillendirecek ülkelerden birisidir. Türkiye’nin Avrupa dışında tutulamayacağını görmek için sadece mülteci ve İslam karşıtlığı sorunları bile yeter.
Olumlu bir baskı daha iyi olurdu
AB’nin şu anda Türkiye’ye karşı etkili bir yaptırım uygulayamayacağını düşünen To Vima, rota değişikliği çağrısı yapıyor:
“Avrupa hükümetleri aşırı sağın seçim kazanmasından korkmasaydı ve daha akılcı bir göç politikası yürütebilseydi, Türkiye de sığınmacılar üzerinden şantaj yapamazdı ve Avrupa hükümetleri gerçek yaptırım uygulamak konusunda daha rahat olurdu
Kıbrıs bu kez neden sustu?
Cyprus Mail, Lefkoşe’nin son yaptırım çağrılarından ağzı yandığı için bu kez daha temkinli davrandığını söylüyor:
“Hükümet yaptırım tutkusunu kaybetmiş görünüyor. Henüz birkaç ay önce yaptırımların en büyük destekçisi olan Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides kısa bir süre önce, bunların kendinden menkul bir amaç olmadığını söyledi. Daha önce yaptırım konusunda sert sözler etmesinin hiçbir şey getirmediğini gören Kıbrıs hükümetinin ağzı yanmış olabilir mi?
Sakın geri adım atmayın!
Atina ve Lefkoşa yönetimleri bu kez taleplerini sonuna dek savunmalı, diyor Phileleftheros:
“Buna hem hakları var hem de bunu yapmak zorundalar. Bugüne dek Türkiye ile ilişkilerin iyileştirilmesine hiç itiraz etmedikleri gibi sorgusuz sualsiz desteklediler. Şimdiyse, örneğin Almanya dönem başkanlığında getirilen, Gümrük Birliği’nin güçlendirilmesi ve AB ile Türkiye arasında ticaretin kolaylaştırılması önerisini (Ekim ayında alınan kararlar üzerinde de belirleyici olan) itiraz etmeden kabul etmemeli ve ancak Türkiye’nin, AB üyesi ülkelerin, bilhassa da 2005’ten bu yana Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de dahil olduğu mevcut Gümrük Birliği anlaşmasını hayata geçirmesi halinde rıza göstereceğini belli etmeli.”
Açık ve net konuşmak gerek
AB hükümet başkanları Türkiye konusunda net bir tavır almalı, diyor Süddeutsche Zeitung:
“Ancak bu, Yunan ve Kıbrıslıların Akdeniz’deki sınırları konusundaki azami taleplerinin, AB tarafından mutlak surette onaylanması gerektiği anlamına gelmemeli. Yine de çözümün diplomatik yollarla müzakere edilmesi ya da yargıda çözülmesi gerekiyor. Sorunu savaş gemileriyle çözmeye çalışmak kabul edilemez. AB, Türkler tarafından ciddiye alınmak istiyorsa önce kendisi ciddi davranmalı.
Paris İklim Konferansının beş yılı
Birleşmiş Milletler Paris İklim Konferansı (COP21) 12 Aralık 2015 tarihinde sona ermişti. Konferansta, küresel ısınmanın sanayi devrimi öncesine kıyasla 2 derece düşürülmesi yönünde karar alınmıştı. Yorumcular, o dönem iklim politikasında büyük bir atılım olarak görülen zirvenin, bugüne dek önemli bir değişime neden olmadığını düşünüyor. Ancak bazıları da bir umut ışığı görüyor.
Sıkıcı konferans rutininden çıkın!
The Conversation France için yazan çevre hukukçusu Sandrine Maljean-Dubois, iklim konferansı formatında ufak ayarlamalar yapılmasından yana:
“Uluslararası iklim düzeni, iklimin içinde olduğu aciliyet ve toplumsal dayatmalardan epeydir kopmuş durumda gözüküyor.
Eski yasaların tozunu alın
Paris’teki katılımcılardan Solar Impulse Vakfı Başkanı Bertrand Piccard, Le Temps için kaleme aldığı yazıda daha katı çevre koruma yasalarının gerekli ve mümkün olduğunu söylüyor:
“Sanayi, enerji, ulaştırma, tarım ve inşaat alanlarında, hem çevreyi koruyabilecek hem de varlık ve istihdam sağlayabilecek yüzlerce çözüm var. Ancak bunların hayata geçirilebilmesi için siyasi düzlemde çok daha ihtiraslı çevre normlarına karar verilmesine ihtiyaç duyuyoruz.
Dünya gözünü açtı
Kimse elini kucağına koyup bekleme lüksüne sahip değil, diyor Helsingin Sanomat:
“Eylül ayında Çin BM Genel Kurulu’na, 2060 yılına kadar iklim nötr olacağı açıklamasıyla gündeme oturmuştu. Son beş yıl içinde küresel iklim politikalarında görülen dönüşüm bu açıklamayla doruk noktasını yaşadı. Dünyanın birçok yerinde iklim değişikliğinin boyutları ve maliyetleri anlaşıldı ve iklim değişikliği önlemleri artık ekonomi, teknoloji, enerji ve konjonktür politikasının ayrılmaz bir parçası haline geldi.