Pazar, Kasım 16, 2025
Son Haber
  • Yazarlar
  • Manşetler
  • Son Haber Tv
  • Künye
No Result
View All Result
  • Yazarlar
  • Manşetler
  • Son Haber Tv
  • Künye
No Result
View All Result
Son Haber
No Result
View All Result
Home Gezi

Burası Hababam

Sevdiye Yeşil Dezcan

Sevdiye Yeşil Dezcan by Sevdiye Yeşil Dezcan
07/09/2024
in Gezi, Manşet Haberler, Yazarlar
A A
0
Burası Hababam
0
SHARES
508
VIEWS
Share on FacebookShare on TwitterShare on Whatsapp Send Mail

Rıfat Ilgaz’ın eğitim gördüğü Kastamonu Öğretmen Okulunda yaşadıklarından yola çıkarak yazdığı Hababam Sınıfı romanlarını biliyoruz da senaryosunu Umur Bugay’ın kaleme aldığını ben yeni öğreniyorum.

İçimizi neşe ile dolduran müzikleriyle Melih Kibar’ı ve yönetmeni Ertem Eğilmez’i ise her biri efsaneleşen filmler sayesinde tanıyoruz.

Ali’nin de aynı okulda yatılı okuduğunu ve yaz döneminde anılarına doğru bir yolculuk planladığımızı söylemeliyim. Hikâyenin başladığı Kastamonu Öğretmen Okulu’nu göreceğim için ben de çok heyecanlıyım.

1975 Hababam Sınıfı

1976 Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı

1977 Hababam Sınıfı Uyanıyor

1978 Hababam Sınıfı Tatilde

1979 Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor

1981 Hababam Sınıfı Güle Güle filmlerini izlemeyeniniz yoktur.

Bir çoğunuz gibi ben de bu filmlerle büyüdüm. Özellikle benim doğduğum yıl çekilen dördüncü film yakın zamanda benimle beraber yarım asırlık olacak.

Kaç defa izlediğimi bilmiyorum bu efsane filmleri, ama yıllar içerisinde yüzlerce defa izlediğim muhakkak. Peki yaşattığı keyif, neşe, mutluluk, hüzün ve heyecana ne demeli. Öğretmeniyle, öğrencileriyle, haytalıklarıyla, cezalarıyla, acı-tatlı anılarıyla her birimizin sınıfı oldu geçen süreçte.

Yok yoktu ki bu efsane kadroda; İnek Şaban, Kel Mahmut, Hafize Ana, Güdük Necmi, Damat Ferit, Domdom Ali, Paşa Nuri, Tulum Hayri, Akil Hoca, Kemal Hoca, Hayta İsmail, Postal Rıza, Palamut Recep, Külyutmaz Necmi, Kürt Sıtkı, Veysel Efendi, Badi Ekrem, Süslü Selim, Kikirik, Bacaksız, Kalem Şakir ve daha niceleri.

Her biri ayrı karakter, ayrı hikâye, ama hepsi biziz Hababam Sınıfında ve biz toplum olarak öyle çok sevdik ki bu sınıfı, lakapları, haytalıkları, şakaları ile hayatımıza yerleştirdik.

“Aç kapıyı Veysel Efendi biz geldik” sözü ile bahçeye giriyoruz. Espri yapıyoruz sözde, ama duygusallık başlıyor o an her birimizde.

Karşımızda Hababam Sınıfı duruyor ve Damat Ferit elinde flama ile  “Aç kapıyı Veysel Efendi, Mahmut Hoca’nın emriyle Uganda Cumhurbaşkanını karşılamaya gidiyoruz“, diyor.

Okula giriş yolunda duygu yüklü uğurlama sahneleri canlanıyor gözümde, kulaklarımda ise sahnenin duygusallığını içime geçiren o eşsiz müzik.

Birde dönemin Milli Eğitim Bakanı Hababam’a teşekkür ediyor. “Bana ufakta olsa Akil Hocam’a iyilik yapabilme fırsatı verdiniz“, diyor.

Ah Akil Hocam, nasıl da ağlatıyorsun beni okuldan ayrılırken.

“Hepiniz çok iyi çocuklarsınız, arayacağım sizleri Allahaısmarladık” sözlerini buraya gelip de nasıl duymam.

Merdivenlerin başında Mahmut Hoca bizi bekliyor ve “Saat kaç?” sorusunu yöneltiyor.

Hababam Sınıfı ise tam kadro merdivenlerde, “Yüzünüz gülsün biraz ulan, cenazede gibi ne somurtuyorsunuz“, diyor Damat Ferit. O sırada Boncuk koşarak iniyor merdivenlerden;

“Gitmiyorum ki, Mahmut Hoca taksitimi ödemiş“, müjdesini veriyor.

Bir başka sahnede Semra Hoca ve tam kadro öğretmenler merdivenlerde bekliyor. Hababam Sınıfı okuldan ayrılma kararı almıştır, ama Veysel Efendi’yi kapıyı açmaya ikna edemezler. “Mahmut Hoca’dan izin kâğıdı almadan açmam” dediğinde Damat Ferit’in “Anlaşıldı hadi gelin” sözleriyle tüm Hababam okula yöneliyor. İşte orada Semra Hoca  “Zil çaldı, duymadınız mı?” diye soruyor.

Ceza aldıklarında pencere ve merdivenlerden izleyen okul ahalisi…

Güzel kadın Perran Kutman’ı da Hababam’ı izlerken pencerede görüyorum. Peki Badi Ekrem yani Şener Şen’in ona yaptığı kurlara ne demeli.

Yine hafta sonu cezalı olan Hababam aynı pencerelerde okuldan ayrılan öğretmen ve öğrencileri izliyor.

Binaya girdiğimizde ise ders bitmişti. Hafize Ana elindeki zili sallayarak hızlı adımlarla merdivenlerden iniyor ve ardından koşarak inen öğrenciler, nam-ı diğer HABABAM…

O merdivenlerde çok güzel bir fotoğrafımızı çekiyor Ayşenur. Merdivenlerden mi, bizden mi bilmiyorum ve hala o fotoğrafımıza bakmaya doyamıyorum.

“Deneysiz bir kimya düşünülemez” sözleri ile Mahmut hocaya kendini anlatma çabasıyla koşturan Şevket Altuğ gözüme takılıyor.

Bu arada üst kata çıkışın kapalı olduğunu söylemeliyim. Sadece gelinler çıkıyor dediğimde siz de şaşırmayın. Otoparktan bahçeye, alt kattan üst kata kadar hatta merdivenlerde dahil o kadar çok gelin görüyoruz ki, her biri bugün mü evleniyor şaşkınlığındayız. Buranın son dönem popüler olan dış çekimlerin favori mekânı olduğunu da böylece öğreniyoruz.

Büyük bir salona girdiğimiz bina da sadece tek bir sınıf müze olarak dekore edilmiş. Biletinizi alıp sınıfı gezebilirsiniz.

Sınıf kapısına geldiğimde kalp ritmim öyle bir artıyor ki, durup derin birkaç nefes aldıktan sonra gözlerimde yaşlarla içeriye doğru ilerliyorum. Nasıl bir heyecan bu, çok mutluyum, tarifi yok hissettiklerimin.

 

Ooo Hababam da tam kadro burada;

“Teessüf ederim, gururumla oynamayacaktın.” sözleriyle Semra Hoca’ya isyan eden İnek Şaban, “Kim yazdı bunları, sen yazmadın mı?” isyanı ile nasıl da hayal kırıklığı yaşıyor.

Hesap soran Semra Hoca’nın karşısında her bir Hababam’ın,

“Ben yazdım”

“Hayır ben yazdım”

“Bana bak ya bu mektupları sen yazmadın mı?” sorusu karşısında Şaban’a Semra Hoca’dan gelen o okkalı tokat.

Bu kadar içime işleyen filmin çekildiği yerde olmak çok müthiş. Her birimiz yağmur bulutuyuz.

“Hani birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindi?”

“Gene öyle lan”

“Siz bana her türlü şakayı yapardınız da başkası kılıma bile dokunamazdı”

“Dokunamaz tabi”

“N’aber tokadı yedik ama peki bu tokadın hesabını kim soracak?”

“Biz soracağız, o tokat sana değil Hababam’a atıldı.”

İşte başlıyor Hababam dayanışması!

Başımı çeviriyorum Tüccar Müdür Bey ile Semra Hoca konuşuyor.

“Hepsi kovulacak!”

“Deli misin kızım sen, sonra ben ne yaparım, zaten işler kesat.”

“Burası ticarethane değil Müdür Bey!”

Hafize Ana çok üzgün, Semra Hoca’yı ikna ekmek istiyor,

“Hafize Ana ya ben senin kızın olsaydım, onları affeder miydin?” sözleri düşündürüyor tabii.

“Hocam kovulduğumuzu evdekilere nasıl söyleriz?”

“Onu yapmadan önce düşünecektiniz.”

“Evdekiler inanmaz ki.”

“Peki ben söylerim.”

Ve okuldan ayrılacak Hababam’ın birbirlerine verdiği hatıralar, merdivenlerde çekildiği fotoğraflar.

Bugün mezun olan her öğrencinin albümünde mutlaka var olan o merdiven fotoğrafları, benim de var, mezuniyetimizden bir yıl önce branş hocamız Nilgün Altunsoy’un tayini çıktığında çekilmiştik.

Peki o fotoğrafınıza bakınca tüm lise anılarının aynı karede toplanmasına ne diyorsunuz? O masum, çılgın ilk gençlik yıllarımızın anıları özlemle burunlarımızı sızlatıp, gözlerimizi yaşartırken aynı zamanda ne kadar da iyi hissettiriyor değil mi?

Bir çocuk eline çanta verip, okula yollamakla, cebine üç beş kuruş para koyup okul köşesine atılmakla eğitilmez. Daha doğrusu ana babanın görevi burada bitmez. Bu yüzden benim kanımca tembel çocuk, hatalı çocuk, suçlu çocuk yoktur, hatalı hatta ve hatta suçlu anne baba vardır. O yüzden bu karneleri çocuklarınıza değil, gerçek sahibi olan sizlere vermeyi daha uygun buldum, içindeki notlar sadece onların notları değil, sizlerin de anne baba notlarınızdır, sözleri ile velilerini silkeleyen Mahmut Hoca.

Okula ilk geldiği gün meraklı öğrencilerini nasıl aydınlatmıştı hatırladınız mı?

“Neden evlenmediniz Hocam?” sorusu Hababam’dan geldiğinde Mahmut Hoca’nın verdiği cevap çok anlamlı.

“Bütün ömrümü siz ve sizin gibileri adam etmeye harcadım da ondan. Üstelik iyi mi yaptım, kötümü hala bilemiyorum.” diyor. Bunu kendisi dahi bilemezse biz hiç bilemeyiz. Ama öğrenciler ve velileri için büyük şans olduğu muhakkak.

“Yoklama yaptınız mı, Ferit burada mı Ferit?” kürsüden gelen soruya cevap Damat Ferit’in kendisinden geliyor.

“Buradayım Hocam!”

“Tamam sen buradaysan herkes buradadır.” diyor hocası.

Bakmayın burada yaptığı haytalıklara, ruhu şad devri daim olsun. Tarık Akan çok kaliteli bir eğitim kurumunun sahibiydi ayrıca çok da güzel bir komşuydu. Yeşilyurt’ta oturduğum yıllarda bir bina vardı aramızda ve tüm mahalleli tarafından çok seviliyordu. Vefatı derinden üzdü her birimizi.

Külyutmaz yine sıraların üzerinde “Benim dersimde kopya çekenin alnını karışlarım” sözleriyle dolanırken, sınıfa giren Mahmut Hoca’ya soruyor şaşkın bir halde,

“Napıyor bu çocuk sobanın için de Mahmut Bey?”

“Bilmem galiba kopya çekiyor.”

“Tebrik ediyorum otuz yıllık öğretmenlik hayatımda ilk defa kopya çeken öğrenci sensin, tebrik ederim, bravo.” sözleriyle Güdük’ü tebrik ediyor. Böylece kopya çektiği için ilk tebrik edilen öğrenci unvanını da alıyor.

Sonuçta burası Hababam’dı ve her biri adam başı dokuz bin liradan toplamda iki yüz otuz beş bin lira ediyordu.

Semra Hoca da Mahmut Hoca’ya ağlayarak “Hepsi bir yana da ben nasıl Tevfik Fikret’in ölüm gününü unuturum” sözleriyle kendine kızıyor, ama Hababam bu değil mi, doğru bildiklerimizi de unutturuyor.

Örnek bir sınıf olmadı, haylazlıkları asla bitmedi ve yaptıkları da hiçbir zaman cezasız kalmadı. Burada verilen en güzel mesajlardan biri de aldıkları bu cezalardı. Tüm okul önündeki tek ayak cezası gelmiş yine, Bacaksız’da karşılarına geçmiş bir güzel gülüyor. “Önüne baksana ufaklık” sözleriyle kızıyorlar ama ne fayda.

“Abi siz neden her sabah böyle duruyorsunuz?” sorusu da gururlarını incitiyor. Yıllar önce Yeşilköy Dayanışma Platformu’nun düzenlediği Hababam Sınıfı oyuncularının katıldığı söyleşide dinlemiştim Bacaksız’ı. Artık büyümüş ve okullarda çocuk tiyatroları yapıyor. Bir gün küçük bir hanım efendi uzanarak göbeğine vuruyor. O da eğiliyor ve soruyor “Buyur abla” vee cevap “Ağbi, ben senin çocukluğunu biliyorum.” sözleri işte geleceğin Hababam’ından geliyor.

Mahmut Hoca’yı tekrar görüyorum, bakalım Semra Hoca’yı kalmaya ikna edebilecek mi?

“Bir eğitimcinin görevi sadece ders vermek sonrada karşılaştığı ilk engelde bozguna uğrayıp kaçmak mıydı? Önemli olan mücadele etmekti. Bütün zorluklarla ve engellerle, evet ben böyle düşündüm ve sabaha karşı istifa mektubumu yırttım attım. Kaçmadım, mücadele ettim. Eee sen ne yapıyorsun bakalım? Kalıp, mücadele ediyor musun?”

Burası Özel Çamlıca Lisesi ve okulun en popüler sınıfı tabii ki Hababam ve her bir köşesinde kahkahalar, gözyaşları, şakalar havaya saçılmış. Bize de bugün toplamak düşüyor.

Bir dönem televizyon kanallarında neredeyse her gün bir Hababam filmi yayınlanıyordu. Üstelik bu kadar popüler filmlerin o tekrarlarda oyuncularına bir kazanç getirmemesine üzülüyorum. Zamanında telif yasası kanunlaştırılamadığından tekrarların popülerlikten başka oyuncuya maddi katkısı maalesef yok.

Burada kazanan izleyici ve reyting devşiren kanallar oluyor. Filmlerin verdiği her bir mesajı içimize sindirerek, özümseyerek, keyifle, kahkahalarla bazen de gözyaşları ile alıyoruz.

Binayı iyice gezip inceledikten sonra bahçede oturuyor her bir köşeyi incelemeye devam ediyoruz. Küçük bir televizyon ekranından gördüğümüz atmosferde nefes almak öyle kıymetli geliyor ki, üçümüzün de aldığı keyfin tarifi yok.

Tüm çıkış kapılarını görüyoruz ve bahçenin ulaşabildiğimiz her bir köşesini keşfederken yaşattığı keyifle oyuncularını anıyoruz.

Adile Naşit, Hababam Sınıfı’nın nam-ı diğer Hafize Anası, çocukluğumun ise Masalcı Teyzesi. “İyi geceler kuzucuklarım” dedikten sonra uyurmuşum meğer. Detaylarını annem anlatıyor, bende ki görüntü silik. Bugünün çocukları çok şanssız, “Uykudan Önce” programından yoksun ve masal dinlemeden büyüyorlar.

Onun kadar güzel gülen kaç kişi var ki? Sanatçı bir aileden gelmesi mi, acı yüklü yaşamı mıydı duygusunu bize bu kadar geçiren bilemiyorum. Sadece bende ki yerinin hala çok özel olduğunu söyleyebiliyorum.

Yeşilçam’ın efsane sanatçısı, oğlu Ahmet’in ölüm haberini aldığında Gazanfer Özcan ve Gönül Ülkü Tiyatrosu ile İzmir’de turnededir nitekim birkaç saat sonra bağrına taş basarak sahneye de çıkıyor, seyircisini de güldürüyor. Ertesi gün doğum günüdür, ama o günden sonra doğum günü kutlamadığı gibi çocuklara, masallara yöneliyor. Az bilinen büyük acısı ile çok erken dediğimiz 57 yaşında kalın bağırsak kanseri sonrası hayata veda ediyor. O gün çocuk olmama rağmen net bir biçimde hafızamda. TRT 1 de Neşeli Günler filmini ağlayarak izlemiştim. Bugüne Adile Naşit’ten geriye sadece gülerken ağlatan, ağlarken güldüren o sıcak kahkahaları ile izlediğimiz filmleri kaldı.

Türk Tiyatrosunda 1920 li yıllarda, Kel Hasan Efendi’nin öğrencisi İsmail Dümbüllü’ye devrettiği “Kavuk” ise zamanla güldürü geleneğinin önemli bir nişanesi oluyor. İsmail Dümbüllü yirmi bir yıl şerefle taşıdığı kavuğunu Münir Özkul’a devrediyor. Sırasıyla da Münir Özkul’dan Ferhan Şensoy’a, Rasim Öztekin’den Şevket Çoruh’a geçiyor.

Hababam Sınıfına dönersek her biri birbirinden kıymetli oyuncular, çekim öncesinde bazen üç gün bazen beş gün boyunca rol alacakları alanlarda vakit geçiriyorlar ki rollerinin hakkını versinler, rolleri ile bütünleşsinler.

Hababam Sınıfı Müzesi’ni gezmek çok fazla vakit almıyor, ama bir dönemin bu filmlerle büyüdüğünü düşününce buraya kadar gelmişken hemen çıkamıyor insan. Biz de detaylı bir şekilde neredeyse günümüzün kalan kısmını burada tamamlıyoruz.

Hababam ruhuna dokunmak isteyenlere keyifli saatler diliyorum.

Tags: Hababam SınıfıSevdiye Yeşil DezcanYeşilçam
Previous Post

6/7 Eylül Pogromu

Next Post

Yükselen Fikir Akımı: Antinatalizm

Next Post
Yükselen Fikir Akımı: Antinatalizm

Yükselen Fikir Akımı: Antinatalizm

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güncel Haberler

Doktor Doktor Baksana
Manşet Haberler

Doktor Doktor Baksana

16/11/2025
Maden imparatorluğuna kayyum darbesi: Investco ve Verusa Holding TMSF yönetimine geçti
Manşet Haberler

Maden imparatorluğuna kayyum darbesi: Investco ve Verusa Holding TMSF yönetimine geçti

15/11/2025
ABD’nin Gazze’yi ikiye bölme planı
Dünya

ABD’nin Gazze’yi ikiye bölme planı

15/11/2025
Rojin Kabaiş’in ölümünde çarpıcı detay: İki erkek DNA’sı bulaş değil, gerçek temas!
Kadın

Rojin Kabaiş’in ölümünde çarpıcı detay: İki erkek DNA’sı bulaş değil, gerçek temas!

15/11/2025
105 milyonluk millet bahçesi çürümeye terk edildi: “Halkın parası göz göre göre yok oluyor”
Dosyalar

105 milyonluk millet bahçesi çürümeye terk edildi: “Halkın parası göz göre göre yok oluyor”

15/11/2025

Arşivler

  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Reklam
  • İletişim
  • Söyleşi / Podcast
  • Kitap Önerileri
  • Öykü
  • Manşetler
  • Dosyalar
  • Arşiv

© 2024 Sonhaber / Bağımsız, doğru , gerçek habercilik

No Result
View All Result
  • ANA SAYFA
  • İSVİÇRE
  • TÜRKİYE
  • DÜNYA
    • AVRUPA
    • ORTADOĞU
    • ASYA
    • AMERİKA
    • AFRİKA
  • YAZARLAR
  • POLİTİKA
  • EKONOMİ
  • SÖYLEŞİ
  • YAŞAM
    • EĞİTİM
    • SAĞLIK
    • KADIN
    • LGBT
    • EMEK DÜNYASI
    • Podcast / Röportaj
  • SANAT
  • BİLİM
  • EKOLOJİ
  • FORUM
  • Languages

© 2024 Sonhaber / Bağımsız, doğru , gerçek habercilik