Mustafa Kumanova
Artık ne Deniz Gezmişler ne Mahir Çayanlar ne Ulrike Meinhoflar ne Necdet Erdoğan Bozkurtlar ne Mustafa Özençler ne Azmi Patlarlar ne Sinan Kukullar ne Tamer Ardalar var. Artık o boynu bükük sokakların o rutubetli gecekondularından çıkan isyanlar yok. Artık ışık ve çığlığın devrimcileri yok.
Yoksulluğun hayatlarına kalıcı bir şekilde yerleştiğini görmezden gelen ve ekonomik adaletsizlik sistemi tarafından her geçen gün daha fazla yoksulluğa çekilenler neden isyan etmezler? Neden aşağılanma aczini gösterirler? Bu acizlikten kurtulmak için neden kıllarını kıpırdatmazlar?
Ezilen insan aynı zamanda mücadele eden demektir. Tarih boyunca zulüm ve baskıların çamurunda yoğrulup aydınlık için mücadele de etmiştir. Pek çok savaşı da kaybetmiştir. Ancak önünde daha pek çok çetin savaşın olduğu bilinciyle hiçbir zaman umudunu kaybetmemiştir. Sömürülmüştür. Sömürüldüğünü bilir. Ancak pes etmemiştir. Ancak teslim olmamıştır. Açlığı ve yoksulluğu ancak kendisinin ortadan kaldırabileceğinin ve de biçimsel ve gerçek demokrasinin önündeki en büyük engelin devletin kendisi olduğunun ayırdına vararak gelecek nesillerin özgürlüğü ve kardeşliği için canını hiçe saymıştır. Bugün eğer dünyada sekiz saat çalışma, sendika hakkı, genel oy hakkı, ifade özgürlüğü ve benzeri pek çok sahip olduğumuz hukuki haklar varsa tam da bu umudun ve mücadelelerin eseri idi. “-idi” diyoruz çünkü geldiğimiz şu noktada bunların hiçbir anlamı kalmadı…Bu bir teslim olma durumu değil…Bu bir pes etme ya da umudu kaybetme durumu değil…Bu her şeyin bittiği bir durum…İnsanlığın bittiği…Doğanın bittiği…Erdeme ve onura dair ne varsa hepsinin bittiği bir durum…bir canavarlar devri…
İnsanlığı intihara sürükleme derecesinde ve insan omurgasını kıran bir aşağılanmanın ve adaletsizliğin yaşandığı şu birkaç gün içerisinde yapılan yağma ve talanı anlamıyor görünmeye rıza gösteren ezilenler, normal ve doğal olanın isyan etmek değil bir köle ve bir dilenci olarak lütuf dağıtan efendilerine yalvararak ve biat ederek yaşamak olduğuna kanaat getiriyorlar. İşte tam da bu yüzden sesleri hiç çıkmıyor. Hayatlarından memnunlar.
Olan biten sadece döviz kuru üzerinden oynanan oyunlar değil. Artık biz kapana sıkıştırılmış bir ülkeyiz. Adalet ve adaletsizliğin bile bir içgüdüsel duygusu vardır. Bu duygu bu ülkede tamamen ortadan kalktı. Her şey birbirine karıştı. Çizgiler karıştı. Ülke kaosa ve kargaşaya boyandı. İnsanlık dışı olan şey normal…normal olan şey insanlık dışı görülmeye başladı…özgürlük, eşitlik ve kardeşlik bırakın somut olarak var olmayı soyut olarak bile raflara kaldırıldı…
Bu ülkenin ezilenleri dönüştürüldüler. “Fikirlerinin” ve “dünya görüşlerinin” düşmanlarından nefret eden ve onları öldürmek isteyen “iyi kalpli” dindar ve vatansever “yardımseverlik ve cömertlik dolu” olan ancak kendi ve kendi gibi olanlardan hoşlanıp kendinden farklı bir renkte olanlara ne müsamaha ne hoşgörü gösterebilen, her şeyi kendine hak görüp kendine yapılan haksızlık karşısında tepki verirken aynı tepkiyi kendisi kendinden olmayana yaptığında gösteremeyen kölelere dönüştürüldüler. Sarayın balkonundan atılan kırıntılar için birbirini yiyen dilencilere dönüştürüldüler.
Bu ülkenin sadece ezilenlerini değil bu ülkenin solu da dönüştürüldü. Farklı farklı görünse de özünde benzer anlayış ve yaklaşımların hâkim olduğu rekabet, yarışma ve hegemonya anlayışlarını kıramadığı müddetçe toplumsal karşılık bulamayan, “birlik ve beraberlik”i sadece sloganlara sığdırıp “‘benim’ etrafımda birleş” dar görüşünden çıkamayan ve pek de net olmayan programlarla toplumun tüm renklerini oluşturan farklı kimliklere sahip tüm ezilenlere değil de aslında bir boşluğa tutunan tek bir kimliğe sarılıp kısa süre sonra parçalanıp dağılan bir sola dönüştürüldü.
Ve nihayetinde sistem arzu ettiğine ulaştı…
Ve artık “adaletin taşıyıcıları ve eşitliğin şövalyeleleri” yok. Artık ne Deniz Gezmişler ne Mahir Çayanlar ne Ulrike Meinhoflar ne Necdet Erdoğan Bozkurtlar ne Mustafa Özençler ne Azmi Patlarlar ne Sinan Kukullar ne Tamer Ardalar var. Artık o boynu bükük sokakların o rutubetli gecekondularından çıkan isyanlar yok. Artık ışık ve çığlığın devrimcileri yok. Artık sadece karanlık var.
Artık sadece dönüştürülmüşler var…