“Hem Müslüman Hem Feminist” İslami Feminizm Belgeseli yönetmeni Nebiye Arı’yla konuştuk

HomeDünya

“Hem Müslüman Hem Feminist” İslami Feminizm Belgeseli yönetmeni Nebiye Arı’yla konuştuk

SonHaber/Gülsüm Güller

Gazeteci Nebiye Arı’nın yönetmenliğini üstlendiği, gazeteci Agit Akgöl ve sanat yönetmeni asistanı Mevlüde Ecem Öksüz’ün kameramanlığını yürüttüğü “İslami Feminizm” konulu belgesel yakında ilk gösterimini yapacak. Project Zoom desteğiyle hayata geçirilen proje , son yıllarda artık Türkiye’de de yavaş yavaş konuşulabilen İslami Feminizmin kadın yaşamlarındaki izlerini takip ediyor ve bu hikayelerin görünür olmasını hedefliyor.

Müslüman feministlerin dini yorumlara ve toplum yaşantısındaki tezahürlerine itirazları neler? Mücadelelerini kime veya neye karşı yürütüyorlar? Bu mücadelenin hayatlarına ne gibi etkileri oluyor? İslami Feminizm kadın mücadelesi için ayrıştırıcı bir etki mi yaratır? İslami Feminizm son yıllarda neden yükselişe geçti? sorularına yanıtlar arayan “Hem Müslüman Hem Feminist” belgeselinin yönetmeni Nebiye Arı’yla, belgeseli yapım süreci ve öncesine dair konuşma fırsatı bulduk.

Şuradan başlamak istiyorum. 2011 yılına kadar süren başörtüsü yasağı döneminde Müslüman erkekler Müslüman kadınlarla aynı safta yer alırken, kadınların diğer kişisel haklarının konuşulması ve feminizm kapsamında değerlendirilebilecek hak talepleri pek hoşlarına gitmedi. Belgesel de bu ayrışmaya da yer veriliyor mu? Tepkiler nasıl?

Başörtüsü ana hatlarıyla belgeselde de yer aldı evet. Katılımcılardan biri başörtüsü yasağı döneminde onlara destek olan erkeklerin aslında bir nesneyi desteklediklerini, bunun dışında kadının özgürlüğü anlamında herhangi bir katkıda bulunmadıklarını dile getirdi örneğin. Bunun için başörtüsü meselesi belgeselin içinde baskın bir unsur olarak yer aldı diyebiliriz. Tepkilere gelince şöyle bir örnek vereyim: sosyal medyada belgeselden küçük kesitler yayınladığım sırada bir arkadaşımızın “Allah mı kadınlara daha fazla yükümlülük yüklüyor yoksa erkekler mi? Tabii ki erkekler daha fazlasını yüklüyor” sözleri üzerine bir linçe maruz kaldık. Bu açıklama üzerine gerek trol hesaplardan gerek gerçek kimliklerle adeta bir saldırı yaşadık. Şunun için saldırı diyorum, daha sonra başka paylaşımlar da oldu ancak hiç böylesini yaşamamıştık. Belgeselin hesabı Twitter’da gün içinde hakaret ‘mention’larıyla doldu ve yoğun bir linç yaşadık sosyal medya üzerinden. Ama onun dışında tepki verebilecekleri bir alan yok.  Yanı sıra destekleyenler ve soru soranlar da oluyor tabii ki. Aklına yatmadığını söyleyenler, yardım isteyenler… Mesajlar üzerinden İslami Feminizm nedir ne değildir anlattığım dönemler oluyor:)

 

Uzun yıllar dindar kadınlar kendilerini “Müslüman feminist” olarak tanımlamadılar. Bu tanımdan kaçınmalarının sebebi belki “Müslüman” sıfatının yanında başka bir tanımlayıcı kimliğe ihtiyaç duymamalarıydı belki başka başka kaygıları vardı. O günden bugüne neler değişti? Belgesel katılımcılarında da var mı böyle ikilemler yaşayanlar?

Bu soru benim de belgesel içerisindeki sorularımdan biriydi. Belgeseli Y-Z kuşağı ve önceki kuşak olacak şekilde iki basamaklı olarak kurguladım. Y-Z kuşağından önceki kuşağı ele alalım soru bağlamında. Bu kuşak Konca Kuriş’in öldürülmesine şahit oldu; kadın hakları alanındaki çalışmalarının, geleneksel ataerkil İslam anlayışına alternatif üretme çabalarının onu nasıl hedef haline getirdiğini gördü. Bu hedef kılma sonucunda Kuriş’in kaçırılması, bulunamaması ve vahşice katledilmesi o dönemi yaşayan kadınlar üzerinde travma etkisi yarattı doğal olarak. Bu şiddeti gördüler. Onun için kadınların bir kısmı, “o dönem kendimize feminist diyemiyorduk ya da dememeyi tercih ediyorduk ”  diyor, bir kısmı feminizmin çok farklı farklı içerikleri var ve onların hepsi bizim kabul edebileceğimiz  şeyler değil diyerek farklı tanımları tercih ettiklerini belirtiyor. Mualla Gülnaz Kavuncu Müslüman Kadın Hareketi’ni tercih ettiğini söylüyor örneğin. Bir yandan da bir mahalle baskısı var tabi, mahallede (Müslüman mahalle) bir feminist olarak konuşmanın kendisi oldukça zorlayıcı bir şey. Müslüman mahallede ‘feminizm’ ya da ‘feminist’ gibi kelimeler bir hakaret olarak kullanılıyor ve ‘feminist’ olarak etiketlendikten sonra da söylediğiniz hiçbir şeyin değeri olmuyor bir yerde. Bunlar ve bunlar gibi birçok sebepten dolayı uzun süre kadınlar bu tanımı kullanmayı tercih etmediler. Ancak günümüzde hem kuşak değişimi (ben biraz da ona bağlıyorum) hem AKP iktidarının etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu kadınlar artık eskiden olduğu gibi Kemalist bir iktidara karşı değil de “kendilerinden” gördükleri bir iktidara karşı mücadele veriyorlardı ve başörtüsü bir kırılma noktası oldu, bu yasak ortadan kalktıktan sonra başka sorunlarını dile getirmeye başladılar. Kamuya katılmalarını engelleyen en büyük sorun ortadan kalktıktan sonra daha çok konuşma imkanları oldu. Bundan önceki dönemde hiç konuşmadılar mı, tabii ki konuştular ancak edebiyat içerisinde kendilerine yer buldular. Dergiler çıkarıp ve romanlar yazarak ve “islam ve kadın” başlığı altında çalışarak. Belki de onların çalışmaları bugün kadınların kendilerini “Müslüman feminist” olarak ifade edebilmeleri için bir alan oluşturdu diyebiliriz. 3-4 yıldır bu tanımı kullanabiliyor kadınlar.

Sizce kadın bakış açısıyla yeni bir islami anlayış bir ütopya mı yoksa biz onun ayak seslerine mi şahit oluyoruz? Kadınlar kendilerine din içerisinde toplumlar nezdinde de kabul görecek bir yol açabilecekler mi? İslami Feminizm belgeseli bu noktada neler söylüyor?

Belgeselin ana omurgasını zaten Müslüman feministler ne söylüyorlar ve İslami Feminizm nedir soruları oluşturuyor. Bu kadınlar hangi saiklerle yola çıkıyorlar, hayatlarını neye göre ve nasıl düzenliyorlar tamamen bunları işleyen bir belgesel olacak. Binlerce yıldır erkekler eliyle erkeklerin lehine bir din yorumu oluşturulduğunu düşünüyor kadınlar. Buna karşı kadın aklı, kadın yorumuyla nasıl yaklaşabiliriz İslama, ne tür çözümler üretebiliriz bunun araştırmasını yapıyorlar. Geleneksel İslam yorumu Türkiye’de çok baskın bir şekilde var ancak o bin yıllık geleneğin içinde farklı alternatif oluşturabilecek pek çok yorum da mevcut. Bu yorumlar merkezdeki kişilerce bilinçli olarak kenarda bırakılmışlar. Bir katılımcı bu erkeklerin normal erkekler de değil iktidar sahibi erkekler olduğunu vurgulamıştı mesela.  Saraylarda yaşayanlar ve gücü elinde tutanlar. Dini bugünlere ulaştıran ve kendi isteklerine göre yorumlayanlar bu kişiler aslında. Ben bir şeylerin farkına varmış bir kadın olarak tabii ki bu dini anlayışı sorgulayacağım diyorlar. Bu doğrultuda kendi araştırmalarını yapıp geleneksel İslamda yer alan çelişkili noktalara çözüm üretmeye çalışıyorlar. Çok tartışılan ‘DARABE’ kelimesi örneğin, bir katılımcımız bunun vurmak ve dövmek anlamlarına gelmediğini söylüyor ve iddiasını ilk müfessirlerden Ata’ya dayandırarak “ayrılmak-gitmek” manasına geldiğini savunuyordu. Berrin Sönmez’di bu noktaya değinen ve görüşünü savunurken “bunun en büyük delili peygamberin yapmamış olmasıdır” diyor. Yani bin yıllık bir gelenek de olsa kadınlar kendilerine o gelenek içinde beslenebilecek damarlar buluyorlar. Konuşmacılardan Zeynep Uçar’ın “Meryem” simgesine bakışının süreç içerisinde değişmesi de ilginç bir örnek olabilir. Yaygın kanaate göre Meryem, İsa’nın annesi olarak karşısına çıkarken kendi okumaları neticesinde Meryem’in asıl meselesini onlarca erkeğin arasına katılıp orada varlık gösterebilmesi olarak yorumluyor. Kendilerine anlatılanlarla yetinmiyor kadınlar. Bu çok yeni bir şey de değil aslında. İslami Feminizm’in konuşulması Türkiye de daha geç bir zamana tekabül ediyor belki ama Mısır’da, İran’da, Malezya gibi ülkeler de Avrupa’da ‘Musawah’ gibi kadınlardan oluşan din araştırmaları grupları var. Bu yayınların az bir kısmı Türkçeye çevrilmiş olsa da ne yapıp edip okuyarak yollarını kendileri çiziyor Müslüman feministler.

Kadınların feminist olmaları sıklıkla teorilerle beslenen bir durum değil toplumumuzda. Daha çok hayatın içinden gelen ve hayatın öğrettikleriyle şekillenen bir duygudaşlık olarak karşımıza çıkıyor. İslami Feminizm dendiğinde ise alan biraz daha daralmış oluyor. Türkiye de böyle bir çalışma sokakta nasıl bir yankı uyandırır? İnsanlar bu tanıma aşinalar mı?

 Biz uzun sokak röportajları yapmadık, sadece Karaköy ve Kadıköy’de gözlem yapma fırsatımız oldu. Öyle bir şey olmaz diyenler çoğunlukta. Din çok katı kuralları olan bir şey, içinden öyle bir şey çıkamaz diyenler oldu. İslam kadınlara gereken haklarını zaten vermiştir ama uygulanmıyor diye düşünenlerin yanında, İslam da feminizm de kadınlara değer veriyor neden uzlaşamasınlar diye düşünen bir kişiyle konuşmuştuk. Daha geniş çaplı bir veri için araştırma şirketlerinin bir şeyler yapması lazım ancak benim ufak bir çalışmam oldu; belgesel öncesinde başvuru için hazırladığım online forma birkaç soru ekledim. Şu ana kadar 330 kişi başvuru yaptı ve bunların 100’ü kendisini Müslüman feminist olarak tanımlıyor. Bunlar tanımadığım ve belki de belgeselden yeni haberi olan insanlar bu yönüyle de önemli bir veri benim için. Onun haricinde feminizm yükseliyor ve bu olurken insanlar çatır çatır teori okumadan feminist oluyorlar çünkü yaşanılanlar da oraya doğru gidiyor. İlla ki herkesin çılgınlar gibi teori okumasına gerek yok. Yaşadığı coğrafyada olan bitene dahil olmayı; kıyafet kısıtlaması, şiddet, taciz, tecavüz olaylarına karşı mücadele etmeyi feminizm olarak gören herkes feministtir. Kimsenin feminizm anlayışını yargılayamayız. Bu bağlamda son birkaç yılda hem feminizm yükseliyor hem de Müslüman feministler artış gösteriyor diyebiliriz.

Sosyal medyadaki bazı paylaşımlarda Müslüman feminist kadınların aslında Müslüman olmadığı veya bunun bir ‘dış mihraklar’ projesi olduğunu savunan şaşırtıcı tepkiler var. Sen bu dayatmalara biraz da mizahınla karşı duruyorsun. Karşılaştığın en absürt ve uç örnek ne olabilir?

Birisi belgeselin Twitter hesabında bir gönderinin altında Emniyet’i etiketlemişti. Tamam çok alıştık ama hala komik geliyor. Ne diye etiketliyorsun, belgesel çekiyorlar tutuklayın mı diyeceksin? (Gülüşmeler) Twitter’da “Müslüman feminist olmaz” kalıbıyla binlerce tweet var belki “İslami Feminizm”le ilgili bu kadar tweet yoktur. Dış güçler argümanı ise insanların ağzında artık bir sakıza dönüştü. Öyle bir şey olsa kimse fark edemeyecek artık o boyuta ulaştı yani:) Fon aldığımız kurum üzerinden sataşanlar da oluyor ancak kurumun içeriğimizle hiçbir ilgisi yok. Sansür uygulamıyor ve sorumluluk üstlenmiyorlar.

 

Anlaşılan yüklü bir alt yapısı var. Bu alanda bir belgesel çekme fikri nasıl bir birikimin sonucu? Fikir nasıl ortaya çıktı ve süreç beklediğiniz gibi ilerledi mi?

 Türkiye’de Müslümanların sanatla ilgilenmesi maddi imkanlardan dolayı eğer bir kuruma bağlıysa içerikler açısından daha zorlayıcı oluyor. Ya da sanat adına ürettikleri siyasi bir şeye de evrilebiliyor. Ben de uzun süredir kendi mahallemden bir sesin çıkmasını bekledim. Hikayelerinin çok değerli olduğunu düşünüyorum. Ben hikayeler dinlemeyi seviyorum. Bu hikayelerin başka hayatlara dokunabildiğini biliyorum. Bu bağlamda bu tarz gazetecilik yapmayı da seviyorum, insanların hikayelerini diğerlerine ulaştırmayı. Müslüman feministler de çok yakınımda olan insanlardı, hikayelerini kısmen biliyordum. Bu belgeseli çekmek tarihi bir görev gibi geldi bana ve bunun için bir yıl kadar çeşitli fonlara başvurdum. Ardından benim gibi hikaye anlatıcılığı tarzında yapılan gazeteciliği destekleyen Project Zoom ile anlaştık. Bu belgesel benim için de bir ilk olma özelliği taşıyor. Teknik olarak bana çok şey kattı, öte yandan tek tek dinlediğim hikayelerin farklarını ve benzerliklerini bularak onu tek bir hikayeye, İslami Feminizm’in hikayesine dönüştürmüş oldum. Muhakkak dışarıda kalanlar olmuştur ancak genel bir hat çizebilmek için epey uğraştım.

 

Merakla bekliyoruz, emeklerinize sağlık. Peki ilk gösterim ne zaman ve nasıl olacak? Katılım şartları neler?

Ben bir salon gösterimi hayal ediyordum, izlerken insanların yüzlerini de görebilmek isterdim ancak maalesef pandemi şartlarında bu mümkün değil. 12 Aralık’ta bir online gösterimi olacak belgeselimizin. “Hem Müslüman Hem Feminist” belgeselimizin ismi. Bu isimle aradıklarında hem İnstagram’da hem Twitter’da bize ulaşabilirler. Linkler üzerinden Google formu doldurdukları takdirde belgesel gösterimi yaklaştığında kendilerine bir mail gelecektir. Talepler biz sevindiriyor ancak üzülerek belirtmeliyim ki belli bir sayıdan sonra başvurular kabul edilemeyecek.

Hem Müslüman Hem Feminist Belgeseli -Fragman

 

 

 

 

 

guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments