Türkiye’de başta Kuzey Anadolu Fayı ve Doğu Anadolu Fayı olmak üzere birçok fay bulunuyor. Dolayısıyla Türkiye bir ‘deprem ülkesi’ olarak tanımlanıyor. Ancak bu duruma rağmen alınmayan önlemlerle birlikte neredeyse her büyük deprem felakete dönüşüyor. Felaket durumlarında ise kamu kurumlarının yetersiz kaldığı ülkemizde düzenlenen bağış kampanyaları ile yaralar sarılmaya çalışılıyor. Son olarak 24 Ocak Cuma günü Elazığ Sivrice’de gerçekleşen 6,8 büyüklüğündeki depremde 41 kişinin hayatını kaybetmesi ise bu felaketlerin son örneği oldu.
Büyük depremleri felaket olarak nitelendirdiğimiz ülkemizde neredeyse her afette Sivil Toplum Kuruluşları ya da televizyon kanalları yardım kampanyaları düzenleyerek para, giyim ve gıda malzemeleri topluyor. Yurttaşların bu gibi durumlarda gösterdiği duyarlılık takdir toplasa da devlet kurumlarının geri planda kalması, yardımların yerine ulaşmadığı gibi iddialar yetersizlik düşüncesini ön plana çıkarıyor.
Cumhuriyet tarihinde yaşanan bazı depremler ve Elazığ depreminde yaşanılanları, Türkiye’nin geldiği noktada ne durumda olduğunun anlaşılması amacıyla toparladık.
VARTO DEPREMİ
Muş’un Varto ilçesinde 19 Ağustos 1966 yılında meydana gelen 6,9 şiddetindeki depremde 2 bin 396 kişi hayatını kaybederken, 1489 kişi de yaralandı. Varto depreminin yaşandığı 1966 yılı ile günümüz koşullarının karşılaştırılması mümkün olmasa da kendi döneminde değerlendirildiğinde felaket içinde felaket durumu ortaya çıkıyor. Zira o tarihlerde yayımlanan Yılmaz Tunçkol imzalı bir haberde şu ifadelere yer veriliyordu: “Enkazdan çıkarılamayan cesetlerin artık kokmaya başladığı Varto ve köylerinde herkes şimdi herkes kaput bezi peşinde. Çadırlarda, peynir ve ekmek gibi, belki daha da fazla kefen bezi isteyenler var. Kefen bulmak büyük nimet sayılıyor. Ulaşılamayan dağ köylerinde, köylülerin ölülerini toprağa kefensiz gömdükleri söyleniyor. …Yerle bir olan Varto’da, halka sadece önümüzdeki kışı çıkarabilecekleri geçici barakalar yapılacak.”
GÖLCÜK DEPREMİ
1999 Gölcük Depremi (Marmara-17 Ağustos), 17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03.02’de gerçekleşti. Richter ölçeğine göre 7,8 büyüklüğünde gerçekleşen deprem, büyük çapta can ve mal kaybına neden oldu. 17 Ağustos depremi tüm Marmara Bölgesi’nde, Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda hissedildi. Resmi raporlara göre 17.480 ölüm (Bolu: 270, Bursa: 268, Eskişehir: 86, İstanbul: 981, Kocaeli: 9.477, Sakarya: 3.891, Yalova: 2.504, Zonguldak: 3), 23.781 yaralanma oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 ölü, ağır-hafif 100.000’e yakın yaralı olmuştur. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişi evsiz kalmıştır. Yaklaşık 16.000.000 insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir.
Depremin Türkiye’nin önemli bir sanayi bölgesinde meydana gelmiş olması geniş bir coğrafyayı etkiledi ve ülkede büyük sıkıntılara neden oldu. Türkiye bu depremde uluslararası yardımlara ihtiyaç duydu. Deprem tüm Dünya’da büyük yankı uyandırdı, birçok ülkeden ve uluslararası kuruluşlardan gerek acil yardım ekibi, gerek araç-gereç ile tıbbi ve insani yardım malzemeleri gönderildi. Başta ABD, Fransa, Rusya ve Almanya olmak üzere 52 ülke yardımda bulundu.
Depremden sonra yapım hatalarından çöken binaların müteahhitlerine yaklaşık 2100 dava açıldı. Bu davalardan 1800’ü hukukî boşluklardan dolayı cezasız sonuçlandı. Geriye kalan 300 davanın 110 kadarında ceza verildi, birçoğu ertelendi. Bunun dışında kalan davalar ise 16 Şubat 2007 tarihinde zaman aşımına uğradı ve düştü.
2010 yılında yayınlanan Meclis Araştırma Raporu’na göre deprem bölgesinde 43 bin 264 prefabrik talep edilmesine rağmen bunların 40 bin 786’sı karşılanabildi.
VAN DEPREMİ
23 Ekim 2011 günü Türkiye saati ile 13.41’de meydana gelen ve 25 saniye süren depremde remi rakamlara göre 604 kişi yaşamını yitirirken, 4152 kişi de yaralandı. Deprem nedeniyle toplam 2262 bina yıkıldı. Depremin büyüklüğü; Kandilli Rasathanesi tarafından Richter ölçeğine göre 6,6, ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu tarafından ise 7,2 olarak duyuruldu. Kandilli Rasathanesi’nden daha sonra yapılan açıklamada, deprem şiddetinin merkez üssünde 9 olduğu belirtildi ve depremin moment büyüklüğü 7,2 olarak düzeltildi.
Depremin etkisiyle Van-Erciş karayolu üzerinde üç ayrı noktada çökme meydana geldi. Çökmeler nedeniyle karayolu ulaşımının sağlanmasında güçlükler yaşandı. Van merkezde, doğalgaz boru hattında meydana gelen sızma nedeniyle doğalgaz akımı kesildi. Bazı mahallelerde boru hatlarında meydana gelen patlama nedeniyle, şehrin bazı kesimlerine su verilemedi.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde öğretime bir hafta süreyle ara verildi. Üniversite 26 Aralık 2011’de yeniden öğretime açılabildi. İlk ve orta dereceli okullar Van’ın merkezinde ve Erciş ilçesinde bir hafta, Bitlis’in Tatvan ilçesi ve köylerindeyse bir gün tatil edildi ancak Van, Erciş ve köylerdeki okullar 2,5 ay sonra açılabildi.
Van M Tipi Cezaevi’nden 160 mahkûm firar etti. Mahkûmlardan 74’ü güvenlik güçlerinin yaptığı çalışmalar neticesinde cezaevine geri döndü.
24 Ekim günü Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı tarafından bir yardım kampanyası oluşturuldu ve banka hesap numaraları kamuoyuna duyuruldu.
Türkiye bu depremde de uluslararası yardımlara ihtiyaç duydu. 25 Ekim tarihinde hükümet, 30’dan fazla ülkeden çadır ve prefabrik konut yardımı talep etti.
Deprem bölgesinde çadır ve yardım malzemelerinin dağıtımı sırasında meydana gelen aksaklıklar nedeniyle izdiham oluştu. Bölgedeki askerlerin havaya ateş açmalarına rağmen vatandaşlar çadırları ve yardım malzemelerini araçtan indirip taşımaya başladılar.
“Afet yasası” olarak bilinen ve 16 Mayıs 2012 tarihinde kabul edilen 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”, 31 Mayıs 2012 tarihinde, 28309 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanun ile riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerdeki iyileştirme, tasfiye ve yenilemelerin usul ve esasları belirlenirken, kanunun uygulama sorumluluğu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verildi.
ELAZIĞ DEPREMİ
Yukarıda saydığımız felaket boyutundaki tecrübelerin ve 2011 yılında yaşanan Van depreminin ardından 2012 tarihinde çıkarılan Afet Yasası da olması beklenen depremin felakete dönüşmesini engelleyemedi.
24 Ocak 2020 tarihinde yerel saatle 20.55’te Elazığ’da meydana gelen, merkez üssü Sivrice olan ve yaklaşık 40 saniye kadar süren depremin büyüklüğü Kandilli Rasathanesi tarafından 6,8 olarak açıklandı. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu(USGS) ise depremin büyüklüğünü 6,7 olarak açıkladı. Yaşanan depremde 44 kişi hayatını kaybederken, 1607 kişi de yaralandı. Çevre illerinde etkilendiği depremde en çok komşu il olan Malatya etkilendi.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un açıklamalarına göre Elazığ’da 5, Malatya’da 25 bina yıkıldı. AFAD’ın açıklamalarına göre toplamda 76 bina yıkılırken ilk tespitlere göre; 645 binada ağır, 409 binada ise hafif ve orta hasar var, 12 bina ise acil yıkılacak durumda. Depremin ardından büyüklükleri 1,8 ile 5,4 arasında değişen 1077 artçı sarsıntı meydana geldi, bunların 13’ü 4 ve üzeri büyüklükte meydana geldi. Bu artçı sarsıntıların merkez üsleri Elazığ’ın Sivrice ve Baskil ilçeleri ile Malatya’nın Kale, Pütürge, Doğanyol ve Battalgazi ilçeleri olarak tespit edildi.
BAĞIŞLAR ULAŞMIYOR MU?
Elazığ’da meydana gelen depremin ardından neredeyse her felakette olduğu gibi çare yeniden yurttaşların kendisi oldu. Yapılan bağış kampanyaları, toplanan gıda ve giyecek yardımları devlet kurumlarının yaptığı çalışmaların önüne geçti. İstanbul’da bulunan ilçe belediyeleri yurttaşlardan topladığı giyecek ve gıda malzemelerini bölgeye ulaştırılırken, televizyon kanallarında da yardım kampanyası düzenlendi. Ancak sosyal medyada paylaşılan görüntüler ve Elazığ’da yaşayan yurttaşların tepkileri yapılan yardımların da yerine ulaşmadığı yönündeydi.
Depremden yaralı olarak kurtulan bir kadın gönderilen yardımlardan faydalanamadığını “Her şeyimiz enkaz altında. Sokakta kaldık. Depremden etkilenmeyen insanlar bizim haklarımızı yağmaladılar. Bir tas çorba almış değilim, bir battaniye almış değilim. Çocuklarım camide kalıyor. Hiçbir güvencem yok” sözleriyle anlattı.
Ruhi Çenet isimli YouTuber’ın bölgede çektiği videoda ise yapılan yardımların depremzedelerin değil, Suriyeli göçmenlerin aldığı konuşuldu. Yayınlanan videoda Çenet, Kızılay’ın dağıttığı çadırların önünde “Öğrendik ki bu çadırların çoğunda depremzedelerden çok Suriyeliler kalıyormuş” ifadelerini kullandı. Aynı videoda bir depremzede ise “Burada bir Suriye kenti oluştu” diye konuştu.
Sosyal medyada paylaşılan başka bir videoda ise bir depremzede yardımların kendilerine ulaşmadığını belirtti. Bölgede bir yığılma olduğunu ve dışarıdan valizlerle insanların bölgeye geldiğini belirten depremzede “Hangi Elazığlı vatandaş deprem esnasında valiziyle dışarı çıkabildi? Bunlar dışarıdan gelen insanlar. Elazığ’a gelen neredeyse bütün yardımlar Suriyelilere gidiyor” diyerek tepkisini dile getirdi.
Baran Furkan Gül
30.01.2020