Antik kentler içerisinde en eski tarihe sahip olan Salamis birçok sanat türüne ilham olurken aynı zamanda bir dünyanın kapısını da açıyor.
Salamis Harabeleri Gazimağusa’ya altı kilometre mesafede ve eşsiz bir deniz manzarasına hâkim. Yerli ve yabancı ziyaretçi trafiği oldukça yoğun. Tabii her zamanki gibi ziyaretçilerle selamlaşıyoruz; burada da insanlar duvar yerine köprü örüyor. Tanıması önemli değil, gülümseyerek selam vermeleri çok hoşumuza gidiyor.
İki genç aşık ile karşılaşıyoruz; İngilizce konuşarak fotoğraflarını çekmemi istiyorlar. Çekiyorum ve teşekkürlerine Türkçe karşılık verdiğimde kahkahalar havada uçuşurken artık aynı dili konuşmaya başlıyoruz.
En önemlisi ise gün batımıydı. Sağ tarafımızda güneş batarken sol tarafımızda ay doğuyor ve çok ender görülebilecek bir anı yaşıyoruz. Ay ve güneşin aynı gökyüzünü paylaşması muhteşemdi.
Salamis Antik Kenti ilk Aka kolonisi olarak kuruluyor. Yunanistan’da yer alan Salamis Adası’nın kurucusu Tekfros bu kentin de kurucusu olarak tarihe adını yazdırıyor.
Hikâye Tekfros’un Truva harbinde yer alan silah arkadaşları ve bu savaşta esir düşen bir grup insanı alarak buraya gelmesiyle yani M.Ö. 1184 tarihinde başlıyor. Akalar Sahili’nden Kıbrıs Adası’na çıkıyorlar ve belirli bir süre burada kaldıktan sonra şimdiki antik kentin olduğu bölgeye gelerek bu şehri kuruyorlar.
M.Ö. 707 yılında Asur hakimiyetinden sonra adanın idaresi Salamis Kralı Elenton’un eline geçiyor.
M.Ö. 411 yılında ise Tekfros ailesinin üyesi olan Evagoras Kilikya’dan gelen yandaşlarının desteği ile Salamis Krallığını ele geçiriyor.
Salamis Antik Kentinin surlarını sağlamlaştırarak sağlam bir filo oluşturan Evagoras, M.Ö. 391 yılından sonra neredeyse tüm adaya hâkim oluyor.
M.Ö. 380 tarihinde ise Salamis Kenti Parsların kuşatmasına maruz kalıyor ve Evagoras’ın Salamis Kralı olarak kalması koşuluyla kendilerine vergi ödemesi şartıyla anlaşmaya varılıyor.
M.Ö. 374 tarihinde Evagoras’ın öldürülmesinden sonra yerine geçen tüm krallar Büyük İskender devrine kadar Parslarla yapılan bu anlaşmaya sadık kalıyor ve vergilerini ödüyor.
İskender’in şehri kuşatmasına Salamis Kralı Pnytaggoras yardımcı olur ancak, İskender’in ani ölümünün ardından komutanlarının aralarında toprak ve hakimiyet paylaşımı yüzünden başlayan ve yıllarca süren savaştan dolayı Salamis çok sık el değiştirir.
M.Ö. 294 yılında Ptolemaios adayı ele geçirerek kendi hanedanlığını kurar.
M.S. 4. yüzyıla kadar olan süreçte Kıbrıs Adası’nın başkenti Baf olur. Salamis Antik Kenti ise M.S. 76 ve 77 tarihleri arasında depremlerden hasar görür. Ayrıca M.S. 116 tarihinde oluşan Yahudi isyanı sırasında tahribata uğrar.
İmparatos Constantinus, şehri küçültüp yeniden kurma kararı alır ve o dönemde şehrin adı da Constantia -yeni kurulan şehir- olarak anılmaya başlar.
M.S. 368–403 tarihleri arasında yeniden Kıbrıs adasının başkenti olur.
M.S 647 yılından sonra oluşan aralıklı depremler ve akınlar ile bugünkü halini alıyor, terk ediliyor.
Kent Trodos dağından doğan Pedios (Kanlıdere) nehrinin döküldüğü havzaya yakın yere kurulmuştur ve 19. yüzyılın sonlarına doğru ağaçlarla ve toprak tabakasıyla örtülmüş bir halde keşfedilir. Burada arkeolog olmadığıma hayıflanıyorum her antik kent ziyaretimde olduğu gibi. Düşünsenize bir yaşanmışlığı ortaya çıkarmak nasıl bir heyecan oluşturur.
1952–1974 yılları arasında yapılan kazılarla kentin büyük bölümü ortaya çıkarılıyor. Ara verilen kazı çalışmalarına Ankara Üniversitesi 1998 yılında tekrar başlıyor.
Burada yaşadığı zengin tarih ile gezilecek geniş bir alan ve detaylar mevcut. Helenistik, Roma ve Bizans izlerini taşıyan eserleri ise çok etkileyici. Antik Tiyatro, Forum, Zeus Tapınağı, sportif faaliyetler için Gymnasium, Eski Hamam, Pazar Yeri, Salamis Krallarının mezarları kentin harabe kalıntılarına ek henüz gün ışığı görmemiş alanlarını gezerken zaman tünelinde yolculuğumuz da başlıyor.
Antik Tiyatronun M.S. 4. yüzyılda yaşanan depremlerle yıkılan bazı taşlarının hamamların yapımında kullanıldığı söyleniyor. Freskler, heykel ve sütunlarla çevrili bu görkemli tiyatronun bugüne sadece temelleri ve oturma yerlerinin de bir kısmı gelebilmiş. Kapasitesinin on beş bin kişilik olması ise o dönemin insanlarına hayranlığımı arttırıyor.
Her geçen gün üzerine koyacağımıza üzerinden alarak eksilttiğimizi ya da daha geriye gittiğimizi gördüğümde buruluyorum. Eskimeyen lezzetler diyoruz ya, burada eski lezzet tanımı maalesef olmuyor. Ekşi lezzet tanımı daha uygun. Oysa bir adım ya da on adım ileriye taşıyabilmek çok daha kolay. Özellikle de günümüz teknolojisi, bilimi ile bu imkân elimizde iken.
Bu düşüncelerimden Ali’nin video çekimi çıkarıyor beni “Bakın tanıdık birine rastladım” diyerek izleyici bölümünde oturan beni de çekimine dahil ediyor.
Toplanma ve alışveriş yeri olduğunu anladığımız kalıntılarda ise tezgahların şeklinden o bölümün balık pazarı olduğunu anlıyoruz.
Zeus Tapınağı ise ana tapınak binası olarak kabul ediliyor ve yapılan kazılarda elde edilen buluntulara göre bu bölümün Augustus’un eşi Livia şerefine yaptırdığı sonucu çıkıyor.
Gymnasium’un spor müsabakalarının yapıldığı yer olmasının en belirgin özelliği havuz oluyor. M.S. 332 ve 342 yıllarında depremlerle yıkılan Gymnasium, erken Bizans döneminde Konstatinus tarafından Salamis hamamları olarak inşa ediliyor.
Dört tarafı sütunlarla çevrili alanda o yıllarda yüzme havuzu olmasına da şaşırıyorum, spor müsabakalarının yapılmasına da.
Günümüzü düşünmeye devam ediyorum, geçen zaman bizi medeniyet konusunda ileriye değil kesinlikle daha bir geriye götürmüş.
Evet günümüzde havuz, yüzme ya da birçok spor branşı var, ama güzel yurdumun birçok yeri bunlarla henüz tanışamadı ya da bir havuzdan dahi mahrum hayatlarına devam ediyor. Özellikle uzun yıllarımı spor okullarında geçiren ben, bugün sportif faaliyetlerin ücretli olması ve ülkemin ekonomik durumu ile birçok yeteneğin de maddiyat yüzünden kaybolduğuna bire bir şahitliğimi hatırlıyorum. Sonuç üzücü değil mi?
M.S. 7. yüzyılda gerçekleşen Arap akınlarına karşı bugün göremediğimiz surların olduğu da söyleniyor ve farklı dönemlerde kurulan üç ayrı limandan bahsediliyor. Hatta daha o yıllarda insan yapımı dalga kıran olması şaşırtıcı başka bir detay.
Roma Villası, Bizans Su Sarnıcı, Kompanapetra Bazilikası, Aya Epiphanios Bazilikası yine burada bulunan ve çok geniş bir alan olduğu için göremediğimiz diğer yapıtlar.
Gelenlerin geniş zaman ayırmasını tavsiye ediyorum. Biz günün sonunda tahmini iki buçuk saat gibi bir sürede hızlandırılmış turla bu kadarını gezebiliyoruz.