Hayır

HomeManşet Haberler

Hayır

Bizim halkımız çok misafirperverdir. Bu durum su götürmez bir gerçekti benim çocukluğumda. Şimdilerde bölge bölge ayrılıyor sanırım. Zaman ile yapılan yarış ve hayat pahalılığı insanları daha tahammülsüz bir hale getirdi.

Ben de çok misafirperver bir evde büyüdüm. Çocukluğumun bir bölümünde, sabah saat beşte köy dolmuşunun gelmesiyle başlardı babaannemin misafir kabul edişi. Sofranın hiç yerden kalkmadığı günleri olurdu. Akşam köy dolmuşunun geri dönmesinden sonra komşularımız gelirdi ya da biz giderdik. Seneler birbirini bu şekilde kovalardı. Bir gün “ben çok yorgunum” dedi. “Çok yorgunum, gelenleri karşılayamayacağım”. Çok zayıf olduğum için pencere demirlerinin aralarından geçebiliyordum. Dış kapıya asma kilidi astıktan sonra pencere demirlerinin arasından eve girdim. Perdeleri örttük ve bütün gün uzandık. Hayatında kendini düşündüğü ender anlardan biriydi.

Şimdi dönüp baktığımda hiç “hayır” diyemeyen bir kadın olarak görüyorum babaannemi. Asla müsait değilim demezdi misafirlerine. Kendi “hayır” demezdi, benim de insanlara “hayır” dememi insani bulmazdı. “Ne var yani yapsan, kendini böyle büyük görme” derdi. “Hayır “demek istediğim şey çok basit olsa bile bunun için çok çaba sarf etmeli, kendimi doğru anlatmalıydım. Yıllarca nasıl “hayır” diyeceğimi bilemedim. “Hayır” demek yerine yalan söylemek daha kabul görüyordu çevremde.

Arkadaşım:   Bize gelsene

Ben:               Karnım ağrıyor.

Yalan, karnım ağrımıyor. Sadece o an gelmek istemiyorum. Bunu böyle söyleyemiyordum çünkü daha sonra benim ihtiyacım olduğunda onun da bana “hayır” demesi beni korkutuyordu.

Ben: bize gelsene

Arkadasım: Karnım ağrıyor

Ha iyi, beni seviyor. Karnı müsaade etmediği için gelemiyor diye düşünürdüm. Hâlbuki ne alakası var? Kim bana “hayır” demenin beni istememek veya şahsıma hakaret etmek olduğunu söyledi?

Bu yaşıma geldim hala “hayır” diyeceğim zaman mideme kocaman bir taş oturur, boğazım kurur, kelimeleri dikkatli seçerim.

Anneme babama “hayır” diyeceksem hemen konu komşu beni kınar bakışlar atardı. Övüleceğim zaman “babasına da hiç kıyamaz” diye överlerdi. Yani hiç “hayır” demez demekti bu.  “Hayır” dememi toplumca istemiyorlardı. Bende bana ailemin koyduğu kurallar dışında “hayır“ denilsin istemiyordum. “Hayır” ile nasıl başa çıkabileceğimi öğrenmemiştim çünkü. “Hayır” dediğimde dünyanın en büyük suçunu işlemiş sayıyordum kendimi.

Avusturya’ya geldiğimde o kadar çok “hayır” kelimesi duydum ki, önce kınadım hepsini. İnsanlıktan nasibini almamış bir halk gibilerdi. O kadar kolay “hayır” diyorlardı ki, hayretler içinde kalıyordum. İş yerinde yemek yaptığımda tadına bak, ne olur ye biraz, bak darılırım yemezsen tavırlarım ciddi bir soruna dönüşmeye başladı. „Benim yerime bakar mısın?” diye sorduğumda riyasız bir şekilde “hayır”ı yüzüme yapıştırabiliyordu arkadaşım. Önceleri anlamasam da sonra hayranlık duymaya başladım. Ne de güzel hayır diyorlar, aslında ne kadar basit ve kimse darılmıyor.

Daha sonra bu kadar çok “hayır”ları olması ve kesin çizgiler çizmelerinin birçok insanı yalnızlığa sürüklediğini gözlemledim. Sınırlarını doğru çizme telaşına girdiklerinde, insani olan birçok şeyi kaçırabiliyorlar. Daha da ilginci „hayır” diyemeyen halkı daha cana yakın buluyorlar. Onlara da sorsanız çok “hayır” diyemediklerini söylerler.

İnsanoğlu kendi yaşam serüveninde “hayır” demeyi öğrendiğinde hem özgürleşir hem de yalnızlaşır.

Kendi içsel yolculuğunun farkına varması için hatırı sayılır bir zamana ihtiyaç duyar. Edindiği deneyimin onu birçok şeye tutkuyla bakmanın dışında tutacağını anladığında hem bilgeleşir hem de ıssızlaşır. Saçlarına aklar düşmüş birinin “hayır”ı daha cesurdur ama maalesef kadınlar bundan en az nasibini alanlar olmuştur şimdiye kadar. Şimdiden sonrası ise henüz yazılmadı.

 

 

guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments