Ahmet Hulusi KIRIM
Avrupalıların henüz ulaşmadığı dönemlerde huzur içerisinde olan, ”gat”ı ve kahvesi ile meşhur Yemen’de epey zamandır huzur yok. 30 küsur yıl Yemen’i yöneten Ali Abdullah Salih’in otoriter-totaliter yönetiminden “Arap Baharı” ile kurtulan Yemen, bu kez Husi isyanıyla çalkalanıyor. Husiler 22 Eylül 2014’de, “Ulusal Diyalog Konferansı” na ihanet edildiği gerekçesiyle Devlet Başkanı Hadi’ye bir kez daha ayaklanarak Başkanlık Sarayı’nı işgal etti. O günden bugüne kadar Husi’ler ile Merkezi hükümet güçleri arasında iç savaş devam ediyor. Husilerin İsrail’in Gazze işgaline tepki olarak Körfez girişinde ABD ve İsrail’e giden gemileri füze ile vurmasıyla Yemen tekrar gündemin başına oturdu.
Yemen 1539’dan itibaren yaklaşık dört yüzyıl boyunca Osmanlı sömürgesi olarak kaldı. 1839’da Aden’i işgal eden İngilizler bölgedeki petrolü keşfedince önce güney Yemen’i sömürgeleştirdi. Osmanlının Birinci Paylaşım Savaşı yenilgisinden sonra kuzeye de el koydu. Bölge, 1960’larda ilerici ve gerici güçler arasındaki iç savaştan sonra ikiye ayrıldı. 1962’de kuzeyde “Yemen Arap Cumhuriyeti” güneyde ise uzun süren gerilla savaşından sonra Marksist-Leninist çizgide “Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti” kuruldu. Ancak kuzeyin güneydeki petrol kaynaklarına ulaşmaya yönelik baskısı, parti içerisindeki anlaşmazlıklar ve SSCB’nin dağılması sonrası şiddetlenen ekonomik kriz sonucu 1990’da kuzey ve güney birleşti. Müslümanların yüzde 60’ının Sünni, yüzde 40’ının Şiilerin Zeydi mezhebi mensubu olan yaklaşık 32 milyonluk ülkede, kuzey Yemen güney Yemen’i yönetimi altına alsa da bugüne kadar istikrar sağlanamadı.
Genellikle kuzeyde yaşayan Husi hareketi mensupları Şiiliğin Zeydi kolundan ve adını 2004’de öldürülen liderleri Bedreddin el Husi’den alıyor. İran ile stratejik ittifak yapsalar da yurtsever, bağımsızlıkçı bir hareket. Hareket 1992’de Saada kentinde “İnanan Gençlik” adıyla ortaya çıktı. El Husi’nin 2004’de öldürülmesi sonucu hükümet güçleriyle başlayan çatışmalar 2010’daki ateşkese kadar sürdü. 2011’de başlayan Arap isyanları sırasında, otuz yıldır ülkeyi yöneten Salih’e karşı yapılan gösterilere katılan Husiler kısa sürede baş aktöre dönüştü. Salih devrildi yerine yardımcısı Hadi geçti.
2014 Eylül ayında, Batının baskısıyla hükümetin petrol sübvansiyonlarını kaldırma girişimi üzerine, Husiler “Ulusal Barış ve Katılım Anlaşmasına” ihanet edildiği gerekçesiyle bir kez daha ayaklandılar. Husilere göre, Hadi tarafından açıklanan yeni federasyon planında öngörülen 6 bölge önerisi Yemen’in bölünmesine yönelik, dış güçlerin parmağı olan bir komploydu. Bu plana, güneydeki solcular da kuzeyin sultasının devamı sonucunu vereceği ve parçalanmaya neden olacağı gerekçesiyle karşı çıktılar. Müttefikleriyle birlikte silahlı Halk Komitelerini oluşturan Husiler 2014 Eylül ayında başkent Sana’yı ele geçirdiler. O tarihten beri Husiler, şimdi bir tarafta El Kaide ve Suudi destekli Sünni aşiretler diğer tarafta Müslüman Kardeşlerin Yemen kolu Islah Partisi ile savaşıyor.
Bölgede son 10 senedir yaşananlar analiz edildiğinde, mezhepsel bir çatışma var gibi görünse de olayların kökeninde ABD elebaşılığındaki emperyalizmin ve Suudi Arabistan’ın bölgedeki çıkarları ve bölgesel güçlerin denge hesapları yatıyor.
ABD, 11 Eylül saldırılarının ardından “Terörle Savaş” bahanesiyle gözünü El Kaide’nin yeni sığınağı olarak gördüğü Arap Yarımadasının en yoksul ülkesi Yemen’e dikti. Üstelik bölgeye ilgisi yeni de değil. Afrika Boynuzu’nda etkinliğini artırmaya çalışan Washington, Arap Yarımadası’nı güneyden çevreleyen Somali’ye 1993’de,Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında müdahale etmiş ancak insan kayıpları artınca 1995’de çekilmek zorunda kalmıştı. 11 Eylül sonrasında Cibuti’de, çok stratejik bir noktada konuşlanmış askeri üs kuran ABD, Afrika’da 54 ülkenin 49’unda “terörizme karşı” insansız uçaklarla gözleme, izleme, imha, suikast ya da insan kaçırma, yerel güçleri eğitme gibi “adaleli yumuşak güç” projeleri uyguluyor. Şimdide Yemen’de, havadan bombardımanlarla El Kaide ve Husi operasyonları yapıyor.
ABD’nin Yemen’deki varlığının tek nedeni El Kaide değil. Birinci neden stratejik. Enerji hatlarının güvenliğini sağlamak isteyen ABD için Yemen, Kızıldeniz’den Hint Okyanusu’na açılan Aden Körfez’i ve Hürmüz Körfezi’ne uzanan bölgedeki stratejik bir kavşak. Diğer bir neden ise daha çok güvenlikle ilgili. ABD, Afrika Boynuzu’nu coğrafi üs bölgesi olarak seçen, aralarında El Kaide’nin de bulunduğu radikal İslamcı hareketleri engellemek istiyor. Bu strateji ABD’nin son 10 senedir Kuzey Afrika ve Büyük Sahra bölgesinde terörle mücadele bahanesiyle eski Fransız ve İngiliz sömürge alanlarını etki altına alma politikasıyla da çakışıyor. ABD bu vesile, Afrika’nın doğal kaynaklarına, minerallerine, verimli topraklarına “yumuşak güç” denen yöntemlerle ulaşma becerisi gösteren, son on yılda 50 ülkeye 1700 projeyle 75 milyar dolar yatırım yapan Çin’in de önünü kesmeyi amaçlıyor.
2014 senesinde çatışmalar başladığında Suudiler, Husi etkisinin Suudi Arabistan’ın güneyinde petrol bölgesinde yaşayan Şii azınlığı etkileyeceğinden korktular ve Husilere karşı bariyer olacağı düşüncesiyle Sünni aşiretleri finanse ettiler. Arap isyanları başladığında Suudiler siyasi nüfuzlarını devam ettirebilmek için ABD’nin de desteğiyle Salih’i kızağa alıp Hadi’yi başa geçirdi. Ancak Husilerin inisiyatif alması bu planı boşa çıkardı. Suudiler, Husilerin 2014 eylül ayında başkent Sana’yı ele geçirmesi üzerine tüm yardımları durdurdu ve Arap müttefikleriyle askeri müdahalede bulundu. Şimdilerde Suudiler, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da savaş açtıkları İhvan’ın Yemen koluna, ortak düşman Husilere karşı müttefik muamelesi yapmakta bir sakınca görmüyor.
Ortadoğu’da bölgesel güç olan İran’a gelince; Tahran yönetimi Hizbullah’ın Lübnan’da yürüttüğü rolü Ensarullah’ın Yemende üstlenmesini istiyor. Aktif olarak desteklemese de bunu saklamıyor. Husilerin Yemen siyasetinde etkin olabilmeleri halinde önemli bir mevzi kazanmış olacaklarının bilincindeler. Bu takdirde, Ortadoğu coğrafyasında Suudiler ile mezhep temelli çatışma içinde olan İran önemli bir adım atmış olacaktır.
El Kaide olsa da olmasa da, Afrika kıtasında varlığını sürekli artıran Çin ve enerji hatlarındaki rekabet çözülmediği müddetçe ABD Yemen’den çıkmayacaktır. Üçe bölünmüş ülkede bugün El Kaide yarın Husiler öbür gün başka bir şeyi gerekçe göstererek ülkedeki varlığını sürdürecektir. İstikrara gelince; aç ve susuz kabileler birleşip ABD elebaşılığındaki emperyalizme karşı mücadele etmedikçe ne yazık ki sağlanamayacaktır.