Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Adnan Özyalçıner, Ekonomi Gazetesi Kitap Eki (Faruk Şüyün’ün 30 yılı aşkın sürdüregeldiği özgün ve bir o kadar da değerli) ödül töreninde, “Yazar yaşadıklarının tanığı olmalıdır. Doğrudur. Peki, yaşadıklarımınız tanığı olmak nedir? Bir mahkeme yazıcısının yazacağı sıradan bir tutanak değildir elbet. Yaşadıklarımızın tanığı olmak, yaşananların, tanık olunanların karşısında tavır almaktır. Yalnız tanıklık yetmez. Ben yaşadıklarımı yazdım. Yaşananlarla birlikte bize yaşatılanları yazdım. Bir bakıma bize dayatılanları da dense yeridir” dedi.
Tanıklıklar önemli, dayatılanların bir daha yaşanmaması olduğu kadar bir daha dayatılmamasını da içeriyor. Elimde iki kitap vardı. Biri doğrudan yazarın tanıklığı, diğeri geride kalanların tanıklığı… İkisi de önemli, ikisi de gerekli.
…divana kalmasın!
“Hoşça Kal Abla” da, Algül Umutlu, 80’li yıllarda bıçak sırtında yürüyen devrim ve sosyalizm mücadelesinde öne çıkan devrimcilerin aklını, direnişini, vicdanını temsil eden Hasan Hakkı Erdoğan’ı öyküleştirerek anlatmış.
Nuri Kemal Demirel, 70’li yıllardan başlayarak antifaşist mücadelede yaşadıklarını “Cesur Çocuklardık” ile anlatıyor.
Her ne kadar “divana kalmasın” desek de 12 Eylül faşist cuntasının yaptıkları, yaşattıkları divana kaldı ne yazık ki! Siyasal iktidarlar, “hesap soracağız” dediler ama yükü yine devrimcilerin sırtına yıktı. Bırakın genel insan haklarını, Anayasa bile ayaklar altına alındığı için öldürülen arkadaşlarımızın haklarını soramıyoruz, sorgulayamıyoruz. Gerek Nuri Kemal Demirel gerekse Hasan Hakkı Erdoğan faşist saldırılara, devletin baskılarına, işkencelerine direnirken iğneyi değil ama çuvaldızı kendimize batırmalıyız, galiba sorun bizde.
Konuşmayınca susturuldu…
Hasan Hakkı Erdoğan, TKP/ML Partizan grubunun liderlerindendi. 12 Eylül öncesinde neler yaptığı, neler yaşadığı değil, sonrasında, ama özellikle işkence ile öldürülmesi üzerinden kurulmuş roman. Belgesel, sözlü tarih demek daha doğru sanki. Tanıklıklar üzerinden yürüyor ve konuşmadığı için susturulduğu anlatılıyor. Adnan Özyalçıner’in vurguladığı gibi “yaşadıklarımızın tanığı olmak, dayatılanların karşısında tavır almaktır”, öyleyse bu acı okuru hüzne boğmak değil daha da bilemelidir.
Mahkeme de taraflı polis gibi…
Artvinli, Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde Harita Mühendisliği okurken “ülkücü”lükten “devrimci”liğe terfi eden Nuri Kemal Demirel, okulun sınıflarında, yurtlarında, kantininde faşistlerle nasıl kora kor kavga ettiklerini, bununla çevrelerine nasıl bir ilham verdiklerini anlatıyor. Mete Vural ile Kahraman Ezber’in polis destekli faşistler tarafından öldürülmesi sonrası iki arkadaşın annesinin kendisini nasıl sahiplendiğini, çocuklarının yerine koyduğunu okuduğunuzda herkesin gözü yaşaracaktır, benim de olduğu gibi.
Güzelleme…
“Hoşça Kal Abla” deyip evinden çıkan, ama bir daha dönemeyen Hasan Hakkı Erdoğan ile “Cesur Çocuklardık” tanımlamasıyla yaşadıklarını anlatan Nuri Kemal Demirel, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, ekolojik koşulların tahlilini yapmıyor. İşkencede susturulan Hasan Hakkı Erdoğan, öldürüldüğü için onun üzerinden anlatılanların yaygın anlatımı zor (ama bu arada, gerçekten etkili ve akıcı bir dille anlatılıyor). Nuri Kemal Demirel ise (çocukluğundan başlayarak 12 Eylül zindanlarındaki işkencelere kadar hemen her adımı anlatsa da) yaşadıklarının tanıklığını aktarıyor.
Her iki kitapta da “güzelleme” öne çıkıyor. Evet, en güzel çocuklardık, en cesur, en güvenilir, en duygusal, en direngen ama coşkumuzu, heyecanımızı, hedefimizi, aşkımızı anlatamadık. Neden, niye, nasıl oldu da böyle bir duruma düştük. Yaşayanların anlatısı bittikten (kolayca bitmeyecektir, çünkü o süreci yaşayan herkes az ya da çok etkilendi) sonra okuyanlar yorumlarken bu nedene, niyeye, nasıla eğilecektir. En azından umudumuz bu.
Cesur Çocuklardık
Nuri Kemal Demirel
Anılar
İtalik Kitapları, Mayıs 2023, 370.
Hoşça Kal Abla
Algül Umutlu
Tanıklık
El Kitaplığı, Ekim 2024, 256s
Ülkenin gerçekleri ile mücadale eden devrimci onurlu insanlara bin selam olsun çok güzel bir kalem