Adını görür görmez “Ahınç” ne demek diye sordum kendime; öyle ya hınca hınç öyle yazılmaz. Yazarı Figen Şakacı olunca, argoyu bunca yoğun, yerinde ve tam kıvamında kullanan bir yazar olunca ilgimi çekti. Kitabın ilk cümlesi, “Kardeşliğin bittiği yerde kan akar, damarda durmaz, illa ki akar”, demek ki bir şeyler değişmiş Şakacı’da… Daha önceki “Bitirgen”, “Pala Hayriye” ile “Hayriye’yi Kim Çaldı” kavgalı ama kanlı romanlar değildi. Acaba neler değişti diye açtım sayfaları…
Yeni Mahalle’ye gidiyoruz Figen Şakacı’nın rehberliğiyle; sıradan bir mahalle aslında, hepimizin içinde yaşadığı… Köprülerin altından çok sular aktığı için çok şey değişmiş. Sahi, öyle olmadı mı, siz öyle düşünmüyor musunuz? Ne mahalle kaldı ne mahalleli. Ne komşuluk kaldı ne dayanışma, hatta dedikodu bile. Adı üstünde “Yeni” bu mahalle. Belki de yeni Türkiye ya da günümüz Türkiye’si. Her şeyin altüst edildiği, güzelliklerin bozulduğu, umudun kalmadığı bir “ülke” artık Yeni Mahalle.
Devlet baskısından önce ebeveyn baskısının yaşandığı dönemlerde çocukların -yaşları ne kadar büyük olursa olsun, hatta evlenip kendileri de çoluk çocuğa karışmış olsalar da- her şeyine karışılırdı. İtiraz etmek mümkün müydü? Pek değildi. Yapabilecek bir şey vardı: Mahalleyi mesken tutmak. “HınçAhınç”ta, Şakacı, üç arkadaşı alıyor odağına ve ebeveyn baskısından öğretmen, komutan, patron baskısına kadar her türüne tepki duymalarını işliyor. Siz olsanız, siz de aynı şekilde tepki gösterir, basar tekmeyi ortada duran masaya, sandalyeyi devirip çıkar giderdiniz.
…gitmez miydiniz? Gitmeyenler, sessiz çoğunluk olarak durduğu yerde duruyor ve baba baskısından öğretmen, komutan, patron ve devlet baskısına kadar hepsinin altında eziliyor. Figen Şakacı günümüzü, günümüzde yaşananları ve yaşayanları anlatıyor.
Müthiş betimlemelerle…
Açıkça söylemek gerekir ki, Figen Şakacı iyi bir gözlemci. Güçlü hafızasıyla ne gördüğünü unutuyor ne duyduğunu. Gözlemciliğini, “Şehir bir tıkalı lavabo gibi dışarıdan gelen her şeyi hacmine aldırmadan içine alıyor, cürufunu üstüne başına akıtarak sabahı bekliyordu” ile (o kadar çok örnek var ki kitapta, baştan aşağı dolu) kanıtlıyor. Dikkat çekici bir şey de betimlemelerinde tekrara düşmemesi… gerek mahallelinin ve karakterlerinin konuşmalarıyla gerekse yazarın dışarıdan bakan anlatımlarında müthiş bir özen var. “Yeni Mahalle”yi, yıllarca sokaklarından geçmiş, çeşme başında dedikodulara ve ergen buluşmalarına katılmışçasına tanıyorsunuz.
Bir diğer özelliği de argo. Argo kullanımı yerinde, dozunda ve kıvamında kullanılırsa alabildiğine keyifli okuma sunuyor. Adlı adınca sövmeler bile şirin geliyor insana. Can Yücel’in o çok alkışlanan, “iihi” diye hayretler içinde bıraktıran küfürleri gibi, belki daha da iyisi… Dışarıda durarak bu kadar rahat argo kullanılamaz. Şakacı içlerine girmiş o karakterlerin yaşadığı evrenin, onlarla birlikte sabahlamış besbelli mukavvalar üstünde yarı uyuyarak, sigara üstüne sigara içmiş sesi çatallaşıncaya dek birbiri peşi sıra.
Sevginin saygının beş para etmediği…
Argonun yararı, bu kitap için, betimlemeleri desteklemesidir demenin hiçbir sakıncası yok. Sokakta karşılaştığınız herkes nasılsa öyle “Yeni Mahalle”nin insanları. Ağız dolusu gülebildikleri gibi ağız dolusu küfrediyorlar da; sanki hiçbirimiz etmiyoruz… “HınçAhınç”ın üç ana karakteri, Demâr, Arif ve Serde. Hem bir aradalar hem de bir arada olamıyorlar. Hem seviyorlar birbirlerini hem de nefretleri dorukta. Birine bir şey olsa hemen yanında bitiyor diğerleri, kavgaysa kavga, umutsa umut… “Devir sevginin saygının beş para etmediği devir”se de, “arkadaşlık öldü mü abiler!”
Hırsla hınç arasındaki makas kapanabilir mi, bilemem. Bildiğim, gerçekten sımsıcak dili, inanılmaz güzel betimlemeleri ve güçlü kurgusuyla iyi bir roman okuyacağınız… Öyle ki, günlerce dilinizden düşmeyecek “HıçAhınç”taki tanımlamalar, konuşmalar, küfürler. Olsun nasıl olsa küfürle başlıyoruz güne zaten, ek gelmesinde hiçbir beis yok!
HınçAhınç
Figen Şakacı
Roman
İletişim Yayınları, 2024, 145 s.