islamcı Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısı ,dayanışma ilanlarıyla karşılık buldu. Hamas ve yol açtığı tehlike Avrupa tarafından hafife mi alındı? Antisemitizmin rolü ne? Filistinli sivil halk artık nasıl korunacak? Avrupa basını net ama daha farklı bir tutum sergilenmesini istiyor.
Aşırı sağcı hükümet bir risk
Népszava’ya göre yaşananları İsrail siyasetindeki gelişmelerden ayrı tutmak mümkün değil:
“Analistler daha aralık ayında alarm zillerini çalarak İsrail’deki aşırı sağcı hükümetin Filistin-İsrail çatışmasını tırmandırabileceği uyarısında bulunmuştu. Öyle de oldu: Oslo Anlaşması’nın sona erdiği ve üçüncü bir intifadanın yaklaştığı aylardır belliydi. … [İsrail’deki] siyasal liderlik, şimdiye değin hiçbir yere varmayan ve Filistinlileri daha da güçlü bir şekilde Hamas’ın ardına dizen politikasını sürdüreceğe benziyor.”
İsrail yine kötü adam olacak
Polityka, İsrail’in karşı saldırısının olası dış etkileri hakkında uyarılarda bulunuyor:
“İsrail medyada işgal görüntüleri vermekten kaçınmak zorunda kalacak. Şehrin içinde, sivillerin ortasında yaşanan çatışmalar ve kaçınılmaz kayıplar, İsrail’in arkasındaki uluslararası desteğin birkaç gün içinde erimesine yol açabilir. Hamas’ın gerçekleştirdiği terör saldırısının kurbanı olmak bir şey, ama Arap televizyon kanallarında, Filistin yanlısı Batı medyasında ve Pink Floyd’un antisemitik üyesi Roger Waters gibi ünlüler tarafından lanse edildiği gibi ‘sokaklarda Filistinli kadın ve çocuklarla çatışan’ ‘işgalci’ olmak bambaşka bir şey. Şiddet döngüsü çoğunlukla askeri bakımdan üstün tarafın imajına zarar verir.”
İsrail iç politikayla fazla meşgul
La Repubblica bu boyutta bir saldırının neden şimdi yapılabildiği sorusuna yanıt arıyor:
“İsrail, son yıllarda olağanüstü hal içinde olduğunu unuttu ve iç politikadaki zaaflar yerini hızla stratejik bir kırılganlığa bıraktı. Siyasi çoğunluklar, aşırılık yanlısı güçlerin (Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich’in partileri) bir avuç oyuna bağlı; çoğunluk ile muhalefetin önde gelen siyasi güçleri, yargı gibi temel reformlarda uzlaşamıyor. … Siyasi kararlar (örneğin 26 taburun Gazze’den Batı Şeria’ya nakledilmesi) stratejik sağgörüden ziyade alelacele uzlaşabilmek uğruna alınıyor. … Bu da İsrail’in caydırıcılığını zayıflatıyor.”
Stratejik hataların bedelini yurttaşlar ödüyor
İsrail ve Filistin halkları başarısız politikaların kurbanı, diyor NRC:
“Siyasi hırsların bedelini yurttaşlar ödüyor. Genellikle de en ağır bedel Filistinlilerin sırtına biniyor. … Geçmişte yaşanan gerilimlerle arasındaki fark, terörün İsrail halkını hedef alması. İsrail’in böyle bir terör saldırısının ardından Gazze’ye yönelik hava saldırılarıyla misilleme yapması anlaşılır. Ancak, bu stratejide bazı kusurlar var. … Filistin halkının kaderi artık İsrail’in meselesi olmaktan çıktığı için Netanyahu hükümetinin bir planı, uzun vadeli bir vizyonu yok. İşgal altındaki Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan insanların gelecekten bir beklentisi kalmadı. Bu sorunu görmezden gelmek büyük hata oldu.”
Umutsuzluk yangını körüklüyor
The Irish Times, Filistin halkının biçare durumuna dikkat çekiyor:
“İstatistikler ortada ama yine de şok edici: Filistin halkının neredeyse yüzde 50’si insani yardıma muhtaç. Bu rakam, 2007’den beri abluka altında tutulan Gazze Şeridi’nde yüzde 80’e varıyor. İşsizlik kök salmış ve hareket serbestliği yok. İsrail, istisnai durumlar dışında Filistinlilerin Gazze Şeridi’nden ayrılmasına ya da Gazze Şeridi’ne girmesine izin vermiyor. BM’nin işgal altındaki Filistin topraklarında insan hakları özel raportörü Francesca Albanese, bu temmuz ayında bölgedeki vaziyeti ‘açık hava hapishanesine’ benzetmişti.”