AYKIRI BİR KONUKTUM MASALARINIZA/ Naim Kandemir
Bir dal kopmaya görsün ağacından
Rüzgârın insafındadır sürükleneceği yerler
Esmeyesi rüzgârlar pür neşeli
Ve dallar aramaktadır koptukları ağacı.
*
Diyeti vardır küçük dünyalara girmenin
Öncelikle, cüceleri ürkütecek tehlikeli işlerden
Çekmiş olmalısınız elinizi ayağınızı
Her konuşmanızda geçmişe
İnce, bilimsel bir biçimde küfredeceksiniz ki
O zaman güvenilir olursunuz
İhanet topluluğunda.
Diyeti vardır küçük dünyalara girmenin
Aykırıdır öz orda eşyanın tabiatına
Çürüyeceksiniz çürüyeceksiniz.
*
Geçmişte hep eksiler düşülmüştü sicilimize
Ve onurumuzdu o sicillerimiz bizim
Şimdi yer yoktur artık onurlu sicillere.
*
Çökülmüştür bir masaya hep beraber
Geçmiş mezedir yudumlanan içkilere
Ey yenilginin artıkları!
Ezik bir sürü sözcük kükredi dilinizde
Anlattınız da bir şeyler
Ben hep duydum gözlerinizi.
*
Beni küçük dünyalara kutsatan
Ey zaaflarım!
Artık kendinize başka bir yuva bulun
Ey tükenmişliğin anıtları!
*
Aykırı bir konuktum masalarınıza.
5 Haziran 1983- Ankara
Tam 40 yıl oldu bu şiir yazılalı. 5 Haziran 1983. Yaş: 22. Darbe sonrası zorunlu ara verdiğim SBF’ne her şeye rağmen yeniden intibak günleri. Samsun’dan 1978’de arastadakilerin Gominizmin Merkezi’ne beni yolcularken kaymakam olacak umutlarını realize edemeyeceğimin bilincindeyim ama hiç olmazsa bir diplomam olsun motivasyonuyla ikinci kez ders başı yapmış olduğum günler.
12 Eylül faşist darbesiyle iyice bir tökezlemiş olan memleket 6 Kasım’da yapılacak seçimlere hazırlanıyordu. Darbenin devrimci demokrat kesimde yarattığı kasvet ve melankoli eylem birliği içinde ömürlerinin baharı sonbahara çevrilmiş gençleri ahtapot gibi sarıyor. Kimisi âşık olup fiili veya platonik aşkına emek harcıyor, kimisi umutsuzca o günlerde revaçta olan bira kültürünün pompalandığı birahanelerde dönemin trend arabesk veya taverna şarkılarının hiç olmazsa nakaratlarını terennüm ediyordu.
Hiç bitmeyen migrenime rağmen henüz alkolün migreni tetiklediğini keşfedemediğimden, arkadaş çevreme uyarak müptelası olmasam da ben de arada bir alkolle zihnimi uyuşturup kanayan umutlarımızı pansuman ediyorum.
Fazla içmesini beceremeyince haliyle uyanık kalan zihin, gözlerin kendisine servis ettiği görüntülerden elde ettiği birtakım sonuçları bir yerine kaydediyor.
Ülkede kapıların tutulduğu o günlerde Paul Eluard’ın o sevdiğim şiirindeki gibi şairin eylemini değil ama okumaktan ve uğraşmaktan haz aldığım şiire sığınmak payıma düşüyor ve Aykırı Bir Konuktum Masalarınıza şiirimi yazıyorum.
O yıllarda söylemeseler de arkadaşlarımın içinde içten içe bu şiirime içerleyenler olmuştur elbette. Ama özel olarak kimseyi hedef almadığımı açık sözlülüğümü bilen arkadaşlarım anlamıştır.
Bugünden 40 yıl öncesine baktığımda, bu şiiri yazmama neden olan gözlemlerim aslında başlangıçmış, toplumun özellikle son on yıllarındaki çürümesini düşününce. O yıllar çürümenin acemilik dönemiymiş.
O şiiri yazarken ve yazdıktan sonra da hiç düşünmemiştim bu şiirin ömrü kaç yıl olur diye. Ayrıca, düşünsem de hiç istemezdim bu şiirin ömrünün uzun olmasını. Böyle de düşününce, şiirimde eleştirdiğim o günlerimiz bile tüm toplumca iyi günlerimizmiş diyorum.
SBF’den Antalyalı arkadaşım Rasih yılda bir gece yarısı-biraz da alkollü olarak sanırım-beni telefonla arar ve bu şiirimi ezbere okur. Önceleri anlayamıştım; bu şiire niye taktı, diye düşünüp dururdum. Zamanla sosyal medyada mesaimi artırdıkça, bu şiirin yaşaması için sol cenahtakilerin çoğunun ellerinden geleni yaptıklarını gördüm tabii. 1974-80 arası en mutlu olduğumuz dönemi; 20 yıldır vidanjörün bile çekemeyeceği katılığa ulaşmış çürümenin ifrazatlarının doldurduğu çukurun içinde çın çın eden fotoğraflarla kutsama çırpınışlarıydı bu şiiri yaşatan.
Diyesim geliyor ki; bu şiir yaşamasın artık! At kadehi elinden’i mecazi makamda söyleyelim! Zira geçmişimizi hallettiler, geleceğimize uçkur çözüyor zebaniler.
5 Haziran 2023
Çanakkale