Bu kritik dönemde, başka bir dünya talep eden ve bunun için mücadele edenler, “iletişim virüsü” demagojilerden de arınmak zorunda. Korona virüsünü yenmekten daha az önemli değil bu. Hayattan kopmadan, hayata dört bir yanından asılarak, polemik tarzında olanlar da içinde, düzeyli ve yararlı tartışmalar yürütmeliyiz. Dönem açısından bu çok can alıcı.
HÜSEYİN A. ŞİMŞEK
Viyana – Bu yazıda, üç ifade etme yol veya yönteminden söz edeceğim. Bilinen bir şeyleri, hem biraz farklı bir açıdan hem de birbirleriyle ayrılıkları ve bağlantıları içinde irdeleyeceğim: Demagoji, polemik ve tartışma!
Yunanca’daki “demos” ve “ago/agosos” sözcüklerinden türetilen “demagoji”, kök anlam olarak “halk avcılığı” şeklinde çevrilir Türkçe’ye. “Ago” sözcük kökü, “kendine çekmek” anlamındadır. “Agosos” ise “liderlik yapmak”. Birleşik bir sözcük halini aldığında, açıklaması “halkı kendine çekmek” ya da “halkı liderliği altında toplamak” olsa da yeni bir sözcük kabul edilerek “halk avcılığı” şeklinde bir deyim halini de alır Türkçe’de. Demagojiye başvuranlara da bilindiği gibi “demagog” deniliyor.
Peki, demagojiyi ve bu aracı/yöntemi kullanan demagogları neden olumsuzlarız? Halkı kendine çekmenin, kendi liderliği altında toplamanın neresi kötü?
Sorun, halkı kendine çekme ya da kendi liderliği altında toplamada değil, bunun neden ve nasıl yapıldığındadır. Nasıl yapıldığından başlayalım. Demagog, hedeflediği topluluğun beklentilerini, isteklerini, ön yargılarını, korkular başta olmak üzere türlütevür duygularını birer araca dönüştürür. Bütün bu hasletleri bazen kamçılar, bazen provake eder, bazen okşar, bazen abartır. Böylelikle, yanılgılar ve çarpıtmalar yumağından bir hale oluşturur; ilgili kitleyi, avucunun içine alır, hem “sürü”ye hem de hasımlarına karşı ölümcül bir silaha dönüştürür. Nasıl yapıldığını açıklarken, neden yapıldığını da açıklamış olduk. Bir cümleyle: demagojiye başvurulmasının nedeni, hedef kitleyi kendi çıkarına kullanmak ve sömürmektir.
Tarih dindarların da, milliyetçilerin de, sağcıların da, solcuların da demagoji üretim tezgahı gibi çalışmış sayısızca demagogunu görmüş, görmeye de devam etmektedir.
Gelelim, polemik tarzı ifade edişe. “Polemik” de Yunanca’dan gelen bir sözcük; “savaş”, “kavga” anlamını taşıyan “polemikos”dan türetilmiştir. Demagojide olduğu gibi, her türlü konu üzerinde polemik yapılabilir: Siyasal, ideolojik, bilimsel, edebi vs. Tartışma kültürünün oldukça riskli, sivri, sert, saldırgan, kırıcı parçası şeklinde de tanımlanagelen polemik için, “kalem kavgası”, “ağız kavgası” ifadeleri de kullanılır Türkçe’de ve elbette diğer dillerde.
Ama polemik, demagoji gibi tamamen ya da her durumda olumsuzlanacak bir yol ve yöntem değil. Platon’un “Cumhuriyet” adlı eserinde “Polemarchus” isimli bir karakter vardır. Söz konusu eserde polemik, etik tartışmalara götüren bir araç olarak tanımlanır. Kullanımı, faydalı sayılan bir ifade tarzı muamelesi görür. Bu manadaki polemiğe girmek, tartışmanın bir nevi “sert” (“saldırgan”) tarzı sayılır. Bu ifade tarzıyla ilgili kaynakların önemli bir kısmına göre, onu klasik tartışma tarzından ayıran bir başka özelliği ise, polemikte “öznellik”in ağır basmasıdır.
(“Polemiğe kaçmak” deyimini, yan bir anlam olarak anmak gerekir. Konudan uzaklaşıp, çareyi dalaşma, sataşmada arama yöntemi anlamındadır. Bu haliyle, tartışmadan uzaklaşıp demagojiye yakınlaşır ve olumsuz bir eylemdir.)
Oysa diyerek, “tartışma” yol ve yöntemine geçecek olursak: Tartışma, birbirine karşıt ya da belli oranlarda birbirinden farklılaşan düşüncelerin karşılıklı savunulması yöntemidir. Bu anlatım biçiminde amaç, tarafların ya da karşıtların kendi düşüncelerini, fikirlerini kanıtlamalarıdır. İfade edilenlerin, olabildiğince nesnel bir tutumla olgulara, verilere dayandırılması gerekli görülür. Polemik tarzındaki “öznellik”, klasik tartışmada başvuran tarafın zayıflığı olarak kabul edilir.
Riskli, sivri, sert, saldırgan, kırıcı parçası polemik de dahil, tartışma eylemi/faaliyeti taraflara yeni veya taze bilgiler verme, farklı fikirlerle tanışma olanağı sunabilir. Yeni ufuklar açabilir, tarafların gözünden kaçan eksik ve yanlışlarına parmak basabilir, bir boşluklarını işaret edip görünür kılabilir. Aynı fikirde olmayan taraflar, birbirlerini heyecanlandırabilir, motive edebilir, birçok açıdan besleyebilir. Tabii ki böyle olması kaçınılmaz değil, tarafların özelliklerine bağlı. Bilgi edinerek fikir yürüten, aynı konuda farklı yaklaşımı zenginlik sayan, kendi fikirlerinin doğruluğunu sınamaktan korkmayan insanlar olmak gerek.
Tam 33 yıldır, meslek olarak gazetecilik yapıyorum. İlk kitabım da 1987’de yayımlanmıştı. Yani, yazarlığım da aynı zaman dilimini kapsıyor. Bugüne kadar, çeşitli vesilelerle bana karşı çok ağır, pek keskin, “en karşı”dan yazanlardan genellikle şikayetçi olmadım. Ancak, aşağıda sıralayacaklarımdan birçoğunu da zamana yayılan sayısız deneyimler sayesinde edindim. Benim eksik bırakma, hata yapma hakkım ne kadar meşru ise, başkalarının (bana göre) beni yanlış anlama, bana katılmama hakları da en az o kadar meşrudur, saygındır, değerlidir. Karşı tarafın doğrularını veya haklı yanlarını görmezden gelmek, kendini “silahsızlandırma”nın başka bir biçimidir. “Düşmana inat” diyerek, kendinin ya da kendi cenahının “eğri”lerini her daim “doğru” göstermenin ikizidir bu.
Eleştiri oklarını savurup duranın, eleştiriden muaf tutulmayı beklemesi, bir erdemsizlik halidir. Erdemi, yalvaçların elinden kurtarmak için yollara dökülenler olarak hem de! Başkalarına da kulak vermeyi, kendimizi dinleyişimiz kadar önemsemek zorundayız oysa. Felaket, sürekli hata yapmak değil, hep aynı hatalarda takılıp kalmaktır. Doğru ile yanlış, çoğu zaman hem sarmaş dolaştır, hem de yaşıttır. Ne biri, ne de ötekisi somut koşullardan ve zamandan bağımsızdır. Bugüne kadar yaptığım yanlışların haddi hesabı yok. Eksikliklerim oranında, bir dizi yönden eksile eksile geldim bu yaşa. Varsa ortada bir başarı, yenilgilerimin tadını da içerir.
Değişmeyen tek şey, şu her tarafından dökülen ama bir şekilde ayakta kalmayı da sürdüren dünya kapitalist sisteminden başka, farklı bir sistemin gerekli olduğu ideali ve hedefidir. Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünya mümkün. İnsanlığın bütün zamanlarına meydan okuyan bir gerçektir bu. Bu gerçekle hemhal olmak çok da rahatsız edicidir. Mesela, bir müminin “cennet ideali”ne benzemez. Sivri ucunu, benimseyenlerinin etinde hissettiren bir gerçek!
Ol sebepledir ki özellikle de içinden geçtiğimiz bu kritik dönemde, başka bir dünya talep eden ve bunun için mücadele edenler olarak, “iletişim virüsü” demagojilerden de arınmak zorundayız. Korona virüsünü yenmekten daha az önemli değil bu. Hayattan kopmadan, hayata dört bir yanından asılarak, polemik tarzında olanlar da içinde, düzeyli ve yararlı tartışmalar yürütmeliyiz. Dönem açısından bu çok can alıcı. Bilgi, beceri edinme zahmetine girmeden; spekülasyonlar üretip, demagoji yarışına girmekle, kapitalizme en küçük bir fiske bile vurulamaz. Kendi içimize doğru, kendi aramızda ise en traji-komik “iletişim cinayetleri”nin yenileri için numune toplar dururuz sadece.
………………………………
Kaynaklar:
– Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitapevi, sa. 59
– https://tr.wikipedia.org/wiki/Demagoji
– Türk Dil Kurumu Sözlüğü
huseyin.simsek@gmx.at