Emekli Hostes Meltem Uzuner ile Söyleşi
Sonhaber.ch: Bizimle söyleşiyi kabul ettiğiniz için öncelikle teşekkür ederek başlamak istiyoruz. Sonra da ilk sorumuzu yöneltelim.
Anadolu topraklarında uçağın ekonomik ve kültürel devrim olarak algılandığı, pilot ve hosteslerin çıktıkları yükseklik kadar ulaşılmaz olduğunun düşünüldüğü yıllarda çok ‘havalı’ bir meslek olan hostesliğe başlamışsınız. Bize biraz o yıllardan bahseder misiniz?
Meltem Uzuner: Bu hikâye “Flughafen- Yeşilköy- İstanbul Atatürk Airport” gibi bir başlığın altında anlatılabilir aslında.
1982 Ekim ayında Yeşilköy havalimanına bir taksi ile giriş yaptım. Ataköy’den bindiğim taksinin Yeşilköy üzerinden geçtiği yollar çamurlu idi. THY tek milli havayolumuz… Bir iki charter denemesi olsa da ülke ihtilalden sonraki ikinci yılında sadece bir havayoluna sahip… Orada uçan bir pilot, bir hostes akrabası olan, kendini bakanlıktan biri ile akraba sanıyordu. Çünkü ülkemizin insanları iki yılda bir yurt dışına çıkıp belirli miktarda döviz çıkartma hakkına sahip oldukları günlerden geçtiler. Henüz 1983… Anavatan partisi kurulmamış. Birçok iş adamı için durum zor. Herkes her ilacı, aşıyı, her türlü ihtiyacını havayolu personeline sipariş ederek getirtiyor. Bir de yurt dışında Hollanda, İsviçre ama özellikle ve illaki Almanya’da yaşayan akrabalar, eş- dostlar getiriyor bir şeyler. Tek havayolu personeline öylesine muhtacız işte…
Sonhaber.ch: Size hostes olma kararı verdiren neydi?
Meltem Uzuner: Ben Londra’ya gidip Shakespeare okumak istiyordum o yıllarda. Hatta bu amaç için kolejden edebiyat hocam ve tiyatro kolu başkanım aynı zamanda Kenter tiyatrosu müdürü ile hazırlanmıştım. Aynı zamanda uzun yıllar komşuluk yaptığımız ve tüm şan ustalarını yetiştiren rahmetli sanatçı ama benim hep Belkıs teyzem olan Belkıs Aran gibi bir opera duayeninin yanında çalışmalara katıldım. Rahmetli usta Yıldız Kenter Hoca hedefimi gururla karşıladı ve kuliste ne kadar kitabı varsa seçti. Sonra değerli öğrencisini beni çalıştırması için seçti ve beni hazırladılar.
Derken aniden hayatımın ilk travması olan, hiç kabuk bağlamayacak yarayı açan olay gerçekleşti. “Nerede, ne yaparım” planını yaptığım babam aniden öldü. Benim Shakespeare hayalim de bulutların üzerine çıktı. Belki de babama hissettiğim, hep ‘bir yerlerden beni görüyor mudur?’ hissi ile birlikte…
Ortaokulda en sevdiğim okul ve servis arkadaşımı da DC-10 Paris kazasında yitirmenin verdiği ıstırapla çok sevdiğim uçaklardan korkmadan bir o kadar da Londra’ya gidemeden yaşamanın acısını sanırım uçuş hayatını seçmekle gidermeye çalıştım.
Hosteslik için, THY’nin İstanbul Harbiye’deki işletme binasında boy / kilo ölçümleri yapılıyor, yazılı İngilizce sınavlarından geçiliyor, -havacılık lisanı İngilizce, olmazsa olmaz dil o- sonrasında ölçümleri ve İngilizce yazılı sınavı kazananlar sözlü mülakat için Yeşilköy’de oluyordu. Havaalanı adı Yeşilköy… Mülakat heyeti emekli paşalar ve ordudan sonra emekli olup THY’de uçuşa başlamış kaptanlar… Disiplin, ordu disiplini… Ama hala gururla anarız… Kabin amirlerimiz de mülakattalar. Kimler olduğunu sonra girişte anlayacağımız hocalarımız, müdürlerimiz…
Ben sınavı kazandım çünkü İngilizce benim çok severek ve isteyerek öğrendiğim bir dildi. Çünkü ölçümlerim uygundu ve tabi ki İngilizcem de… Bu sınavları kazanmakta hep torpil olduğu söylenir. Gerçeklik payı hiçbir zaman ‘yok’ değildir. Benim de mesela öz amcamın tüm arkadaşları, paşalar emekli olup THY’ye geçmişlerdi ve amcamın yanında beni gördüklerinde “Neden bu kızı hostes yapmıyorsun?” demişlerdi. Ben de oldum işte. Torpil var mıydı? Amcam zaten bu işlere girer miydi hiç bilemedim ama tek gerçek sınavı birincilikle kazandığımı mülakatta söylediler. “Bilmiyorum efendim” dedim. Mülakatta muzip yanımın öne çıktığını ve onları güldürdüğümü hatırlıyorum. 1982 yılının Ekim ayında THY kadrosuna 57. Dönem olarak katıldım. Ömrümce bir tek arkadaşıma, çalıştığım şirketlerdeki tek bir kişiye de iyi bir başarı derecem olduğumu söylemedim. Ta ki bu söyleşide şimdi size söyleyene kadar yani tam kırk yıl…
Sonhaber.ch: Sohbetimizin burasında aklıma bir şey takıldı. Siz mesleğe başladığınızda ben (Sonhaber.ch adına Neval Sultan) altı yaşındaymışım, bilmiyorsam mazur görün ama Yeşilköy Havaalanı dediniz. Atatürk havaalanı değil miydi orasının adı?
Meltem Uzuner: (Gülümsüyor) Evet, THY’de, benim dönemimin eğitimini tamamlayıp 1983 yılında başladığımız tüm uçuşlarda yaptığımız anonslarda “Yeşilköy havalimanına yaklaşıyoruz” yada “İndik” derdik… Ta ki 29 Temmuz 1985 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk‘ün soyadı dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından havalimanına verilene kadar… Ben uçuş hayatımda, öncesinde milli hava yolumuz THY ve sonrasında birbirinden değerli işadamları tarafından kurulup hepsi de iflasla sonuçlanan dört ayrı charter firması olmak üzere beş şirkette toplam yirmi yıl geçirdim. Her zaman havalimanı ismi “Atatürk Havalimanı” olarak devam etti.
Aslında, 7 Nisan 2019’dan itibaren sivil uçuşlara, 5 Şubat 2022’den itibaren de kargo uçuşlarına kapatılıp tüm bu uçuşlar İstanbul Havalimanı‘na aktarılana kadar da adı Atatürk Havalimanı olarak bilinse de , benim, emeklilik sonrası Birleşik Arap Emirliklerinin 4. Emirliği Fujairah Emirliğine giderek görev aldığım ve sekiz ayda sekiz kez İstanbul’a geldiğim esnada -çok da beğendiğim- dünya sıralamasında özel yeri olan Emirates şirketinin anonslarında “Atatürk” ismini kaldırdıklarını bizzat kulağımla duymuşluğum vardır.
Sonhaber.ch: Siz bu bilgileri verince ister istemez konu Atatürk Havalimanı’nın kapatılmasına ve İstanbul Havalimanına geliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Meltem Uzuner: Havaalanlarının yapımının neler hesap edilerek yapıldığını bir havacı ve uçuş hostesi olarak çok büyük merakla okuduğum için bilirim. Amcamın Türk Hava kuvvetleri tarafından istihkam albay olarak yetiştirilip askeri havaalanlarının yapımında çok emeği geçen, başarılı bir mühendis olarak emeklerini bilirim. Pist uzunluklarının, kalkış iniş ağırlıklarının, şehir üstüne yakın iniş kalkışlarının tehlikelerini, kuşların göç yollarını ve ekolojik durumlarını çok incelemiş ama zaten uçan herkes gibi hep bu teknik konuların içinde toplam yirmi yıl geçirmiş bir uçuş hostesi olarak bilirim. Yıllar sonra bana bir terfi verdiklerinde hava ikmali seçip, birlikte çalıştığım arkadaşlarımın yeni kurdukları firmalara yakıt verip paralarını toplayamadığımdan bilirim. Ancak hepimizin buluştuğu net bir konu vardır: Ekolojik ve stratejik yapıdan çok, adını anmaktan imtina edilen, dünyaya gelmiş geçmiş emsalsiz bir liderin adını zikretmemek(!), iyi ve gerçek olan ne varsa yok etmek… Bizim sayısız anımız var, eski havacılar, eski dostluklar, eskiden burnumuz kanamadan yapılan inişler ve eve varışlar… Ama dünyanın en büyük havaalanlarından biri olacağı söylenip sonra karda kullanılmayınca ve yedek meydan Sabiha Gökçen de kullanılamaz duruma gelince, bakanların da yine adını silmeye çalıştığımız hava limanına inmeleri, hatta özel makam uçaklarının da oraya inmeleri düşünülünce…
Ben Alman ve İskandinav kaptanlarla da uçtum, benim gibi diğer charter firmalarında çalışan arkadaşlarım da… Onlardan kendi kabin eğitimimizi aldık. Alman / Germania ve İskandinav / Transwede ekiplerinden… Norveçli kaptanlarımız da oldu, İsveçli ilk kadın pilotumuz da, Danimarkalı ikinci pilotumuz da… En son şirketimizde Rus ekiplerle Tupolev uçakları ile de uçtuk. Uçuş bilgisi olan herkes yine bizim havaalanımızı beğenirdi, ekipleri beğenirdi, rahat gidip gelirdik, en uzun yol bile daha az masraflı ve kolaydı. Belki ses, gürültü vardı ama şimdi o gürültü var denen semtlerden de şikâyet var çünkü ulaşılması zor ve çok fazla masraflı olduğunu söylüyorlar yeni havaalanının. Her şirkette görevli kaptan ve kabin ekibinden -gerek ulaşım gerek isim açısından- ne kadar keyif aldıkları bir havalimanımız olduğunu duyarak çalıştık. Her zaman en az iki dilde anons yaptık, Türkçe ve İngilizce. Alman yolcuların olduğu uçuşlarda tabi ki Almanca, Fransız yolcular çoğunlukta ise de Fransızca milli havayolunun ana dili neyse önce o… Sonra uluslararası havacılık dili İngilizce ve diğer diller, yetiştirebildiğimiz hızda anons ettik ama hep aynı ismi tekrar ederek.
Yeni havalimanını kim çok beğeniyor, kime daha emniyetli buluyor her soruya, yoruma cevabım var. Sizler internet arama motorlarından ekolojik açıdan ne kadar sorunlu, kuş sürüleri için nasıl sorun ama teknik açıdan ne kadar zor bu konuları öğrenebilmeniz kolay. Taksi dediğimiz pistteki hareketi, iniş ve kalkıştaki pist uzunluğu, her şeyi öğrenmeniz mümkün. Duayenler yazıyor, piste değdiğimizde zeminin yapısı da var. Ne çok insana, yaşam alanına, canlıya zarar verdiği ortada. Ama en çok benim gibi en özel yıllarında havacı, istasyon ve meydan ekibi olarak hizmet vermiş, gecesini gündüzüne katmış insanların tarafından baktığınızda görülen “Ülkeyi içinde bulunduğu zor şartlardan, gecesini gündüzüne katarak gazi olarak çıkarmış, kurtarmış, bize bir vatan vermiş liderin adını silmeye çalışmak!”, “hastane yapmak için pisti kapatmak!”…
Yitirdiğimiz ve bulutlara uğurladığımız havacılar çok… Has kadro dediğimiz yokluklar zamanında birlikte çalıştığımız ben ve benim gibi hayatta olanlar, biz yine yazılarımızda ve ifadelerimiz de kullanıyoruz ama aslında herkes kullanıyor… Bizim için hep ATATÜRK HAVALİMANI.
Çıkar hesapları yaparak liderlerinin isminin bir havalimanından kaldırılmasını önerenler, itiraz etmeyenler, üzülmeyenler, üzülseler de sesini çıkarmayanlar, bir gün kendilerinin de dünya üzerinden silinip gideceklerini yaşarken hatırlamıyorlar. Ancak ben yirmi yılı uçuşla, otuz beş yıla tamamladığım iş hayatımda KİT komisyonları başkanlarından tutun da meclise emek vermiş milletvekillerine kadar birçok insanla omuz omuza çalıştım. Ülke insanının hafızası zayıftır onu çok iyi bilirim. Bugün kurucu liderini unutan yarın herkesi unutur, unutuyor da zaten. Belki bu yüzden hiç kullanmadım yeni havalimanını, kullanmamak için de elimden ne gelirse yapıyorum.
Sonhaber.ch: Meltem Hanım, yaşadıklarınız ve gözlemleriniz çok değerli. Sizin çok fazla dinlemeye değer anınız olduğu anlaşılıyor. Zaman zaman bu anılarınızı dinlemeyi, duygularınızı paylaşmanızı istemeyi düşünüyorum şu an. Kabul ederseniz Gazetemizde bu anı yazılarınızı görmek isteriz.
Meltem Uzuner: Elbette… Çok memnun olurum. Ayrıca herkese emniyetli ve keyifli uçuşlar dilerim. Uçmaktan hoşlanan ve mecbur kalan herkes, iniş kalkışlarda yazdıklarımı ve hissettiklerimizi hatırlasın bize yeter.
Sevgili Meltem..her zamanki gibi muhteşem. Yazmışsın .zevkle okudum
Sevgili arkadaşım, marifet soruları sormayı bilen de diyelim ben sadece parçası olduğumuz bir camianın gerçeklerini ve mesleğin güzellikle içiçe zorluklarını dile getirmeye çalışıyorum, belki de zamanı gelip geçmişti bile, değerli yorumuna
teşekkür ederim.
Sevgili Meltem,
Eski anilari tazeledigin icin teşekkürler,cok guzel bir söyleşi,devamını bekliyorum.falay
Sevgili Meltem, her zamanki müthiş uslubuyla çok güzel anlatmış duygularını, düşüncelerini..Onun yazılarını sürekli okumak çok harika olacak 🙏🏻
Anlatacak birsey kalmamis ,🤗
Tebrik ederim, gençlerimize örnek olsun. Baştan sona keyifle okudum
Teşekkürler Sevgili Meltem Uzuner. Keyifli bir sohbet olmuş.
Son günlerde okuduğum en keyifli röportajdı. Sevgili Meltem, o muzip anlatımınla, bir dönemi öyle keyifle bize sunmuşsun ki, okurken bitmese keşke diyoruz. Umarım devamı gelir, sabırsızlıkla bekliyorum.Sevgilerimle.
Anılarını zevkle okudum sevgili arkadaşım. Ben de bu mesleği yaptım ve emekli oldum.Bu meslek ancak çok sevilerek yapılabilen, çalışma koşulları zor bir meslektir. Atatürk Havalimanı ile ilgili düşüncelerinde seninle aynı fikirdeyim. Şehrin bir başka havaalanına ihtiyaç varsa yapılır ama diğeri heba edilemezdi. Üç tane havaalanı olan bir çok şehir var dünya yüzünde. Havaalanını kapatabilirler ama Atamızın ismini kalbimizden kimse silemez.
Canım Meltem ablam, yeter ki o anlatsın, ben usanmadan dinlerim/okurum. Derin bilgisi, deneyimleri, yaşanmışlıkları…herkesin örnek ve ders alacağı nitelikte. Havacılıkta o kalite, ne karada ne de havada, ne yazık ki kalmadı artık. Zevkle bir solukta okudum…devamı muhakkak olsun.