Yer Adlarının Değiştirilmesi Üzerine
Tarih boyunca, ulus-devletleşme sürecini yaşayan ülkeler, temellerini sağlamlaştırmak gayesiyle birtakım değişiklikler uygulamışlardır. Bu değişikliklerin uygulanma süreçlerinde, özne insan yerine sınırları belirli toprak parçaları olduğundan, insani boyutlarda yaşanabilecek problemler göz ardı edilmiştir. Bu değişikliklerin en belirgin olanı yer adlarının değişimi pratiğidir. Milliyetçi politikalarla ulus-devletleşme süreci içerisinde yararlı olacağı düşünülen bu uygulama ile binlerce yer adı, başta Kürtçe, Ermenice, Rumca ve Süryanice olmak üzere Anadolu topraklarındaki kadim halkların dillerinden olması, herhangi bir etnik kökeni çağrıştırması, başka dine ait bir simgeyi çağrıştırması, bölgede yaşayan yerel halkı komik duruma düşürmesi gibi farklı sebeplerden dolayı değişime uğratılmıştır. Başta Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz bölgeleri olmakla beraber, Anadolu’nun Türkleştirilmesi temeliyle yer adlarının değiştirilmesi süreci her bölgede etkili olmuştur.
Yer ve insan isimlerini değiştirme pratiği, sadece Türkiye’ye has değil aşağı yukarı bütün ulus-devletleşme süreçlerinin başvurduğu bir uygulamadır. Zira her ulus devlet üzerinde kurulu olduğu ve egemenliğinin meşru olduğunu iddia ettiği toprakları etnik olarak da sahiplenecek, bu toprakların öznesi olan millete aidiyetini tescil edecek bir takım işlere girişmiştir (Aydın, 2005: 90). İsimlerde yapılan değişiklikler genellikle dönemin hâkim siyasi politikasıyla paraleldir. Yer adlarında yapılan değişiklikler yeni kurulan bir yerleşim yerine sadece yeni bir isim vermek veya o yerde yaşayan insanların değişiklik talebine cevap vermek maksadıyla yapılabileceği gibi o toprağın sahiplerinin geçmişleriyle bağlantısını kesmek, yeni devletin mevcudiyetine zararlı olabileceğine inanılan etnik unsur ya da farklı kültüre sahip öznelerin tarihsel belleklerini silmek ve milli devletin tahayyül ettiği ‘makbul özne’ nin yaratılması için uygun ortamın oluşturulmasını sağlamak amacına yönelik de olabilir. Ulus devletleşme süreçlerinde yer adlarıyla ilgili olarak yapılan değişikliklerin arka planında, genellikle egemenliğin kaynağına bir meşruiyet zemini yaratma ve devletin kendi kadimliğine yaptığı vurguyu ortak kültür ve benliğiyle zaafa uğratan farklı etnisitelerin öznelerini pasifize ederek yeni siyasal sistemle uyumlu hale getirme düşüncesi yatar. Buradaki temel sorun, sadece demografik olarak değil, aynı zamanda tarihsel kıdem itibarıyla da o toprakların “gerçek sahibi” olunduğunu kanıtlamaktır (Aydın, 2005: 90).
Biraz bu işin tarihine bakmak gerekir. Özellikle 1925 Şeyh Sait ayaklanmasından sonra Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgeleri başta olmak üzere ülke genelinde sistematik bir şekilde Türkleştirme politikaları uygulanmıştır. Bu planın beşinci maddesine göre Van şehri ile Midyat arasındaki hattın garbında Ermeniler’den metruk araziye, masrafları devlet tarafından karşılanmak üzere Türk muhacirleri yerleştirilecektir. Bunun için idare-i örfiye mıntıkasındaki vilayette bulunan Ermeni emvali maliyece satılmayacak ve hatta Kürtler’e icar dahi edilmeyecektir. Yugoslavya’dan gelmekte olan Türk ve Arnavutlar ile İran ve Kafkasya’dan gelecek teşkil edeceği, muhacirin, evvelemirde Elaziz – Ergani – Diyarıbekir, Elaziz – Palu – Kiğı, Palu – Muş arasındaki Murat Vadisi, Bingöl Dağı’nın şark ve cenubu ve Hınıs, Murat Vadileri, Muş Ovası, Van Gölü Havzası, Diyarıbekir – Garzan – Bitlis hatlarında iskan edilecektir (Şark Islahat Planı, 1925). Bu maddeyle bölgedeki Kürt nüfusu dengelenmeye çalışılmıştır.
Yüzünü Batı’ya dönmüş ve Osmanlı’nın korunmaya çalıştığı milliyetçiliği kendi siyasi politikası olarak belirleyen yeni Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı ve doğu kültüründen uzaklaşmak ve artık milli sınırlar içindeki farklı etnik unsurları milliyetçilik politikalarıyla pasifize etmek için bir dizi önlem almıştır. Türkleştirmek maksadıyla farklı etnik unsurların diliyle telaffuz edilen veya onları hatırlatan yer adlarının değiştirilmesi de bu önlemlerden biridir. Aydın’a göre artık vatan topraklarını mühim şahıs isimlerinden ziyade, uydurma isimlerle de şereflendirmek esastır. Yeter ki Türklük’le rabıtası tam olsun ve Osmanlı hatırasının izlerini silsin. Bu çerçevede Reşadiye Yeniçağa, Hamidiye Mesudiye’ye, Aziziye Pınarbaşı’na ve Mamuretülaziz Elazığ’a dönüşür. Kemalist kadro da yerleşim yerlerinin adlarını değiştirirken yeni adlar olarak Cumhuriyetçiler’in adlarını koymaya özen gösterir. Kirmastı adı Mustafakemalpaşa, Nif adı Kemalpaşa olarak değiştirilecektir. Cadde ve sokak adları Atatürk, Cumhuriyet, Mustafakemalpaşa ve İstiklal olarak adlandırılmaya başlanacaktır. Yine bu çerçevede Pera Caddesi’nin veya Cadde-i Kebir ‘in istiklal Caddesi, Tatavla’nın Kurtuluş mahallesi olması, nihai zaferin verdiği güçle gayrimüslimlere karşı bir meydan okumayı ve ironiyi işaret eder (Aydın, 2005: 91).
Cumhuriyet döneminde en fazla değiştirilen adlar Kürtçe, Ermenice ve Rumca kökenli isimlerdir. Aydın’a göre Türkçe olmadığı farz edilen ve eski Anadolu dillerinden beri gelen veya Ermenice, Rumca ya da Kürtçe gibi Küçük Asya’da yaşayan halkların dilleriyle ilişkili olan isimler bu halkların hatırasını canlı tuttuğu veya onların Türkiye’deki tarihsel varlıklarına kanıt teşkil ettiği için değişikliğe en fazla maruz kalan isimlerdir (2005: 92). Örnek olarak Ağrı’nın Kurdi Köy’ü Altınkilit, Yozgat’ın Kürtbakırı Köy’ü Boğazkaya, Sivas’ın Rumcuk Köyü Beşağaç, Gümüşhane’nin Rumeli Köy’ü Heybetepe, Trabzon’un Mesaili Köy’ü Taşalan, Giresun’un Mencilis Köy’ü Çamlıca (Köylerimiz, 1982: 727,760,736) olarak değiştirilmiştir.
Yer adları ve o yerin üzerinde yaşamış olan veya yaşayan kültürel topluluklar arasında sıkı bir ilişki vardır. Yer adları isimlendirilen yerin hangi amaçlarla kullanıldığı, üzerinde vuku bulmuş olaylar o yerin tarihi ya da coğrafi özellikleri ile ilgili önemli ipuçları verebilmektedir. Bunu çok küçük örneklerle ifade etmek gerekirse Batman’ın Kozluk ilçesinin Dêrşivan köyünün ismi Karşıyaka olarak değiştirilmiştir. Dêrşivan Kürtçe de çoban kilisesi anlamına gelmektedir. Sadece bu örnekten yola çıkılarak burada Hristiyanların da yaşamış olduğu çıkarımında bulunmak mümkündür.
Fakat bu ve benzeri hiçbir isme müsamaha gösterilmeden milli sınırlar içindeki bütün farklı dil ve köklerden gelen veya farklı etnik unsurları anıştıran bütün yer adları cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren değiştirilmeye başlanmıştır.
Örneğin; Artvin ilinde büyük kısmı Gürcüce olan yerleşme adları “Meclis-i Umûmiyye-i Vilâyet” (İl Genel Meclisi) kararıyla 1925 yılında tümüyle değiştirilmiştir (Muvahhid Zeki’ den aktaran Tunçel, 2000, 27). Melo Köyü’nün adı Sarıbudak (İçişleri Bakanlığı, 1968: 721), Aşnak Köyü’nün adı Kınalıçam (İçişleri Bakanlığı, 1982: 610), Bucur Köyü’nün adı Akantaş (İçişleri Bakanlığı, 1982: 624), Carat Köyü’nün adı Köprükaya (İçişleri Bakanlığı, 1982: 627), şeklinde değiştirilmiştir. Türkiye’de yer adlarında değişiklik uygulamaları daha çok 1940 ve sonrasında yapılmıştır. Bu değişiklikler sadece köken olarak Türkçe olmayan yer adları üzerinde yapılmamıştır. Gülünç ve hakaret içeren isimler ya da küçük harf değişikliklerinin söz konusu olduğu isim değişiklikleri de mevcuttur. Fakat değişikliklerin farklı etnik kimlik ve kültürlere sahip Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgesinde yaygınlaştığı aşikardır.
Ad değiştirme işlemleri İçişleri Bakanlığı’nın 1940 yılı sonlarında hazırladığı 8589 sayılı genelge ile resmileşmiş ve böylece “yabancı dil ve köklerden gelen ve kullanılmasında büyük karışıklığa yol açan yerleşme yerleri ile tabii yer adlarının Türkçe adlarla değiştirilmesi” başlatılmıştır (Tunçel, 2000: 27).
Son değişiklikler yine İçişleri Bakanlığı’nın 1982 de yayınladığı ve 1968 de yayınlanan köylerimizin devamı niteliğindeki “Köylerimiz 1981” adlı kitapta daha detaylı bir şekilde yayınlanmıştır. Kitabın bu basımında 1981 yılına kadar 11931 adet ismi değişen köy bulunmaktadır (Tunçel, 2000: 25). Bu çalışmaların sonunda artık eski isimleri parantez içinde dahi barındıran haritaların basılması yurda sokulması yasaklanmıştır.
Adları değiştirilen köy, kasaba, ilçe ve şehir sakinleri özellikle de orta yaş ve üzeri kesim hala pratikte bu bölgelerin eski adlarını kullanmaktadırlar. İzmir’in meşhur Havra sokağı örneğin, bir süre Türk Pazarı olarak kullanılmak istenmişse bile, halkta karşılığını bulamamıştır. İzmir’de herkes orayı Havra sokağı olarak bilir. Şimdi başka sokaklar için de eski isimlerini belirten tabela çalışmalarının yapılacağı söyleniyor. Ne iyi!
Unutmak diye bir şey yoktur, unutmak ya da unutturulmak istenen şeyin yerine bir şey koymak vardır. Anadolu’nun Türkleştirilmesi gayesiyle çıkılan bu yolda, yukarıda örneklerini verdiğim binlerce yer adı gibi çeşitli sebeplerle değişime uğratılmış, sanki o yerin ilk sahipleri, kullanıcıları ve kültürleri unutturulmak istenmiştir. Toplumsal belleğin silinmesinin amaçlandığı bu süreçte beklendiği üzere hem mekân belleğinin hem de toplumsal belleğin galip çıktığını söylemek abes olmaz. Toplumsal bellek, gündelik makyavelist politikalara karşı ciddi mücadelesini tek başına sürdürebilir. Günümüz Türkiye’sinin zengin bir kültürel mirasa sahip olduğunun fark edilmesi, bazı güncel politikalarla yer adlarına gereken özgünlüklerin iade edilmesi gibi öneriler, yerel pratikler, bir güzel bahar umudu saçar ve rengarenk tomurcuklandırır hepimizi.
Aydın, S. (2005). İsimler Milli Birliği Nasıl Bozar? “Bak Şu Tilkinin Ettiğine…”. Toplumsal Tarih Dergisi (143), s. 90-97.
İçişleri Bakanlığı (1968). Köylerimiz (1 Mart 1968 gününe kadar). Ankara Başbakanlık Basımevi D. S. 1.
İçişleri Bakanlığı. (1982). Köylerimiz 1981. Ankara: Yenigün Matbaası
Şark Islahat Planı (1925). http://www.frmtr.com/guncel/2685737-ataturk-ve-sark-islahat-plani-dikkatlice-okuyunuz.html, erişim tarihi 07/12/2014.
Tunçel, H. (2000). Türkiye’de İsmi Değiştirilen Köyler, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 10(2), s. 23-34.