Bilimsel tanımlamalar bir yana günümüzde kimin deli, neyin delilik sayılacağı göreceli olsa da akıllı sayılanların da potansiyel birer deli olduğu fikri geçerlidir. Her biri kendi havasında, kendi yolunda, özgürlüklerinin doruk noktasında; belki sahipsiz en çok da korktuğumuz deliler aslında kimlerdir?
Toplum normlarına uymayan sıra dışı kişiler mi, ağır bir psikoz etkisiyle gerçeklik algısı bozulanlar mı yoksa davranış tarzını çılgınca bulduğumuz sıradan insanlar mı? Onları etiketlemeden önce fazla düşündüğümüzü sanmıyorum. Yine de aklıma ilk gelen, gerçek dünya ile kendi bozulmuş düşünce dünyasını aynı anda ve uyanıkken yaşayanlar.
Psikozum olmasa da arada girdiğim nevrotik hallerimle ya da illa birilerine ters düşecek kimi davranışlarımla kendimi delilere yakın, deliliği de eğlenceli bulduğum anlar olur. Deliliğin sevdiğim yanı, “Delidir, ne yapsa yeridir.” sözünün verdiği dokunulmazlık. Bu dokunulmazlıktan yararlanarak giriştiğim eylemler, kendi havamda takılmalar potansiyel deliliğimin kanıtıdır.
Hayatımda, özellikle gençlik çağlarımda, eylemlerimin denetimsizliğinin verdiği özgürlük duygusuyla yerleşik düzene, el âlemin çizdiği sınırlara baş kaldırma arzusunda oldum. Çoğu kişi, içindeki sese kulak vermeye çekinirken ben o sesi sonuna kadar açtım. Sesin yüksekliğinden rahatsız olanların ödü koptu benden. Gerçekte ise özgür olmaktan korktuklarını hiç anlamadılar. Başkalarını delilikle etiketlerken kendi akıllarından şüphe bile etmediler.
Bu su götürmez akıllılar sayesinde delilik öyle basit şeylere indirgendi ki yamaç paraşütü ile atlamak da yıldızların parladığı bir gecede ıhlamur ağacının altında sevişmek de delilik sayıldı. Hayatında elli yaşına kadar taksiye tek başına binmemiş bir tanıdığımın, yaptığı en büyük çılgınlığın tek başına taksiye binmek olması delilikte hangi sınırdı?
Değiştirme özlemi duyduğumuz şeyleri değiştirmemize yetecek kadar büyük ve derin düşünebildiğimiz halde yaşamımızı değiştirmek pek çoğumuza zor gelir. Yaşadıklarımız mutsuzluk verici, eylemlerimizi kısıtlayıcı olsa bile. Kurtuluşu, aynı davranışların sığlığında aramamız yaşadıklarımızın ağırlığından çok, bildik sularda olmanın rahatlığındandır. Bu durum bana Einstein’ın “Delilik, aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.” sözünü hatırlatır. Değişimden kaçanların sığınağı olan güvenli limanlar hiç ilgimi çekmediğinden Cervantes’in yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot’una ilgi duyarım. Çünkü donkişotluk çılgınlıktır, deliliktir. Alışılmış bütün sahteliklere savaş açan Don Kişot tek başınadır. Hayatta görmek istedikleri vardır ve aldansa da hep öyle görür. Cemil Meriç’in “Don Kişot olun. Tek hürmet ettiğim adamdır. Kaybedilmiş bir davanın bu kadar fedakâr bir kahramanı olabilir.” sözüne kulak verip arada yel değirmenleriyle savaşsam da benim deliliğim aldandığımı hiç düşünmememdir.