Tuner Tekin
TÜİK geçtiğimiz hafta 2023’e ait Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla (GSMH) büyüme rakamını %4,5 olarak açıklamıştı. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklanan rakama ilişkin “Türkiye ekonomisi geçen yıl depreme ve diğer olumsuzluklara rağmen yüzde 4,5 büyüyerek çok önemli başarıya imza attı. Hani ekonomi kötüydü? Hani ‘yandık, öldük, bittik’ diyordunuz ne oldu?” diye konuşmuştu.
Erdoğan’ın manipülatif “ne oldu” sorusuna bakmadan önce bir başka rapora göz gezdirelim:
Knight Frank’in ‘2024 Servet Raporu’na göre; 2023’te önceki yıla göre oransal olarak en çok ultra zengin artışı Türkiye’de yaşanmış. 30 ülke arasında yüzde 9,7’lik artışla zirvede yer alan Türkiye’de 2022’de 30 milyon doların üzerinde serveti bulunan kişi sayısı 1761 iken bu sayı 2023’te 1932 kişiye yükselmiş.
İşçiler, emekçiler ve emeklilerin yüksek enflasyon karşısında reel gelirleri (satın alma güçleri) hızla düşüp yoksullaşırken Türkiye’nin dünyada ultra zengin artışında lider ülke olması neye işaret ediyor?
En başta AKP’nin Türkiye’nin gördüğü en sermaye yanlısı parti olduğu gerçeğine tabii ki. Bu ülkede “yandık, öldük, bittik” diyen büyük bir çoğunluk var, ama Erdoğan’ın temel aldığı yer orası değil ultra zenginlerin durumu. Zengin daha zengin olmuşsa eğer Türkiye de zengin olmuş demektir ona göre. Ekonomiye, saray ve semirmesi için elinden geleni yaptığı sermaye zaviyesinden bakınca bunu görüyor elbette.
İç talep halkın boğazına basılarak daraltılıp, TL de döviz karşısında pul edilince ihracat arttı. İhracatçı zenginler daha da zenginleşti. Kur korumalı mevduat ve faiz politikasıyla da bir kesim süper zenginleştirildi. Sonuç olarak ultra zenginlerin sayısının artışında dünya birincisi olundu. Öte yandan ABD’li şirket Natixis Investment’in hazırladığı ‘Küresel Emeklilik Endeksi’ne göre Türkiye’deki emekliler gelir bakımından dünyada sondan ikinci oldu.
Bir yanda zenginlikte birincilik diğer yanda yoksullukta sondan ikincilik. AKP’nin yarattığı bu tablo yol kazası değil, işler tam planlandığı gibi yürüdü/yürütüldü. Halkın cebinden alınıp sermayeye aktarıldı. Yoksuldan alınıp zengine verildi.
2016 yılından bu yana emeğin GSYH’den aldığı pay TÜİK verilerine göre bile yüzde 36’dan yüzde 26’ya düştü. Ülke 2. Paylaşım Savaşı döneminde bile görülmemiş bir “bölüşüm şoku” içine itildi. Zenginlik hızla en tepede birikmeye devam etti.
Yüksek enflasyon koşullarında halk büyük kahır çekerken kimi şirketler ortamı fırsat belleyip “süper kârlar” elde etti/ediyor. İhracatçılar, süper kârcılar, faiz ve rant zenginleri arttıkça arttı/artıyor.
Bu mutlu azınlığın, hızla artan zenginliği oranında yaptığı harcamaların enflasyon üzerindeki etkisi görmezden geliniyor, baş suçlu ilan edilen yoksulun ise boğazına çökülüyor.
İşçiler, emekçiler; yoksulluk hatta pek çoğu açlık sınırı altındaki gelirlere mahkum edildi. İnsanca yaşam bir yana hayatta kalmanın kendisi temel mesele haline getirildi.
Yaşanan bir sürüklenme değil bir tercih. Sınıfsal bir saldırı. Ekonomi büyüyor da kime büyüyor? Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oluyor.
Sermaye, en halis temsilcisi Saray rejimi eliyle halka karşı ekonomik savaş açmış durumda. Halk “artık yeter” demedikçe bu saldırı durmayacak. Bir araya gelmek, örgütlenmek ve direnişe geçmek dışında bir çözüm yok. Ya direneceğiz ya da perişan olmaya devam edeceğiz..