ÇATLAK

HomeManşet Haberler

ÇATLAK

Mert Kaya

Neresinden tutsam, elimde kalır.

Ne anlatsam eksik olur.

Kötüleri ve iyileri gördük. Çatladık, ayrıldık.

İyilere sarıldık.

 

6 Şubat tarihinden beri yarım kaldık. Aklımız, fikrimiz, canımız, ciğerimiz yarım kaldı.

Eşim Antakyalı. Tüm ailesi oradaydı. Sabah erken saatlerde gelen haberden sonra sanki depremi biz de yaşadık. İyi olduklarını öğrendik fakat sonra haber alamadık. Ses gitti, söz gitti. Biz burada, onlar orada, elimiz böğrümüzde. Sonra ulaşabildik yine. 4 gün sonra bir yol bulduk, yan yana geldik, sarıldık, ağlaştık, iyileştik.

Çok arkadaşım vardı arama kurtarma ekiplerinde. Yardım dağıtanlar arasında. Yardım toplayanlar arasında. Çocuklara sarılan ekiplerde. Hepsiyle görüşmeye çalıştım, haber aldım, dinledim, yönlendirdim, hala iletişimdeyim.

Sürecin fenalığı, yönetimsizliği, garabeti üzerine yazmak istemiyorum. Okuduk hepimiz, izledik çaresizce. Fakat bu deprem hepimizde biraz çatlak oluşturdu bence. Yardım süreçlerinde gece gündüz aracılık rolünü üstlenip, çok insanla tanıştım. İsimlerini, memleketlerini bilmediğim insanlardı. Biri “yardımcı olmak istiyorum ama Suriyeli olmasın, bide Kürt değiller değil mi?” diye sordu. Başkasından duymadım bunu ben. Bana söylendi. Dilim tutuldu bu akıl tutulması karşısında. Ayrıca egosunu tatmin etmek isteyen, yardımcı olacağım diyerek umut veren fakat sonra geri çekilen insanları da tanıdım. Onlar hakkında da uzun uzun yazmaya gerek yok. O insanlar hep vardı, yine var olacaklar. Depremi fırsat bilip zam yapanlar gibi. Hiç yalnız, kimsesiz, yurtsuz, köksüz kalmamış insanlar onlar. Kötü şeyler hep başkasının başına gelecek diye düşünenler, ölmeyecekmiş gibi yaşayanlar.

Fakat haklarında uzun uzun yazılması gereken, kötülerin dışında ve kötülerden daha kalabalık, öyle güzel, öyle sıcak insanlar da tanıdım ki, ömrümü uzattılar. Hiç tanımadığım insanlardı. Şimdi isimlerini tek tek yazsam buradan bizim köye yol olur, öyle çoklar, öyle güzel. Şimdi hepsi dostum, arkadaşım, hepsi abim ablam, annem, babam oldu. “Elbette yapacağız, elimizden ne gelirse. Hepsi insan için” dediler. “Sonra güçlenip ayağa kalkacağız birlikte ve hesabını soracağız” dediler.

Göç bavullarla simgeleştirilirdi hep. Aklınıza gelen tüm büyük göçlerde, bir bavul, bir valiz olurdu. Bu sefer yaşanan devasa iç göç içinde, bavul bir simge değil. Bir parça eşyasını alamadan yollara düşen, sokakta kalırken ısınmak için yaktığı ateşin isi yüzünü karartmış, bir gecede sevdiklerini, kentlerini, onca yıl ilmek ilmek var ettiği her şeylerini kaybetmiş insanlar var bu sefer yollarda. Geri dönebilecekleri bir yuvanın var olup olmadığını düşünen insanlar. Köksüz kalanlar var.

Şimdi biraz yaprak dökeceğiz hepimiz. Böylesi bir süreç bu. Yalnız, karanlık, kimsesiz. Hiç tanımadığı insanlar için telefonda hıçkıra hıçkıra ağlayıp, elimden gelen her şeyi yapmaya hazırım diyen insanların hatırına dönecek dünya bu ara. Hiç tanımadığı insanlar için kırmadan nasıl yardım edebilirim diye fikir soran, yana yakıla yardımcı olmaya çalışan, elinden bir şey gelmese bile sımsıkı sarılıp dayanışma gösteren insanların varlığı kurtaracak hepimizi.

Öylesi bir çatlak oldu iyiler ve kötüler arasında işte. Derin, büyük, gözle görünür, hissedilir bir çatlak bu. Biz iyilere sarılacağız. Her şeyini bırakıp koşturan iyilerle, dayanışmayı büyütecek, hiç tanımadığımız insanların acılarıyla dertlenecek, dayanışmayla birbirimizi yaşatacağız. O çatlaktan sular akacak, yapraklarını döken dallarımız yeşerecek, bahçemiz yeniden bahar görecek.

Olacak olan bu. Çünkü; Ben, sen, o, bizsiz onlar!

 

guest
1 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Özlem ATAOĞUZ

Kaleminize sağlık