Bir yakınım vücudundaki değişimin kötü bir hastalığın sinyali olduğunu düşünse ve ailesinde kansere maruz kalmış olan yakınları olduğunu bilse de korkusunu yenemeyerek geçer ümidiyle aylar sonra hekime gitmeye mecbur kalınca, sağlık kurumlarında sıkça gördüğüm Kanserden korkma, geç kalmaktan kork! afişlerini hatırladım.
Aslında, bu zamanında müdahale etme denilen kavram, toplumsal hayatın her yerinde geçerli ve uyarıcı bir kavram. Sağlık Bakanlığı’nın bu afişleri genellikle bir kampanya kapsamında üretilir ve yurdun dört bir yanındaki sağlık kurumlarında vatandaşların ilgisine sunulur. Kimi zaman halkın dikkati vereme, sıtmaya, çocuk felcine veya meme kanserine çekilir… Bu, bir toplumu bilinçlendirip uyarılan yönde harekete geçirme amaçlı bir çalışmadır.
***
Siyasi hayatta da bunun benzeri çalışma tarzlarını benimseyen yapılar oldu ülkede. 12 Eylül öncesinde tedrisatından geçtiğim yapı da esas olarak çalışmasını siyasi kampanyalar üzerine kurmuştu. Bunu kitleler içine yayılarak kitleselleşme yöntemi olarak gördü. O zamanlar toplumun gündemindeki DGM’ler, işsizlik-pahalılık, 141-142. Maddeler gibi temalar doğrultusunda o zamanki yöntemlerle bu kampanyalar o yapının destekçileri tarafından hayata geçirilirdi.
Dönem, kampanya temasını belirlediği gibi mücadele araçlarını da belirlerdi. Eskiden; yazılama, kuşlama, korsan miting, bombalı pankart asma vb. yöntemler esas olarak kullanılırdı. Günümüzde ise; izinli mitingler, medya araçları, sosyal medya ve son olarak da yapay zeka destekli bir çalışma tarzı solun kullanmakta olduğu yöntemler oldu.
Muhalif yapıların zamana bağlı olarak temaları, mücadele yöntemleri hatta kitle oluşumlarının terkibi bile değişiklik gösterse de yukarıda andığım kuralın doğruluğu ve önemi değişmedi.
Aslında faşizm de toplumlar için bir illet, hastalık ve her solcunun besmele gibi zihninde ve ağzında olması gereken: Faşizmden korkma, geç kalmaktan kork, cümlesidir.
***
Hikmet Kıvılcımlı’nın o ünlü tamlamasını hatırlayalım: İşsizlik ve pahalılık cehennemi! Ülkede her geçen gün büyümekte olan bu cehennem aslında yoksul kesimlerin birçoğu için adeta dini anlamda inanılan cehennemin ülke sınırları içinde canlı bir provası. Bu cehennem karşısında yoksullar tek başlarına bırakılacak olurlarsa , bu mağdur kitlenin çoğunun tevekküle yönelip dine daha derinden sığınacağını söylememiz abartı olmaz. İşte, bu noktada faşizmden, faşizmin gelişinden, narasından korkmadan, cehennemi yaşayan bu yoksul kesimle hayatın içinde hemhâl olan örgütlü sol güçler geç kalmadan inisiyatif alırlarsa faşizme gidişin önünü kesmek mümkün olabilir. Buradan anlaşılacağı üzere zamanlama becerisi gerekiyor ki tren kaçmasın!
Bir zamanlar her şey zamanında mottosunu bir otobüs firması kullanırdı ki çok isabetliydi. Politikada da müdahale güçle ve doğru zamanda yapılırsa başarılı olunulabilir. Mevcut koşullara müdahalede gecikilmesi durumunda o boşluk cehennemi yaratanlar tarafından doldurulur ve cehennem ateşi harlanır. Hayatın boşluk kabul etmeyeceğini bilmemiz zor değildir. Başkalarına mekân olan boşluğun tepesine oturanlar için çaresiz kitleleri yönetmek, hatta kendilerinin onların gözlerinde umut olmaları işten bile değildir.
***
Faşizmle mücadelede olduğu gibi ülke solunun hayatın çeşitli alanlarındaki mücadelelerinde yavaşlatıcı, köstekleyici olan bir yanı var. Bilindiği gibi beşeri ilâçların kutularında bir prospektüs bulunur. Bu prospektüste ilâca dair tanıtıcı kısa ve öz bilgiler yer alır: ilâcın kullanımı, etken maddesi, endikasyonları sıralanıp ilâcın nasıl ve ne miktarda alınacağı belirtilir. Doğal olarak beşeri bir ilâç birçok hastalığı tedavi edici özellikte değildir. Etki alanı lokaldir. İşte bizim solda da bu prospektüsçülük, kalıpçılık engelleyici, sorun çözmede ve müdahale etmede daraltıcı bir fonksiyon üstlenir.
Bu vakit olmuşken bile sosyalist hareketlerin kaçının siyasi programı var, desek, sayı kaçtır bilemiyoruz! İşte, siyasi program olmayınca, yola ilâç prospektüsüne benzettiğim program karikatürü bir araçla çıkılmış olmaktadır. Dolayısıyla etki ve çözüm alanı sınırlı olan bir prospektüsle de ne kadar yol alınabilirse ona razı olmak da halka düşecektir ki iktidar bile baştan beri ittifaklarla iktidarını sürdürmektedir. İttifakın temelinde güç yetersizliğine dayalı bir zorunluluk vardır. Muhalefet dev aynasına mı bakıp duruyor yoksa? Program, bütüncül tedaviye rehberdir ve siyasi yapıların sekterliklerini de ıslah edici bir etkisi olacağını düşünürüm.
Program yoksa, ittifakla, blokla bir araya gelinip topyekûn muhalefetin içinde alanda destek verilemiyorsa ve üstüne üstlük zamanında müdahale edilemeyip geç kalınıyorsa, o zaman olacak olan bugünden bellidir. On yıllardır toplumu her alanda saran çürümenin varacağı yer gübre kokusunun her tarafı sarmasıdır. O zaman da yine devletin 1969’larda yaptığı bir kampanyanın afişini hatırlarız: Her eve bir hela! 1969’ların Türkiye’sinde devletin bu kampanyası iş görürdü belki ama ülkenin bugünkü hâlinde patlayan lağımlar için çok geç kalınmamalı ki akıbet çok belli!
Eskiden sınıf savaşı biraz gizli kapalı olurdu. Sınıf çelişkisini kamufle etme ihtiyacı duyulurdu. Oysa günümüzde emeğe saldırı çok sert. Zengin severlerin gözünü adeta kin bürümüş; garibana saldırıyor da saldırıyorlar. Sınıf çatışmasının centilmenlik kurallarını önemli ölçüde belirleyen hukuk da, safını çok katı ve sert bir biçimde belirlemiştir.
Bu mücadelenin centilmenlik kurallarının gerçekçi bir şekilde yeniden belirlenmesi ve bu kurallara titizlikle uyulması; aksi halde patlayan lağımın debisinin çok yükseleceğinin bilinmesi gerektiği tabiidir.







