KURDİSTAN VE FİLİSTİN ARASINDAki ÇİFTE STANDARTLI TAVIR VE
FİLİSTİN’’E SAHİP ÇIKMANIN KOLAYCILIĞI
Nurcan Aktay
Geçtiğimiz günlerde Hamas’ın festival alanındaki sivillere saldırması ve Israil’in de karşılık vermesiyle beraber, Filistin meselesi yeniden yoğun bir biçimde gündemde.. Bu vesile ile Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin varlığını ve miting, gösteri vs eylemlerin yapılabilirliğini de hatırlamış olduk (malumunuz, özellikle 2016 yılından bu yana Türkiye’de sivil toplum faaliyetleri yapılamıyor). Sağcı, solcu, Müslüman, Kürt, Türk.. Topyekûn, bir birlik içerisinde bu meseleyi gündemleştirmek ve mazlum Filistinlilerin mücadelesine destek olmak için canhıraş bir biçimde çabalıyorlar. Yardım kurumları şimdiden bağış kampanyalarına başladı. Siyasi Partiler miting organizasyonları yapıyor. İslamcı örgütler sabah namazlarında bir araya geliyorlar. İsrail Elçiliği önüne gidilip siyah çelenler bırakılıyor.
Kuşkusuz birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de bu tepkiler normal. Ama insan gerçekten hayret ediyor. Son yıllarda Türkiye’de neredeyse kıyametler kopuyor. Cezaevleri on binlerce masum insanla dolu. Anneler, doğum yapmalarının akabinde bileklerine kelepçeler takılıp götürülüyorlar. Bunca haksızlığa karşın yapılan en küçük bir eleştiri en ağır bir biçimde cezalandırılıyor.
Ve en önemlisi devletin kuruluşundan bu yana süregelen bir Kürt meselesi var. Milyonlarca Kürdün dili yasak. Neredeyse bütün belediyelerine kayyımlar atanmış. Üstelik bu millet yüz yıldır sayısız katliamlara maruz kalıyor.
Cumartesi Anneleri Türk polisi tarafından düzenli olarak darp edilip hakaretlere uğruyor. Tüm bu haksızlıklara karşı bu kesimlerden bir itiraz duyamıyoruz. Dört bin Kürt kadını İslam Devleti kurmak isteyen Daiş tarafından, tecavüz edilmek üzere köle pazarlarında satılırken de Türkiye’deki İslamcılar çıkıp “dinimiz adına yapılan bu barbarlığı reddediyoruz” diyerek karşı çıkmadılar.
Hadi geçmişi bir tarafa bırakalım; İsrail’in Filistin’e yeniden müdahalesinden birkaç gün önce Türk Devleti, Rojava Kurdistanı’nı işgal ederek operasyonlara başladı. Orada yaşayan insanların yaşam alanlarını hedef aldı(alıyor). Evlerine, hastanelerine bombalar yağdırıyor. Su tesisleri, gıda siloları vuruldu. Hani “Gazze’nin elektriği kesildi, Gazze karanlıkta bırakıldı” diye öfke dolu paylaşımlar yapıyorlar ya, işte Rojava Kurdistan’ında da elektrik santralleri hedef alındı ve karanlıkta bırakıldılar. Çocuklar, kadınlar başta olmak üzere sivil halk perişan bir vaziyette. Bunu yapan İsrail filan değil, bizzat kendi devletleri, yani Türk devleti. Filistin ve Rojava’da olanlar benzerken Filistin’i bu kadar yoğun bir biçimde gündem edinen bunca kişi ve örgüt Rojava’da olan bitene karşı neden kör, sağır ve dilsiz? Kürtlerin ağırlıklı çoğunluğu Müslüman değil mi? Eğer mesele dindaşlıksa bu ikircikli tutum neden? Üstelik bu ikiyüzlü tutum sadece Türk Müslümanlarına da has değil. Arap Müslümanlarla beraber Filistinliler de buna dâhil. Mesela İslam İşbirliği Tekilatı bu güne değin Kürtlere yapılan katliamlara ilişkin tek bir eleştiri dahi yapmamıştır. Öncesinden planladıkları toplantı Halepçe katliamının yapıldığı günlere tesadüf eden İslam İşbirliği Teşkilatı, yaptığı toplantı sonrasında bu katliama dair tek bir söz dahi etmemiştir. Neden? Üstelik bu ikiyüzlülüğü sorgulamalarımız “acı yarıştırmak” ithamıyla karşılanıyor. Şüphesi empatiden yoksun, ahlaksızca bir tutum bu. Ama bu kadar abartılı bir çifte standartı ahlaksızlıkla açıklamanın mümkün olamayacağını düşünüyorum:
Filistin’e sahip çıkmak kolay, çünkü bu kesimlerin Filistin’le aralarında bir egemenlik ilişkisi yok.
Kürtlere sahip çıkmak zor, çünkü varlıkları Kürt kimliğinin yokluğu üzerine kurgulandığı için bu kimliği savunmayı kendi varlıklarına bir tehdit olarak algılıyorlar.
Filistin’e sahip çıkmak kolay, çünkü yaşadıkları ülkelerin devletleri Filistin mücadelesini destekliyor ve meşru buluyor.
Kürtlere sahip çıkmak zor, çünkü Müslümanların yaşadıkları ülkelerin devletleri Kürtlere ve Kurdistan’a karşı. Durum bu… Yani aslında din/inanç kisvesine büründürülen meselenin özünün İslam’la hiçbir alakası yok. Bu tavrın Müslümanlara has olmayıp solcularla ortaklık arz etmesi bunun en bariz örneği zaten. Bunların ortak motivasyonları ırk. Türklükle yorumlanmış İslam ve Solculuğun Türklüğün egemenlik sınırları noktasında hassasiyetlerinin ortaklaşması da normaldir. Ve aslında bu da bir nevi dindir. Kan, iktidar ve toprakla yoğrulmuş bir din anlayışının diğer adı ‘Devlet’tir.
Bu nedenle Müslüman bir Kürt olarak çok rahat bir biçimde şunu söyleyebilirim; ben onlarla din kardeşi değilim. Kürtler onlarla din kardeşi değil. Bizim dinimiz ortak değil. Biz onların dininden beriyiz! Biz onların dininden beriyiz!
NOT: Filistin için eylem yapan Kürtlerin motivasyonları farklıdır. Bunu da başka bir yazımda konu edineceğim.