Ahmet Hulusi Kırım
Çin’in emperyalist olup olmadığını anlamak için ilk önce kapitalizm ile ilişkisini kurmak gerekir. Çünkü kapitalizm ile ilişkisi olmayan bir emperyalizm tahlili son derece hatalı ve eksik olacaktır. Teorik tespitten sonra ise dünyadaki pratiğini gözlemlemek gerekir.
Ekonominin büyük kısmının devlete ait olması sosyalizm ile kapitalizmi ayıran bir ölçü değildir. Sosyalizm ile kapitalizmi ayıran ölçü, üretim araçlarının devlete mi, bireye mi ait olup olmaması da değildir. Örneğin Çin’de, yabancı sermaye ortaklığı olan devlet işletmeleri vardır. Sosyalizmin niteliğini belirleyen tek kriter, üretim araçlarının proletarya elinde olması, burjuvazinin mülksüzleştirilmesi, toplumsal üretimin emekçilerin koşullarını iyileştirmesi ve refah düzeyinin artırılmasına yönelik olmasıdır.
Çin’de, üretim araçları sınıfın elinde olmadığı, burjuvazi mülksüzleştirilmediği gibi, emekçilerin koşulları da iyileştirilmemiştir. Proletaryanın sömürüsü acımasızca devam etmektedir. ÇHC, bugün adına “sosyalist piyasa ekonomisi “ dediği, kabaca karma ekonomiyi benimsemiş kapitalist bir ülkedir.
Çin Emperyalist mi?
Çin’i konumlandırırken hangi kriterleri referans almalıyız? Hiç şüphesiz, Marksizmin dünyayı kavrarken kullandığı diyalektik yöntemi kullanacağız. Diyalektik yöntem bir olguyu incelerken, onun ortaya çıktığı koşullarla birlikte ve gelişini gözeterek ele alır. Olguları içinde şekillendiği bütünden, onu yaratan ilişkilerden ve çelişkilerden kopararak dondurmak diyalektik yöntemin reddi olacaktır. Lenin’in emperyalizm teorisine de bu gözle bakmak, emperyalizmi yaratan ilişkileri ve bugün aldığı biçimleri ele almak gerekir.
Emperyalizm kavramına bugünkü içeriğini kazandıran Lenin ve Bukharin, emperyalizmi o veya bu devletin dış politikası, mali sermayenin siyaseti, fetih politikası ya da sömürgecilik ile eş tutmadı. Emperyalizmin kapitalizm ile bağını kuran Lenin açısından emperyalizm, kapitalizmin gelmiş olduğu en yüksek aşamayı, kapitalizmin tekellerin hakimiyetinde küresel bir sisteme dönüşmesini ifade ediyordu. Lenin emperyalizmi kapitalizmin tekelci evresi olarak nitelendirdi. Bu evre, sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesinin tamamlandığını, kapitalizmin Avrupa’nın bir bölgesinde hüküm süren bir sistem olmaktan çıkıp bir dünya sistemi haline geldiğine de işaret ediyordu.
Bugün Lenin’in emperyalizm kavrayışının izinden gitmek, ülkeleri emperyalist hiyerarşi de konumlandırırken tek bir ekonomik kritere takılıp kalmadan, küresel ülkeler hiyerarşisinde ekonomik, politik ve askeri toplumun toplamına bakarak bir analiz gerçekleştirmeyi gerektirir.
Çin’i emperyalist olmayan sosyalist/kapitalist bir ülke olarak değerlendirenler genelde 5 argümana başvururlar.
1.Çin aslen meta ihracı yapıp sermaye ihracı yapmaz tezi.
Sermaye ihracının 2 temel biçimi vardır.
- A) Üretken sermaye ihracı
- B) Borç sermaye ihracı.
A) Çin’in sermaye ihraç etmediği iddiasına karşı verilecek en somut örnek “BİR KUŞAK BİR YOL” 2050 senesinde bitmesi planlanan proje ile Çin, Avrupa ve Güney Asya’ya bağlanacak. Bu proje için güzergah üzerindeki ülkelere ulaşım, enerji ve iletişim altyapılarının geliştirilmesi için doğrudan yatırım ve finansman sağlıyor. Yol, köprü, liman, hastane inşa ediyor. Bunun için 100 trilyon dolar harcayacak. Şu ana kadar Kuşak-Yol için güzergah üzerindeki ülkelere 1.9 trilyon dolar borç verdi. Keza 2045 yılında tamamlanması öngörülen ve Güney Çin Denizi’ni, Basra, Umman Körfezleri, Güney Avrupa ve Latin Amerika limanlarını bir araya getirmeyi hedefleyen “Deniz İpek Yol Kuşak” projesini geliştirdi. Afrika’da 2005’den itibaren 2 trilyon dolar yatırım yaptı. Yatırım karşılığı açtığı kredi ise 150 milyar doların üzerinde.
Her türlü hizmetin paralı hale geldiği neoliberalizm çağında hastane, yol, köprü, liman vs. meta üretim merkezidir. Çin, Asya ve Afrika’daki sayısız ülkeye Trilyonlarca dolar yatırım yaptı. Bu gibi yatırımlar da doğrudan yabancı yatırım diye anılan üretken sermaye ihracıdır.
B) 2017 senesi sonunda Çin’in devlet olarak veya kuruluşlarınca diğer ülkelere sağladığı kredilerin toplamı 500 milyar doları aşıyordu. Çin dünyada, borç veren ülkeler arasında ilk sırada yer alıyor, düşük ve orta gelirli ülkelere verdiği krediler son 10 yılda 3 katına çıkarak 2020 sonunda 170 milyar dolara ulaştı.
2. Çin’deki ekonomik gelişmeden aslen üretimlerini orada gerçekleştiren çok uluslu şirketler karlı çıkıyor tezi.
2020 yılında dünya sanayi üretiminin 1/3’nü Çin yapıyordu. ABD neredeyse onun yarı kapasitesinde sanayi üretimi gerçekleştiriyor. Dünyanın en büyük şirketleri listesinde Çinli şirketlerin ciddi ağırlığı var. Dünyanın en büyük 10 bankasının ilk 4’ü Çin’e ait. Çinli dolar milyarderleri dünyanın en zenginleri arasında.
Çin bir süredir dünyanın ucuz emek cenneti olmaktan da çıktı. İşçi sınıfının mücadelesi sonunda, Çinli emekçilerin ücretleri yükseldi. Şu an TC.’nin üstünde. Bunun sonucunda emek yoğun sektörler daha ucuz işgücü için Doğu Asya’nın diğer ülkelerine kaydı. Çinli emekçilerin yarattığı zenginlik aslen Çin sermayesinin kasasına akıyor.
3-Çin emek yoğun üretim yapıyor. Patent, teknoloji gibi alanlarda Batı ile aşık atacak güçte değil tezi.
Çin’in ağırlıkla emek yoğun üretim merkezi olmasının üstünden çok sular geçti. Artık, eskisi gibi atıl teknolojilerin gelmesinden ziyade, yeni akıllı, çevre dostu teknolojileri tercih ediyor. Klonlama, yarı iletkenler, guantum, yapay zeka, robotik, 5G teknolojisinde ilerlemiş durumda. Küresel endüstriyel robot üretiminde Çin’in payı 2010’da yüzde 3,2 iken 2020’de yüzde 20’ye çıktı. Yapay zeka, guantum, bilgi işlem ve iletişiminde Çin, ABD’den ileride.
4-Çin, SSCB’deki NEP dönemini yaşıyor tezi.
NEP (Yeni Ekonomi Politikası), Lenin döneminde (1921-1925) Sovyet ekonomisini çöküşten kurtarmak için uygulanan, ekonomik alanda devlet kontrolü altında geçici bir süre kapitalizm öngören politikalardı. Bu politikalarla kapitalist ekonomi uygulanıyordu ama aynı zamanda burjuva sınıfının oluşmasına imkan vermemek için ödün verilmiyordu. Bugünkü Çin’in aksine, üretim araçları işçi sınıfının elinde ve sınıf diktatörlüğü vardı.
5-Çin operasyonel askeri gücünü kullanmıyor tezi.
Çin, ekonomik alandaki başarısını artan küresel gerilimler ortamında askeri güçle de tamamlama yolunda. Askeri harcamaları 2022 sonrası büyük bir artış göstererek 250 milyar dolara ulaştı. Tek kutupluluktan çift kutupluluğa geçişte en büyük eksiği olan askeri uzay sanayi ve açık deniz gücündeki eksiğini de 2030’a kadar gidereceği tahminleri yapılıyor.
SON YERİNE:
1990’lardan başlayarak büyük miktarlarda sermaye ithal eden Çin, 2000’lerin ortalarından bu yana bir o kadar da sermaye ihraç ediyor. Çin, ekonomik büyümesinin doğal sonucu olarak artan, hammadde ve enerji ihtiyacını karşılayabilmek için dünyanın dört bir yanına yayılıyor. Dış yatırımları Asya’da 1.sıraya yerleşti. Afrika’da ABD dış yatırımlarını geçti. Mal ihracında ABD’ye 3 misli fark attı. Bu kıtada hükümetleri 153 milyar dolar borçlandırdı. Latin Amerika’da bile Çin dış yatırımları ABD’yi geçti.
Soru şu: Çin yardımsever mi? Bunca para dökerek yayılma ve hegemonya peşinde mi yoksa “barış içinde bir dünya” mı amaçlıyor?
Rusya’nın emperyalist olmadığını ileri süren kimileri, Çin’in henüz silahlara el atmamış olmasından hareketle (Myanmar’da darbe yaptı) onu ”halkların dostu” ilan ediyor. Marx sermaye fetişizminin altını çizmişti. Çin’in tekelci kapitalizmi ve milyarlarca dolarlık ihraç sermayesi, hükmünü icra edecek, ”sosyalistlik” iddia eden yöneticilerinin güzel laflarına pabuç bırakmayacaktır.