Ahmet Hulusi Kırım
Çin ile Rusya, aralarında uzun süredir devam eden tarihi Orta Asya sınırları ve güvenliği sorunlarını halletmemiş olsalar da son senelerde işbirliği içine girmiş görünüyorlar. 1969 senesinde 7 ay devam eden sınır çatışmasından ve 1960-1989 yılları arasında M-L’ e dair teorik ve ideolojik tartışmalardan kaynaklanan ciddi diplomatik ayrılıktan sonra taraflar 1996 senesinde “stratejik ortaklık” antlaşmasını imzaladılar. Ancak buna rağmen iki devlet arasında iki taraflı ilişkilerde hala çok sayıda sorun bulunmaktadır. Bunun dışında Putin’in, seçildiğinden beri geliştirdiği, hem bölgede Rus nüfuzunu yeniden yerleştirmek, hem de Batı ve Hindistan’a doğru açılma stratejisi iki devlet arasında başlatılmış olan stratejik yakınlaşmanın devamına gölge düşürmektedir.
Rus emperyalizmi Çin’i, Güneyde en tehlikeli jeopolitik komşusu olarak görmektedir. Rus jeopolitiğinin inşasında önemli katkıları olan Aleksandr Dugin, Çin’in salt pragmatik açıdan bile Batıyla ilişkilerini Rusya ile ilişkilere tercih edeceğini öngörmekte. Çünkü der; Rusya bu ülkenin teknolojik gelişimine destek olamamaktadır. Böylesi bir “dostluk” sadece Çin’in Uzak Doğu, Moğolistan ve Güney Sibirya’daki yayılmacı jeopolitik oyunlarının hareket alanlarını daraltacaktır. Bundan başka, Çin’deki nüfus artışı, ülkeyi “boş topraklar” sorunu ile karşı karşıya getirmektedir. Bu çerçevede henüz iskana açılmamış Kazakistan ve Sibirya toprakları Çin için oldukça cazip olacaktır.
Rus jeopolitiğine göre iki nedenden dolayı Çin, Rusya için tehlikelidir: Kendiliğinden Atlantikçiliğin jeopolitik bir üssü olması ve yüksek nüfus yoğunluğu nedeniyle “Sahipsiz alanlar” araması. Her iki durumda da Çin, heardlandı (kıtanın merkez karası) mevzii açıdan tehdit eden bir konumdadır. Lenaland’ın güneyindeki toprakları elinde tutması nedeniyle, bulunduğu konum çok tehlikelidir. Tüm bu mülahazalar Çin’i Güneyde ve Doğuda Rusya’nın potansiyel düşmanı yapmaktadır.
Çin, Moskova’nın kendisine “kur yapma” çabalarına rağmen, Rus emperyalizmini hala başlıca tehlike olarak görüyor. Bu da, yalnızca Ruslar sınırda askeri yığınak yaptıkları için değil, Afganistan’ı geçmişte işgal etmiş olmaları ve daha da kaygı verici olan Sovyet destekli Vietnam’ın güneye doğru askeri yayılmacılığı yüzündendir. Tüm bu acı hatıralar Çinlileri, aynı global güç sistemi içindeki yerlerini sağlamlaştırmaya çalışırlarken, ”kuşatılmışlık” üzerinde de ciddi olarak düşündürtüyor.
Çin, mevcut konjonktürde Moskova ile kavga etmek istemiyor. Çin emperyalizminin modern stratejisi, aşamalı ekonomik demografik istilaya dayanıyor. Savaş yolunu tercih etmiyor. Bu politikasını da günümüzde somut olarak Sibirya’da uyguluyor. Zaten Çinli politikacılar da Sibirya, Mancurya, Kazakistan üzerindeki niyetlerini çeşitli defalar açıkladılar. Başkan Mao 1964 senesinde bir toplantıda Japon uzmanlarına, SSCB’nin 1.5 milyon km2’lik Çin toprağına el koyduğunu söyledi. Keza ÇKP Başkan yardımcısı Li Yuançao da bir konuşmasında, dünyanın en emekçi halkının Çin’de yaşadığını ve Rusya’da ise boş toprakların çok olduğunu dile getirdi. Çin’in amacı Sibirya’da sanayi ve fabrika açmak değil hammadde ve kaynaklarını sömürebilmek.
Sibirya, Rusya’nın Ural Dağları’ndan Büyük Okyanus’a kadar uzanan topraklarına verilen ad. Sibirya yaklaşık 13 milyon km2’lik bir yüzölçümüne sahiptir. Bu bölgede çeşitli milliyetlerden 27 milyon insan yaşar. Dünyanın en gizemli bölgesidir. Hidrokarbon ve yeraltı kaynakları bakımından çok zengin bir bölgedir. Dünyadaki ormanların yüzde 40’ı bu bölgededir. Ruslar tarafından 17.yüzyılda tamamen fethedilen Sibirya’ya Çarlık Rusya’sı yönetimleri uzaktaki bir “sömürge” olarak baktılar. Merkezdeki yönetici seçkinlerin bu coğrafyaya olan bakışı zamanla bölge zenginliklerinin merkezi beslemeye yönelik bir gelir kaynağı olarak görülmesini de beraberinde getirdi.
Bu bakir alan, emperyalist Çin’in de iştahını kabartıyor.
Ekonomik gelişmesinin yan sıra enerji teminindeki güvenliği bakımından yeni ve güvenilir petrol kaynaklarına erişim Pekin için temel amaç haline gelmiştir. Bir yandan Basra Körfezi üreticilerine olan bağımlılığını, öte yandan ABD ile olacak herhangi bir sorunda Basra Körfezi ile Güney Çin Denizi arasındaki deniz yollarını korumayı sağlayacak gerekli olanaklara sahip olmamasından doğan stratejik kırılganlığını azaltmak maksadıyla petrol ikmal kaynaklarını coğrafi anlamda çeşitlendirmeyi arzu ediyor. Önemli petrol satıcısı olan Moskova’nın Orta Asya üretimlerinin bütün ihraç yollarını kontrol etmemesinde de kendisi bakımından yarar görmektedir.
En önemli petrol yatakları yavaş yavaş tükenme yoluna giren Çin’in 1979’dan sonra görülen ekonomik gelişmesi petrol ürünleri tüketimini önemli ölçüde artırdı. Böylece 1993 yılında petrol ihraç eden ülke statüsünden petrol ithal eden ülke statüsüne geçti. Çin’in petrol ithalatı bakımından bağımlılığı 2020’de yüzde 60’a çıktı. Önümüzdeki 30 yılda dünya enerji talebi artışının yüzde 20’sinden bu ülke sorumlu olacak. Bu nedenle Sibirya hidrokarbon ve yeraltı kaynaklarına ulaşmaya çalışıyor.
Dünyanın ikinci ekonomisine ve en kalabalık ikinci nüfusuna sahip Çin, Rusya ile müttefik görünse de büyüme iştahı gün geçtikçe artıyor. Çin hükümeti resmi olarak vatandaşlarının Sibirya’ya göçünü teşvik ediyor ve destekliyor. Komşu ülkede yerleşen vatandaşlarına para yardımı yapıyor. Resmi kayıtlara göre Rusya’da 30 bin Çinli yaşıyor ama Sibirya’da, Rusya’nın uzak doğusunda 2 milyondan fazla kaçak Çin işçisi olduğu kabul ediliyor. Bu sayı her yıl daha da artıyor. Rusya’nın uzak doğusunda nüfus sorunu olduğu için de burası çok çabuk göç kabul ediyor. Rus siyaset bilimciler, giderek artan Çinli nüfus ve tarihi iddiaları nedeniyle Pekin’in gelecekte Sibirya’yı ele geçirmeye çalışacağını öngörüyorlar.
Son 30 yıl içerisinde bu bölgeyi terk ederek başka bölgelere yerleşen Rus sayısı her yıl çoğalıyor. Her sene Rus nüfusun yüzde 5’i batıya göç ediyor. Çünkü yerleşik nüfus burada gelecek görmüyor, Devletin de bu bölgeye yönelik bir yatırımı ve projesi yok. Çinliler, Moskova’nın yumuşak politikasını kullanarak bu bölgede yoğun şekilde işyeri açmaktalar. Zengin ormanları değerlendiriyor, yeraltı kaynaklarını çıkarıp toprağı işletiyorlar. Her yıl Çin’den daha fazla insan getirtiyorlar. Böyle devam ederse önümüzdeki senelerde bu bölgede Çin nüfusu Rus nüfusu ile aynı olacak ve Çin, bu bölgeye baskı uygulamak için yeni olanaklar elde edecek.
Rusya, Avrupa ve ABD’den uzaklaşarak yüzünü Doğu’ya çevirdi, ama tek başına Çin ile Asya hegemonyası için rekabete giremiyor ve giderek Çin’in hammadde sömürgesine dönüşüyor. Rusya, Çin’in yayılmasına karşı koyabilecek durumda da değil. Rusya’nın uzak doğusundaki ordu gücü Çin’in bu bölgedeki gücüyle kıyaslanamaz. Çin isterse çok kısa zamanda Sibirya’yı ele geçirebilir.
Çin Emperyalizmi çok başarılı bir şekilde Afrika’yı ekonomik sömürgeye dönüştürmeye başlamış durumda. ABD emperyalizmine karşı Pasifik Okyanusu ve Latin Amerika’da mücadele ediyor. Çin uzayda da ABD ile rekabet içerisinde. Rusya üzerinde de etkisini artırmayı hedefliyor.
Kalabalık nüfusunu besleyebilmek için ekonomisinin her sene yüzde 8 oranında büyümesi gereken Çin’in gelişmesi çok sınırlı, çünkü kaynak ve gıda sıkıntısı çekiyor. Gelişmesini devam ettirebilmesi için de yeni “yaşam alanlarına” ihtiyacı var. Zaten Çin yöneticileri de yaşam alanlarını genişletme ihtiyacını sakınmadan söylüyorlar. Bu genişleme batı yönünde olamayacağı için kuzeye, zengin hammadde, hidrokarbon ve yeraltı kaynaklarına sahip Sibirya’ya doğru olacaktır. Çin’in, emperyalizmin doğası gereği, uygun bir konjonktürde, ÇİN-RUS savaşı ile sonuçlanacak bir işgale, tarihi topraklar ve vatandaşlarının güvenliğini sağlamak gibi “meşru” gerekçelerle girişmesi beklenmelidir.
KAYNAKÇA:
Yves Lacoste-Büyük Oyunu Anlamak.
Giovanni Arrigi-Adam Smith Pekin’de.
Aleksandr Dugin-Rus Politiği.
İşxan Miroyev-Çin’in Sibiryayı ele geçirmesi gerçekçi mi?