12.06.2020 deki, Dört senaryo ve olası seçimler neyi değiştirecek makalemde olası seçenekler üzerinde değerlendirmeler yaparken, 4ncü senaryo için
Yeni ve daha iyi bir refah devleti mümkündür. Ancak bunun kendi başına ve kolayca ortaya çıkacağına inanmak naifliktir. Demokrasiyi ve hesap verebilirliği güçlendirmeye yönelik çabalar, devletin sorumluluklarının genişletilmesi ile birlikte ele alınmalıdır. Doğru dengeyi bulmak en iyi zamanlarda bile zor olur, diye belirtmiştim.
Benzersiz bir kutuplaşmanın yaşandığı,” demokratik” normların çöktüğü ve kurumsal kapasitesinin bozulduğu, tek adam rejimi ile birlikte mafyatik bir beton düzeninin kurulduğu, yalanın dolanın, ihanetin, günlük hayata enjekte olduğu bir zaman diliminde yenilenmiş ve tekrar düzenlenmiş bir refah devleti kurmak oldukça zor bir görev fakat imkânsız değil.
Hepimizi derinden acılara boğan 6 Şubat depremi ve sonrasındaki siyasal değişim ve krizler bizlere ortada bir devletin değil, yalan, talan, ganimet üzerine kurulmuş bir mafyatik yapının var olduğunu çırılçıplak ortaya koyduğu gibi aynı zamanda demokratik bir ülke oluşturma seçeneğinin olduğunu bize göstermiştir. Yani sol literatürde çokça betimlenen “devrimci, demokratik bir durum” var.
Cumhuriyetin kurulusundan itibaren bu ülkede hiçbir zaman sol ve demokratik bir iktidar olmamıştır. Buna kâh toplumsal sosyolojik gerici sağcı dinci taban, kâh solcularımızın, demokrat, ilericilerimizin yetersizliği deyin, bu gerçeği ortadan kaldırmaz.
Ama yine de
Var olan çürümüş Irkçı, dinci,totaliter,mayfatik beton Devlet sistemini anlayabilmek ve anlatabilmek ile işe başlayabiliriz.
Fakat kendi mahallerimizde değil, komsu mahallelerden başlayarak. Karşıt düşünce ve duyguya körü körüne teslim olmuş komsumuzla, okul arkadaşlarımızla, isçilerimizle, selam vermediğimiz, görmek istemediğimiz cinsiyeti ne olursa olsun ortak havayı alıp verdiğimiz kimler varsa bir şekilde iletişim kurmak ve kendilerinin ve de çocuklarının bir geleceği olmadığını bir şekilde anlatmak zorundayız. Çünkü sıra bu iktidarı sistemi desteklemişlere de gelmiş durumda.
Sadece depremde kaybolan, kaybedilmiş ve haber alınmamış 2 binin üzerinde çocuk örneği belki vicdanlarını kıpırdatır. Biliyorum bu sistemi yıllardır körü körüne destekleyen yığınlarında suçu var. Fakat bu başka bir dönemin sorunu.
Akabinde;
Sosyal medyada bu mafyatik rejimin paralı trollerine karşı doğruyu söyleyen ya da kendince söylemeye çalışan demokrat/ ilerici kesimleri gereksiz eleştiri ile değil, güçlü bir şekilde destekleyebiliriz.
Erdoğan Saray rejiminin yönetici aygıtları, gerek düşünce ve yasam tarzları ve gerekse de milyonlara reva gördükleri hukuksuzluk, baskı sömürü yönetim biçimleriyle bizleri çoktan, Kürt, Rum, Alevi, Ermeni, Süryani, Gürcü,Cerkez,Laz, Arap, LGBT olarak ayrıştırmış ki farklılıklarımız zenginliğimizdir- ve olurda bu düzenlerinin bozulmaması için de her türlü hile ve entrikaya başvuracaklarını , günümüzün, faşist/Irkçı, Truva atı Meral Akşener örneğinde de gözümüzün içine sokmuştur.
Yine bugün Bursaspor ile maçı öncesi, Amedspor oyuncularına saha kenarından ve tribünlerden saldırı gerçekleştirilmesi ve ayrıca bir grup saldırgan taraftarın, tribünlerden beyaz Toros ve JİTEM üyelerinin fotoğraflarını açması, bu ülkede Irkçı, totaliter sistemin ,muhalefete hangi gözle baktığı çok aşikâr.
Deprem bölgesinde görevlendirilen Çevik Kuvvet Şube Emniyet Müdürünün deprem bölgesinden deprem yardım malzemelerini çalmasına rağmen adli kontrolle serbest bırakılması, bile, rejimin ne menem bir rejim olduğunu göstermekte.
Tüm iletişim kanallarını, Depremin gerçeklerini saklamak basta olmak üzere, sanatı ve entelektüel yaşamı yasaklayan bu Mafyatik kapitalist sistem, bu sayede yarattığı algı (gösteri) ortamı sayesinde dünyanın kaynaklarının tüketilmesini değil tüketilmesine karşı çıkılmasını bozgunculuk olarak yaftalayıp insanları buna inandırabiliyor.( depremin enkazı, acıları, kederleri bile ortadayken, hala su, barınma, hijyen, besin, sağlık sorunları çözülmemişken, yeni rantlar için, ar`dan, edepten, ahlaktan yoksun bu gerici dinci sistemin hemen helalleşelim diyebilmesi buna iyi bir örnektir). Pervasızlar sonuçta.
Finans kapital, borçlanan insanın iradesini kaybedeceğini ve borç sayesinde bir koyun gibi güdülebileceğini asırlardan bu yana bilmekte.
«Hangi güçlerin neredeki birliği?
İktidarın biçimlenişi anlayabilirsek, neden Türkiye`de bir Sol veya Sosyal Demokrat (Kemal Kılıçdaroğlu gibi) birinin asla seçilmesine izin vermeyeceklerini anlamış oluruz.
Veriler hala 20 Mayıs 2020’deki gibi, Kabinedeki 16 Bakandan bırakın Kürt olmasını Alevi inancından bile bir kişi yok, 54 Bakan yardımcılarında ve Devlet bürokrasisinin en önemli kurumlarının 144 genel müdürlerinde bile Kürt veya Alevi veya diğer Azınlık ve inançta olanlarda yok.
115 büyükelçi içinde, 81 ilin valilerinin içinde 6`sı hariç (ki onlarında Kürt olup olmadığı belli değil) 922 kaymakamdan ise 9`u hariç, 81 ilin emniyet müdürlüklerinden 71 emniyet müdürünün içinde gerek Kürt kökenli ve gerekse alevi inançlı bir kişinin olmadığı belgelenmiş durumda.
Yani kendisine “Müslüman” bir sistem.
Öyleyse gelecek umutlarımızın su an var olan iktidar ve yandaşlarının eline bir kez daha bırakılamayacak kadar önemli olduğu ( ki verilirse uzun sürecek faşist/dinci bir zihniyetin elinde yok olmaya gidileceği) bilinciyle ortak bir secim ittifakının oluşturulması elzemdir.
Emek ve özgürlük ittifakı ile veya destekleyeceği aday, ki- Kemal Kılıçdaroğlu an itibariyle en ideal aday durumunda- birlikte yol alınmalıdır.
Hayata, dünyaya yönelik demokratik, politik, felsefik ayrımlarımız sebebiyle olan tartışma ve kavgalarımızı bir kenara bırakarak, (sonra yine kavga ederiz) secim hattında Irkçı/ gerici/dinci/faşist zihniyete karşı birleşik seçim cephesini ne olursa olsun kurmak zorundayız. Yoksa üstünde politik tartışmalarımızı huzur ve huşu içinde kavga edebileceğimiz bir ülke de olmayacak.
Biz bize yine kavga ederiz, ama şimdi değil, şimdi ortak cephede mücadele zamanı.
Veysel Tekin
5.Mart 2023