Altan Açıkdilli
Akşener Meselesi ve Çürürken Çürüten Devlet
Bir insan var… Bu bir politikacı… Bir zamanlar içişleri bakanlığı yapmış biri… Görevi sırasında, yemediği nane, işlemediği suç kalmamış. O da zaten hep bununla övünür.
Çiller’in, Mehmet Ağar’ından devraldığı; faili meçhuller, kontr-gerilla katliamları, ölü ele geçirme, mafya bağlantıları, uyuşturucu ve kumarhane trafiği organizasyonları gibi halka karşı işlenmiş her türlü suçu işleyen, suç makinesi olmuş bir devlet aygıtı (içişleri bakanlığı) ile (devletin bekası için) gereğini layıkı ile yapmış biri.
Yazının başında “bir insan” mı dedik?.. Mübalağa etmişiz. Kadınlara saygımdan, kadın demeye dilim varmadı çünkü. Bu şahıs, içişleri bakanıyken işlediği suçlara doy(a)mamış biri olarak, ardından MHP’ye kapağı atmış, bir miktar palazlandıktan ve MYK’ya kadar yükseldikten sonra, devletin “Sağ rejimin muhalefeti de daha sağcı (faşist) olmalı” ilkesi gereği, Ogan, Özdağ vb türevlerle siyasi bir oluşuma gitti.
Sonra bu birbirinden sağcı, geçmişlerinde birbirini aratmayacak muammalar dolu bu 3 ırkçı, kendi aralarında da bölünerek görevleri gereği, “Sağcı rejimin, daha sağcı muhalefetinin, daha daha sağcı muhalefetinin, daha daha daha sağcı muhalefeti(!)” olma rollerini oynamaya başladılar.
Bir yandan ırkçılıkta tavan yaparken, diğer yandan halkın umutlarını sömürmek, sönümlendirmek için sol görünümlü muhalefet(!) ile birlikte, ellerinden ne geliyorsa yapmaktan imtina etmediler.
İşte bu halk düşmanı genlere sahip şahıs ile ilgili olarak, (siyasetin yeniden dizaynı sürecindeki itişmeler neticesinde) bir takım zimmetine para geçirme vb suçlamalar yapıldı. Bu suçlamalar, Akşener ve bir zamanlar yakın kurmayı olan Dikbayır ile ilgili ve sırasıyla şöyle;
1.Milletvekili adaylık sıralarının parayla satılması,
2.Akşener ve ailesinin bazı belediyeler ile maddi çıkar sağlamak için iş birliği yapması,
3.Dikbayır’ın bazı belediyelerle maddi çıkar ilişkilerinin olması,
4.Dikbayır’ın yönetip devrettiği Parti kasasında, 16 milyon liranın eksik çıkması,
5.Ümit Dikbayır’ın “İYİ Parti kasasında 132 milyon lira vardı, o para nereye gitti” diyerek Akşeneri suçlaması,
6.Dikbayır’ın Akşener ile ailesi ve özel kalemi dahil yakınlarının hesaplarını inceletmesi ve Akşenerin bunun “yasa dışı biçimde inceletme” olduğunu söylemesi vs.
Buraya kadar aslında her şey normal. Neden normal? Yani biz, bu “Vatan millet” diye iktidar olup, “ırmağının akışına kurban oluruz” diyenlerin her türlü suçu işleyip, kasalarını doldurduklarını çok iyi biliriz. Zaten kim fazladan bir “vatan- millet- bayrak” diyorsa, bilin ki orada ya işlediği bir suçu örtüyor ya örtecek ya da örtmüştür demektir.
Yukarıdaki isimlerin siyasi serüvenleri bunların örnekleriyle doludur. Burada asıl sorun başkadır. Ben sizelere “oyun yeniden kuruluyor, Meral Akşener, Ak Parti ile birlikte hareket ediyor, bunun için de MHP hamleleri ile itibarsızlaştırılmak için operasyon yiyor vb.” konulardan bahsetmeyeceğim. Kendisi ile ilgili zaten devletin her zaman bildiği bu yolsuzlukların, neden bugün gündem olduğundan da bahsetmeyeceğim. Burada daha büyük bir utanmazlık var. Asıl mesele, asıl utanmazlık, asıl rezillik, bütün bu kirli çamaşırlar ortaya çıkmaya başladığında, Meral’in yaptığı karşı hamledir.
Bu rezillik zaten yıllardır biliyor olduğu “Bazı emniyet müdürlerinin, işlettiği otellerde, devletin yetiştirme yurtlarında kalan kız öğrencileri pazarladığını” bir temizlik operasyonu, toplumu aydınlatma gereği vb. değil, bir şantaj unsuru olarak ortaya atmasıdır. Bunları zaten biliyor olmasının yasalar gereği kanıt gizleme ve hatta görevi gereği yardım ve yataklık gibi suç olduğunu da belirtelim.
Aslında devletin sadece emniyet müdürleriyle değil, her kurumuyla bu tip suç organizasyonlarının bizzat içinde olduğunu hemen herkes bilir. (Herkes derken, kendini aydın sanan ve devletinden bağını koparamayan sudaki suretine âşık olan kesimi kastetmiyorum.)
Nerede bir yasa dışı kumar bahis işi varsa bilin ki devlet işin içindedir. Nerede uyuşturucu işi varsa bilin ki devlet işin içindedir. Nerede bir fuhuş organizasyonu varsa bilin ki devlet işin içindedir. Devletin kirli savaşı ve bugünkü iç savaşı organize etmek için kullandığı, olağan ve düzenli kaynaklarıdır bunlar. Tabii ki devlet, bu tip işleri insanlarla yapar ve “bal tutan parmağını yalar” deyimini çok seven devletin bu görevlileri de bu iğrençlik dolu pastadan şahsi paylarını ayırırlar. (Susurluk’ta ortaya saçılan, eski tetikçi faşist bir mafya babası, bir kontr -gerilla korucu siyasetçi toprak ağası aşiret reisi Bucak, bir emniyet genel müdür yardımcısı Kocadağ, bolca silah ve bolca para, bunun sadece küçük bir örneği idi.)
İşte Akşener’in bir şantaj durumu olarak ortaya attığı devletin yurtlarındaki kız öğrencilere, emniyet müdürlerinin kendi otellerinde fuhuş yaptırması, böyle bir şeydir ve devletin olağan işlerindendir. Yine bu devletin, aynı yurtlardan aldığı kimsesiz bebeklerden, suç işletmek üzere; politikacı, tetikçi, ajan vb yetiştirdiğini de (bu narsis aydınlar haricinde) sokaktaki sıradan bir insan dahi bilir.
Olayın kendisi her yönüyle aşağılıktır. Anlatılan şey aşağılıklığın iğrençliğin en dibe vurmuş halidir.
Anlatılan şeyi bir bakanken, bir politikacıyken, mecliste grubu bulunan bir partinin genel başkanı olarak açıklayıp lanetlemek ve bu suç çetesinin dağıtılması ile ilgilenmek yerine, şantaj ve pazarlık unsuru olarak kullanmak, yapılan rezillik kadar aşağılık bir durum dur ki muhtemelen söyledikleri sadece tehdit içindir ve söyleyebileceklerinin yanında, çok küçük bir detaydır.
Olayın kendisi her yönüyle bir çürümüşlüğün, kapitalist devlet aygıtının iğrençliğinin görünür hale gelmesidir. Olayın kendisi, artık yönetemeyen devletin, yönetmek için her çırpınışında her türlü iğrençliğinin ve işlediği suçun, gözler önüne serilmesidir.
Ancak devletler yönetemedikleri için iğrençleşip, zayıflayıp, krizler yaşasa da kendi kendilerine yıkılmaz. Bunu yapacak bir irade gerekir. Ve yine bunu yapacak iradenin (öznenin) kaynaşacağı toplumsal dinamiklerde bir hareketlilik lazımdır ki muhalefet partisi diye bize sunulan şeyler, bu toplumsal dinamikleri sönümlendirme, umutsuzlaştırma, enerjisini emme ve dönüştürücü güçle (öznenin iradesi ile) buluşmasını önleme mekanizmalarıdır.
İşte bu iğrençlikler ve çürüme açığa çıktığında dönüştürücü güçler bu açığa çıkan rezilliği toplumu ileri götürme ve dönüştürme yönünde kullanamadığında bu bilgi toplumun kendisinde de bir çürümeye yol açıyor.
Bugün kime sorsanız, size bu örneklerdeki olayların fazlasının devletin suç işleme faaliyetlerinin kapsamında olduğunu hatta daha fazlasını söyleyecektir. İşte bu bilgi bir akışkanlığa dönüşmediğinde, bu akışkanlık bu bilginin içindeki pisliği temizlemediğinde, durağan bilgi tıpkı durgun bir su gibi önce olağanlaşıyor, sonra da durgun bir su gibi çürümeye başlıyor. Çürüyen su kendinden beslenenleri de çürütüyor ve can çekişen devletin kendisi ile birlikte toplumun tüm kesimlerini de çürütüyor, belki de kendine benzetiyor.
Devlet çürüyor… Çürürken çürütüyor. Bu çürütme sadece kendi kadroları ile sınırlı kalmıyor. Her türlü rezillik olağanlaşıyor. Bu olağanlaşma ve olağanlaştırma toplumun tüm kesimlerine yayılıyor. Toplumun her kesimi için yaşam tarzı, siyaset tarzı olmaya başlıyor.
Mücadele derinleşmeden, toplumda bu çürümeye karşı köklü bir karşı duruş olmadan, miadı dolan bu suç makinesine karşı, ileri bir direniş çizgisi oluşturulmadan, bu çürümeden kurtulmak zor görünüyor.