Artvin, el değmemiş doğasının en çok bozulması için gözden çıkarılan bir il. Daha düne kadar insanın içini açan, mutluluk saçan doğası, tarihi ve insanıyla farklılığını hemen belli eden Artvin, artık sadece köstebek yuvası. 1980’lerden sonra kurulan “yeni dünya düzeni”yle doğal kaynakları sermayenin emrine sunuldu. Adı “kalkınma” olsa da, gerçekten hayatı bitiren hidroelektrik santralleri (HES) kurularak yöreye can veren sular yok edildi, köyler baraj suları altında kaldı, tarihleri silindi. Tarihin silinmesi, sosyal yaşamın ve kadim halkların bugüne kadar çektiklerinin unutulması hatta yeniden benzer sorunların doğması demektir belki de. TEMA Vakfı ve Yeşil Artvin Derneği 2024 verilerine göre Artvin ilinin %71’i, merkez ilçenin %92’si madenlere verilmiş hem de ruhsatlı. Yani, uluslararası maden şirketleri aracılığıyla yerli müteahhitler ne şimdi yaşam bırakacaklar ne de gelecek için…
“Dereler özgür aksın” diyen Metin Lokumcu’nun ardından, “Bir ağaç kesilirse benim selam okunur” diyen Reşit Kibar öldürüldü. Artvin’in kaderi demek doğru değil, ama siyasi iktidarlar sıradan canlıların bile yaşamını yok etmekten geri durmuyor. Muhakkak ki, daha onlarca Metin Lokumcu, onlarca Reşit Kibar var geride; ama siyasal iktidar “kâr, daha çok kâr, daha çok kâr için daha çok sömürü” mantığıyla onları da öldürmek için silahlı güçlerini öne sürüyor. Doğa katliamı sürdükçe, yaşam akan dereler kurutuldukça, ağaçlar maden için kesildikçe yaşam alanımız kalmayacak.
…daha neler var
“Dağlardan Denize Artvin” kitabı, tarih, etnisite, politika, göç, kültür, gündelik yaşam, insan ve mekân bölümleriyle ili bütünüyle ele alıyor. Rahşan İnal’ın derlediği kitapta, Şükrü Aslan, Ayşem Sezer Sanlı, Erdoğan Altun, Sedat Polat Hüsrevşahi, Şenay Aydemir, Fatih Orhan, İdris Ersan Küçük, Emre Solmaz, Taner Artvinli, Rahşan İnal, Yeliz Kendir-Gök, Öznur Yılmaz-Altun ve Özlem Şendeniz’in makaleleri yer alıyor.
Makalelerin kişisel arşivlerle de desteklenen katılımcı gözlem, sözlü tarih, derinlemesine yüz yüze ve bazen de çevrimiçi mülakatlarla yapıldığını, arşivlerin tarandığını, belgelerin toplandığını, belgesellerin izlendiğini; yazıların özgün verilerle harmanlanarak kitaplaştırıldığını da belirtmekte yarar var. Benzer çalışmaların bir an önce (öncelikle Karadeniz bölgesi için, çünkü bir süre sonra ilaç için bile bir tutam ağaç bırakmayacak bu azgın ve vahşi neoliberal düzen) bütün illere örnek olmasını diliyorum.
Kim kazanıyor, kaybeden halklarken?
Toplumsal coğrafyayı anlamak doğayı ve yaşayanları anlamakla başlar. Resmen isimleri değiştirilmiş olsa da Kürt, Pomak, Çerkes, Alevi, Gürcü, Çeçen, Abdal, Yörük gibi kimliklere gönderme yapan yerleşimler ilin ne denli çok kimlikli, çok toplumlu ve aslına bakarsanız inanılmaz güzellikte bir “barış içinde bir arada yaşama” mekânı olduğunu görmemek mümkün değil. Resmi veriler, 1927 nüfus sayımında Abhazlar, Araplar, Arnavutlar, Boşnaklar, Çerkesler, Ermeniler, Gürcüler, Kıptiler, Kürtler, Lazlar, Pomaklar, Tatarlar, Rumlar ve Yahudilerin yaşadığını kanıtlıyor. Aynı sayımdan öğreniyoruz ki, Türkiye’de 21 farklı dil konuşuluyor. Ancak, yine siyasal iktidarların yanlış politikaları nedeniyle insanlar göç ediyor; bu göçler de toplumsal belleğin silinmesi anlamında, ne büyük zorluklarla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Seçimler, oy isteyen siyasiler, oy verilen partiler açısından baktığımızda, tipik bir Türkiye örneği Artvin. Aynı vadinin insanı, aynı dili konuşanlar, aynı inancı paylaşanlar hep kendi adaylarını seçiyor. Buna da bağlı olarak ne merkezi iktidarlar ne de yerel yönetimler halka yönelik doğru düzgün çalışma üretiyor.
“Dağlardan Denize Artvin”i okuduktan sonra, dönüp “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları”nı (John Perkins) bir daha okumak gerek; bu, bir bütün olarak Türkiye’nin ne hale geldiğinin somut kanıtı bence.
Dağlardan Denize Artvin
Derleyen Rahşan İnal
Memleket Kitapları
İletişim Yayınları, 2024, 271 s.
23 Senede neler yitirmedik ki?🤭😥