Çekirge operasyonu

HomeManşet Haberler

Çekirge operasyonu

Başlığa bakarak hani şu alışılagelmiş askeri, polisiye veya politik bir yazının başlangıcı olarak düşünmeyin sakın. Evet bu gerçekten bir çekirge operasyonu. İki ayaklı bir operasyon bu. Birincisi gerçek bir çekirge operasyonu ikincisi de beyinsel bir çekirge sıçrayışı.

Birincisinden başlayıp size gerçek bir çekirge operasyonunu anlatayım önce.

Güne (ki; saat 12.00 gibi) Türkiye’den gelen bir arama ile uyanmıştım. Uyku sersemliği ile arayan vatandaşa ‘’elbette, neden yapmayayım ki? vs gibi’’ yanıtlar vererek başlamış oldum. Sonra kahvemi içip kendime gelme sürecinde balkonumda yetiştirdiğim karalahanalardan dünden kopardığım yapraklardan sarma yapma aşamasına geçtim. Ve kısaca lahanaları sarıp pişirdim ve karnımı doyurduktan sonra artık iyice sınırladığım sosyal ilişki ağımdan görüşebileceğim bir arkadaşımla buluşmak üzere yola çıktım. Buluşacağımız yeri telefonda belirledik ve on beş dakikalık farkla orada buluştuk. Burası bir Lokal. Yani yeri yurdu kalmamışların! Son sığınma ve buluşma mekanlarından biri. Dört kenarlı bir masayı dolduracak kadar insan var mekâna nefes aldıran. Derken telefonum çalıyor. Arayan benim canım ciğerim. Yani benim can kızım. ‘’Babaaaa… evde çekirge varrrrrr’’ nasıl bir feryat nasıl bir figan anlatamam!

Bu arada telefonda kızımla konuşmama tanık olan (ki bir çok kez tanık olmuştur benim kızımla telefon konuşmama) solumdaki arkadaşım koluma dokunarak çok duygusal bir ses tonuyla ‘’sana nasıl imreniyorum bilemezsin, bu ne güzel bir yaklaşım, hiç ses tonun yükselmiyor ‘’ dese de bendeki sabır katsayısının nasıl oluştuğunun ayrımında değil elbette.

Ve kızıma verdiğim teskin edici yanıtlara karşın kızımın telefonu yüzüme kapatarak beni bilinmez bir açmaza sokmasına izin verdim!. Yani çaresizliğin kabullenmeye dönüşebilmesi için O’na bir şans vererek korkularını aşmasına bir kapı aralamak istedim. Çünkü korkusu doğal yaşamda çok anlamsız bir korkuydu ve çekirge bir insana zarar veremez!

Ama düşündüğüm gibi olmadı. On dakika sonra bu kez ben aradım ve kızım bana ‘’koltuğun tepesindeyim baba’’ derken sesindeki korku ve tedirginliği alınca nasıl hareket ettiğimi siz tahmin edin artık.
Benim gibi köyden ve topraktan gelenler için elbette anlaşılmaz bir durum kızımın böcek fobisi. Ama kızımın fobisi de bir gerçeklik. Ve ben bunu bu akşam bir kez daha yaşamış oldum.

Telefonu açık tutarak kızımın evine vardım nihayet. (Çekirgeyi gözden kaçırmaması için ben onu uyarıyorum o da beni kaza yapmamamla ilgili kontrol etmeye çalışarak telefonumuz açık bu sürede)
İçeri dalıyorum tüm konsantrasyonumla. Çekirge balkon penceresine yakın ayaklı lambanın önündeki duvarda.
Kızımsa hala tünediği! Koltuğun kenarında. Titriyor canım yaaaa… öyle korkmuş öyle ürkmüş ki, bana sarılmak için kalkamıyor bile yerinden…

Benim ve annesinin suçu bu…
Evet bizim suçumuz!

Çünkü biz çocuğumuza öğrenmesi gerektiği yaşta doğal yaşamın gerekliliklerini öğretmedik ve çocuğumuza onu doğa ile bütünleştirecek bir bilinçle yaklaşamadık.

Operasyon başlıyor.

Amacım ilk hamlede duvardaki yemyeşil çekirgeyi sağ bir şekilde yakalayıp kızımın gözetiminde dışarıya atmak.
Detaya girmiyorum. Bunu başaramıyorum yani… ve çekirge uçup veya zıplayıp kayboluyor bir anda. Kızımın tedirginliği had safhada. Korkuları ben orada olmama karşın sanki daha artmış gibi.
Bekliyoruz artık. Çekirge yeniden ortaya çıksın da yakalayayım diye. Bu arada kızımla bence teskin edici çekirgenin geçmişi yaşam süresi ve insanlar üzerindeki etkileri üzerine kesik kesik sohbetler.
Ve biliyorum ki kızımın bu fobisinden kurtulma şansının nerdeyse olanaksız ve çaresizliğin ve de çözüm üretememenin egemen olduğu bir an.

Yani o çekirge benim kendisini başarısız yakalama girişimimden sonra kendini bir şekilde korumaya aldı.
Dakikalar geçiyor. Işığa yakın bölge kontrolümüzde. Bu çekirge elbette bir şekilde yeniden ortaya çıkar. Kızım geçen saatlerde umutsuz artık. Ben de baştan beri umutsuzum da kafamda kızıma sonrası için ne söyleyebilirim hesabındayım yalnızca. Derken mucize gerçekleşiyor.

Ben artık ‘’yapılacak bir şey yok kızım ben artık evime gideyim’’ deme noktasına geldiğim bir anda çekirgeyi görüyorum bacağının bir hareketinde.

O kadar uğraştım, o kadar kafa yordum. Bu çekirge benim ilk yakalama girişimimde uçarak bir sıçrama yapmış ve kaybolmuştu gözden. Olası konabileceği yerleri her türlü kontrol etmiştim ama benim körlüğüm! olsa gerek, duvara dayanmış sarmaşıkların bir yaprağının üzerindeki hareketinde farkettim kendisini.

Ve artık karar anıydı şimdi.
Ya bu çekirgeyi darp ederek yakalayıp dışarı atacaktım ya da yeniden saatlerce bekleme riskini göze alarak canlı yakalamayı başarmak üzere bir operasyon yapacaktım.
Ne mi yaptım?
Sorusuna yanıt vermiyorum.
Bir şekilde hallettim yani.
Ama asıl konu burada benim kafamdaki çekirgeler.

Nasıl uyandığımı yazdım az önce
Türkiye’den bir vatandaş aramıştı. Kendisini şahsen tanımam.
‘’Merhaba Zeki arkadaş. Benim adım Yaşar. Telefon numaranı Sami’den aldım. Sanırım yakından tanışıyorsunuz’’
‘’Evet’’ diyorum Yaşar arkadaşın benim sesimi duyabilmek için bir an soluklanmasında. ‘’Sami’yi yakından tanır ve çok severim kendisini de.’’
‘’Kısaca arayış nedenim şu arkadaşım’’ diyor Yaşar
‘’Malum ülkede koşullar gittikçe ağırlaşmakta ve haklarında davalar açılmış bazı arkadaşlar senin yaşadığın ülkeye sığınma başvurusunda bulundular’’
‘’Evet’’ diyorum kısaca. Benden isteğinin ne olduğunu ifade edeceği cümleleri kurmasını bekleyerek.
‘’Şu anda orada kamplarda kalıyorlar. Yalnızlar!. Hani olası ise eğer, en azından kendilerine bir merhaba derseniz eğer belki kendilerini daha iyi hissederler.’’
Bir an tam otuz yedi yıl öncesine gidiyor duygularım.
Ben kampta kalmamıştım (o günlerde burada örgütlü olmanın bana sunduğu bir olanak ile) ama bilirim kamp koşullarını ve mülteciliğin o dayanılmaz ağırlığını.

Zaten son son yıllarda biraz raslantısal da olsa yaşadığım ülkenin mülteci kamplarındaki koşullara tanık olmuş (zaman zaman buraları ziyaret ederek burada yaşayan insanlara maddi ve manevi destek olma çabam bir yana) ve bu konuda bir şeyler yapılması gerektiği konusunda yaşadığım ülkenin mülteci politikalarına ses çıkarma noktasında fısıldar! hale gelmiştim.

Kızımın kâbusu çekirge, bu kez benim beynimde bir aydınlığa sıçradı sanki.
Aslında biliyor ama adını net koyamıyordum belli.

Ben üç güzel arkadaşımı kaybettim. Üçü de mülteci ve üçü de öylesine özel!
Ve, üçü de belki gerçeklikle duyumsayabilecekleri bir ses yüreklerine yansımadığı için son verdiler yaşamlarına.
Beynimde sıçrayan çekirgelerden en azından biri kondu yüreğime.

Dinginleştim.
Ve tek tek merhaba demek için
Dokundum telefonun tuşlarına.

 

guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments