C.Şan
İlhan Hocam merhaba söyleşi yapma teklifini kabul ettiğiniz için teşekkürler. Direkt konuya girelim. Kitabınızda “Tarih aktarımı zordur” diye bir başlangıç söz var. Ayrıca hacmi yüksek bir kitap; mahkeme tutanakları/ dönemin yaşayan tanıkları ile yapılan söyleşiler/gazete manşetleri/fotoğraflar ve diğer dökümanlar mevcut. Kısacası tarihsel bir dönem ele alınmış. Nasıl bir yol ve yöntem izlediniz? Ayrıca kitap 2. baskısını da yapmış. Kitabın oluşum sürecini sizden dinlemek isterim.
İ.Şimşek
Hüseyin Cevahir bizim için 68 kuşağının Önder kadrolarından biri olara özellikle bilinmesi gereken bir öznedir. O nedenle Mahir Çayan tanınır, İbrahim kapakkaya tanınır/ bilinir. Yazıları ve pratikleri ile o yılların 68’in çok fırtınalı döneminde edebiyat ve sanatla uğraşan, hem devrimcilik yapan ve bir santim bile geri adım atmayan bir önemli kişiliktir Cevahir.
Dolayısıyla biz Hüseyin Cevahir’i anlatırken 68 kuşağını ve o dönemi anlatmayı hedefledik, aslında tam olarak bir otobiyografi yazmadık. Daha doğrusu böylesi bir anlatım biçimini de doğru bulmuyoruz. Çünkü objektif olamama tehlikesi beliriyor. Yani tarihe mal olmuş kişilerin, tarihin akışına etki etmiş kişilerin özel yaşantılarıyla, günlük yaşamlarıyla anlatılması bir tarih anlatımı değildir. Öznelliğe düşülmüş olunur.
C.Şan
Yine kitabın girişinde “Yol cümleden uludur” diye bir giriş var. Hüseyin Cevahir ve Dersim… Ne dersiniz?
İ.Şimşek
Her şeyden önce her insan kişiliğini çocukluğundan alır, bu bilimsel bir gerçektir. Değişmez huylarımız aslında ilk on yılda oluşup bitiverir, sonrası eklediklerimizdir. Aslında bundan sonrası bilgilenme sürecidir. Dolayısıyla böylesi çok güzel bir kültürün içinde büyümüş, “ yol cümleden uludur” sözünün içinden gelmiştir. Kültürel damarlarında hep insancıl, doğayı seven, insanlığı seven onlar için çaba sarf eden, fedakarlığı barındıran bir kişilik var. Zaten bunu gördük, dönemin tanıklarıyla yaptığımız görüşmelerde.
Mesela Masuh Mitap aktardı. “Ağırlığı olan arkadaşlarımızdandı” ve şunu ekledi ‘’alçak gönüllü sabırlı ve iletişimi güçlü bir arkadaşımızdı’’. Yani bir Önder kadroda bulunması gereken tüm özel nitelikler onda mevcut. Tabiki bir bölümünü çocukluğundan, ailesinden ve o kültürden alıp getirmiştir. Diğer bölümleri ise kendisi eklemiştir.
C.Şan
İstanbul Çapa Tıp Fakültesinden Ankara Siyasal bilgilere geçişi var. Bir görev bilinci gibi…?
İ.Şimşek
O yıllarda devrimci siyasetin kalbi Ankara’da atıyordu TİP’den (Türkiye işçi Partisi) kopuşun başladığı yerdir Ankara. Ayrıca Ankara birçok siyasal bölünmelerle yer yer yeni oluşumların ortaya çıkışıdır ve Hüseyin Cevahir de bu sürecin dışında kalmamak adına (o dönem rahatlıkla tıp fakültesini kazanmış gitmiş bir öğrenci) tekrar sınava girip Ankara’ya gidiyor ve orada hemen yoldaşları ile buluşuyor. Çok kısa bir süre içerisinde Hüseyin Cevahir Dev Genç içinde yükseliyor, tanınan birisi haline geliyor. Yaptığımız röportajlarda da H.Cevahir ve Sabahattin Kurt teorik birikimleri yüksek kişilerdi olarak aktarıldı.
C.Şan
Yüksek bir bilinç var…?
İ. Şimşek
Evet yüksek bir bilinç var. Ne yaptığının farkında. Mahir’in yazılarının birçoğunda da görüşlerinin olduğunu yani Mahir’in o ve diğer kadrolarla birçok konuda görüş alışverişinde bulunduğunu biliyoruz. Örnek vermek gerekirse; İlhami Aras futbol oynadıklarında yoldaşlarına kızdığını aktarmıştı. ” Kaptan çok işim var, tembellik etmeyin, şu yazıların tasnifine yetişemiyorum” dermiş. Burada Mahir’in tek adam olmadığı, arkadaşlarının görüşlerini önemsediği onlardan beslendiği ortada. Mesela yine ilham Aras diyor ki (Kitaptan bölüm okur) ‘’Biz Dev-Genç’de iken Hüseyin Cevahir ile ülkeyi dolaştığımızda Dev-Genç’in halktaki etkisini gördük. Dev-Genç yönetimini alalım mı? Almayalım mı? tartışması başlamıştı. Oysa Mahir tek başına yetiyordu gerek teorik birikim gerekse pratiği ile sürece yön verebiliyordu ama bu tartışmayı Mahir ortaya atmıştı. O silahlı mücadeleyi bir an önce başlatmak istiyordu. Fakat gittiğimiz her yerde ilişkiler Dev-Genç üzerinden gelişiyordu. İtibarımız Dev-Gençlikten geliyordu. Cevahir’in ısrarı sonucu Dev- Genç’i almaya karar verdik’’
C.Şan
Fikir kulüpleri ile başlayan bir süreç sanırım daha elit bir durum var gibi…?
İ.Şimşek
Aslında dünyada olduğu gibi bilgi burjuvazinin elinde. İşçi sınıfı ve emekçilerde eğitimlerinden kaynaklı olarak bilgi düzeyi daha düşüktür. Dolayısıyla sınıf bilinci ve bilginin taşınması vurgusu da buradan gelir aslında. Bu nedenle Türkiye’de 68 kuşağı bir aydınlanma ve siyasallaşma yaşıyor. Tabii ki dünyadaki gelişmelerin de etkisi var. Vietnam Savaşı var, ayağa kalkan gençlik var. Onları iten dış etkenler var, ayrıca sisteme itiraz ederek ve bu itirazla da yetinmeyerek yeni bir ülke tasarlayarak yola çıktılar. Bizim 68 buna sebeple biraz daha farklıdır.
C.Şan
Kitapta anlatılan Hüseyin Cevahirin edebiyatçı bir kişiliği de var. “Fazıl Hüsnü Dağlarca” analizi var. Birçok edebi akımı da incelemiş. Dönemine göre nasıl analizler bunlar?
İ.Şimşek
İlk okuduğum eski bir metindir, “Cevahir’den kalan” diye. Onun makale ve metinlerini incelediğimde şok olmuştum. Kısacık ömründe hem bu kadar yoğun bir siyasal yaşam, üniversite yaşamı ve hem de bunların yanı sıra vakit bulup edebiyatla ilgilenmesi edebiyat eleştirisi ve analizler yapması, öykü eleştirisi yapması, politik yazılar yazıyor olması beni çok şaşırtmıştı. Çok etkileyici buldum. Bu sadece yaşının genç oluşu ve zamanının darlığı değil. Etkileyici oluşu şurada; bu yazıları bugün hiç isim koymadan bir dergide yayınlarsanız, ‘’çok kaliteli bir edebiyat eleştirisi olmuş’’ derler. Çok arı bir dil, güçlü bir anlatım, dil bilgisi kurallarına uygun davranılmış, hiçbiri bizim gözümüzden kaçmadı. Muhteşem. Şu anki edebiyat eleştirmenlerinin yanına bir de Cevahir’in yazılarını koysak… Tabiki bunu fark edenler olmuş.edebiyat eleştirmenleri içinden. Cevizlidere’de öykü çözümlemesi var, bu bir edebiyat eleştirisidir. Bunun üzerine yazılar yazılmıştır Türkiye edebiyatçıları tarafından.
C.Şan
Kitabınızda Hüseyin Cevahiri salt bir etnik ve bir inanca sığdırmak ona haksızlık olur demişsiniz. Neden?
İ.Şimşek
Önsözde de bunu belirttik. Bu bir ihtiyaçtan kaynaklı. Çünkü günümüzde tarihsel kişilikleri anlatan kitaplar var, tarih anlatımları var. Hepsinde bu bir öznelleşmedir, konuyu bir yönüyle ele alıp diğer yanını görmeme gibi bir dengesizlik söz konusu. Bu durum anlatılan kişiye de haksızlıktır. Şimdi şöyle bir örnek vermek isterim. Dostoyevski tanınmış bir edebiyatçıdır, hatta ona psikiyatrist diyenler de vardır. Şimdi onu evinde çalışan yardımcısına sorsanız, sümüğünü koluna süren, asık suratlı bir adam diye de anlatabilir. Bu nedenle onu yarında çalışan yardımcısından değil, eserlerinden tanımak gerekir. Dolayısıyla o yaşamın akışı sırasında gençlik şöyle yaptı yok böyle yaptı değil… Bu bir tarih anlatımı değil de bir kronoloji anlatımına dönüşür. Biz tarihe mal olduğu için Cevahir’i bulunduğu dönem içerisinde anlatmaya ve anlamlı kılmaya çalıştık. Şöyle düşünelim; Hüseyin Cevahir’in bir özne olarak politik yaşamın içine girdiği dönemde dünya nasıldı, neler yaşanıyordu? O dünyanın Türkiye’si nasıl bir Türkiye idi? O Türkiye’nin içinde sol genel olarak neydi, nasıldı? TİP’den kopuşlar ve onun içinden çıkan fraksiyonlar nelerdi? O fraksiyonlar içinde Hüseyin Cevahir neredeydi? Bu biçimde anlatmaya çalıştık, bilimsel yaklaşım böyle olmalıdır diye düşünüyorum. Farkına vardıysanız o günün ülkedeki oy dağılımının istatistiklerini bile kitaba koyduk.
C.Şan
Bilimsel bir yöntem şart mı demek istiyorsunuz?
İ.Şimşek
Evet. Bunu şunun için yaptık. Cevahir’i doğru anlayıp değerlendirmek, yaşadığı nesnel koşulları da bilmekten geçiyor Şimdi bugünden bakarak onların eylem çizgisine eleştirel bakılabilinir. Kimileri de kitlelerden çok kopuk olduklarını da diyebilir. Zaten bu yönde eleştiriler de oldu. Efendim işçi sınıfına dayanmıyorlardı falan… Şimdi kitabı objektif okuyan bir kişi şunu görecektir aslında, hiç de öyle bir niyetleri yok. İşçi sınıfına dayanmaya, kitlelerin içine girmeye çalışıyorlar. Bunun örnekleri var. İki örnek vereyim; Hüseyin Cevahir’in Area Rafinerisinde örgütleme çalışması var. Bu bir tercihti. Çünkü çalışanların büyük bölümü Dersimliymiş Çabuk iletişim kuran, güler yüzlü bir insan oluşu çok etkili. Bir de hemşehricilik işe yarar diye düşünmüşler. Yanında bir ekiple işçi faaliyeti yürütmüş. Yine Nasuh Mithat’ın anlatımıyla 1970 yılında ilk köylü mitinginin örgütlenmesi olayının içinde çalışmış kişilerden biridir Hüseyin Cevahir. Mitingin nasıl yapıldığını sordum. Yine çok ilginç; Nasuh Mithat dedi ki: ’’Devlet İstatistik Kurumunun raporlarını inceledik, Türkiye’nin en yoksul yerini tespit ettik. Giresun’un Bulacak Beldesi’ne gittik, fındıkta ağır sömürü var, halk perişan, gittik köy köy dolaştık. Hüseyin Cevahir’in aranması çıkınca onu Fatsa’ya gönderdik, yerine başka arkadaşlar geldi ve ilk kez köylü mitingi yaptık. Kaymakamlık engellemeye çalıştı, halkı Karadeniz sahil yolunu kapatmaya yönlendirdik ve böylelikle de ilk kez hem bölge halkı sesini duyurmuş oldu hem de böylesi bir çalışma yapılmış oldu’’. Bu iki örneği şunun için verdim. Hem sınıfa dayanmak istiyorlardı hem de kitleselleşmek istiyorlardı. Kısaca hayatın gereği neyse o dönem onu yapmaya çalışmışlar. Kimileri yok efendim işçi sınıfına gitmemişler, yok şöyle yapmamışlar diye eleştirir… Zaten Necmettin Giritlioğlu gibi yanlarında birçok kişi işçiydi. İşçi ve emekçilerle birlikte olmaya çalışmışlar. En fazla şu söylenebilir; zaman onlar için yetmemiş denilebilir. Politik hatlarında bunlar var; öğrenci sorunları, kadın sorunu gibi birçok probleme dönük adım atma, ilkler açısından çığır açma gibi yanları var. Bunun tersini söylemek haksızlık olur.
C.Şan
Fakat kitapta tartışmalara açık konu ve durumlar da var. Aşırı sol ve radikal bir çizgileri vardı gibi… Bu duruma dair eleştiriler aldınız mı?
İ.Şimşek
Daha önce belirttiğim gibi kitlelerden kopuk, fukoculuk, radikallik gibi v.b. gibi eleştiriler var. Fakat şöyle düşünelim; tarihi incelerken bugünün koşullarına bakarak birçok şeyi çocukça da görebiliriz, aşırı da bulabiliriz, yetersiz de bulabiliriz. Ancak onların bulundukları tarihsel dönem itibariyle TİP’in parlemanterist çizgisini reddediyorsun. Sosyalist Devrim, Milli Demokratik Devrim tartışmaları oluyor, sonra buradan bölünmeler oluşuyor, kendi içinde tekrar saflaşmalar ve görüş ayrılıkları oluyor ve bir Öncü Savaşı silahlı mücadele stratejisi ile hareket etme kararı veriliyor… Kısacası zaten önlerinde başka örnek de yoktu, dünya deneyimleri haricinde başka bir örnek yok örgütlenmelerinde ya da eylem çizgilerini hayata geçirirken de. Evet aslında insana keşke dedirtecek şeyler mevcut. Tabii ki bugünden bakınca bu öyle gözükür ama o toz bulutu içinde yaşarken kimin serinkanlılığı daha çok işe yarıyor? kim daha iyi görebiliyor önünü? bunları bilebilmek için o toz bulutu içine girmek gerekir. Bugünden baktığımızda evet öyle. Ben en azından eleştirilerde insafsız olunmaması için konunun bu yönünü önemsiyorum. Dönemin ruhu bu. Deniz, İbrahim gibi birçok devrimci var. Mesela Sinan Cemgil Nurhak’ da öldürülmelerine bugünden bakarsan gerilla acemiciliği de diyebilirsin ama konunun konuşulacak yanı bunlar değil bence.
C.Şan
Evet kitapta anlatılan bir 12 Mart askeri cuntası var ve onlar da zaten çok sert, sanırım karşılıklı bir sertleşme durumu var.
İ.Şimşek
Her tarafta aranmaları söz konusu. Sürekli adres değiştiriyorlar. Tutuklanmalar var, Denizleri yakalanmış, bir şey yapmaları gerekiyor. Dolayısıyla karşılarında 12 Mart cuntası var. Hani futboldaki gibi sert oynayan rakibi ancak sertlikle durdurabilirsin ya da oynaman gerekir. Bu da böylesi bir şey, mesela Denizlerin idamı gündeme gelmiş, karşılığında Elromu kaçıralım, şunu yapalım, bunu yapalım gibi tartışmalar yapıyorlar. Bugünden baktığımızda ‘’12 Mart cuntası olmuş, bir miktar geriye çekilebilirlerdi/kadrolarını koruyabilirlerdi?’’ denilebilir ama o dönemde ben yaşamadım, açıkçası yaşasaydım bu açıklama gelir miydi aklıma? hangisini seçerdim? Sonrasında konuştuğum dönemin tanıkları ve muhatapları ve bazıları (bunları kitaba koymadık) ‘’Ama ben olsaydım haberim olsaydı kızıldere’ye Mahir’i göndermez ben kendim giderdim, ikna etmeye çalışırdım, onu saklamaya çalışırdım’’ gibi söylemlerde bulundu, bugünden olaya bakarak.
C.Şan
Kitapta Hüseyin Cevahir’in yaşamından dönemi görüyoruz. Aslında Hüseyin Cevahir’in gözümnen Mahir’i de görüyoruz. Biraz da Mahiri konuşalım, çünkü çok ilginç, oldukça medyatikler. Yayınladığınız gazete küpürlerinde hep sürmanşetler.
İ.Şimşek
İşin medyatik kısmı şöyle; o yılları düşünürsek kitle iletişim aracı olarak radyo ve gazeteler var. Şimdiki gibi internet çağı değil, cep telefonu ve televizyon yok, radyo var. Dolayısıyla ülkeyi sarsacak eylemler direkt onları medyatik yapıyor ve onları tanınır hale getiriyor, bu da onların işlerini güçleştiren bir şey. Mahir Çayan bir teorisyen, açık konuşmak gerekirse Türkiye siyasi tarihinde özgün bir strateji yazmıştır, benimsersiniz ya da benimsemezsiniz ama kendisi bir stratejistir. Hüseyin Cevahir ise Mahir’in yanında geri kalmayacak kadar birikimlidir. Bütün yazıları okuyup tartışıyorlar, birlikte yol yürüyorlar. Hatta Çayan’nın Kesintisiz 1, Kesintisiz 2-3 diye metinleri vardır. Dikkatli bir okuyucu şunu görür, Kesintisiz 1 çok oturmuş bir metindir, doyurucudur. Ancak iki ve üç bir şablon gibidir, altı henüz tam doldurulmamış, detaylandırılmamış ve bir taslak biçimindedir. Ben bunu tanıklara sordum ‘’iyi fark etmişsiniz’’ dediler. O zaman darlığında herkesin görüşünü alarak yol almaya çalışıyorlar, orada teorik olarak katkılar var. Hem de pratik faaliyetlerde de belirleyici bir kolektif akıl unsuru da var.
C.Şan
Kitapta Mahir Çayan’ın orijinal şiirleri de var. Hücrede yazdıkları…?
İ.şimşek
Şöyle Cevahir’den sonra hapishanede ‘’Ada’’lı şiirini yazıyor ve ‘’Cevahir’i kalbime gömüp giderim’’… Çok yakınlar birbirlerini çok seviyorlar, bunu Mahir’in şiirlerinde görüyoruz. Hüseyin’den sonra nasıl hüzünlendiğini… Dolayısıyla Hüseyin’in gözünden Mahir’e bakmayı beceremem ama ben dışarıdan baktığımda bir öbek insanın içinden biraz daha yakın, biraz daha sıkı fıkı, birbirini besleyen iki Önder kadro görüyorum. İkisi de birbirini çok besliyor ve o dönemin kadrolarında bu var mesela. Mahir’in Dev Genç kongresinde iki gün süren konuşması var. O dönem sözü bitinceye kadar söz hakkı var ve Mahir çok iyi bir hatip, birikimli. Karşısında Mehmet Ali Aybar, Behice Boran gibi Saldın Eren gibi, mihri Belli gibi Hocalar var ve bunların karşısında ideolojik mücadele yürütüyor bu az buz bir şey değil.
C.Şan
Kitapta Hüseyin Cevahir’in “Doğu Anadolu Bölgesi Raporu” var. Saha çalışması yapmış, bölgenin sosyo-ekonomik durumunu, bölge insanlarının sosyolojik yapısını ve direk insan manzaralarını anlatmış ve dönemine göre kapsamlı bir çalışma olmuş ne dersiniz?
İ.Şimşek
O yıllarda bölge insanının meselesine kafa yormuşlar, meseleyi nasıl algılamalıyız? nasıl çözmeliyiz? biçiminde değerlendirmeler yapmışlar. Ancak bir şeyi aktarmak isterim. Bu Doğu Anadolu Raporu başlıklı yazı geldikten sonra Mahir’in yaklaşık 40 sayfa, bölgenin sorunlarına dair bir yazı çalışmasının olduğu fakat bu yazıların kaybolduğu biçiminde bir söylenti var. Bu bana inandırıcı geldi çünkü Cevahir’in görevli olarak bölgeye gönderilmesi, bildiğim kadarıyla Kurmanci değil de Zazaca biliyor olması ama yine de bölge insanının dilini biliyorsun sen git bir de adamın beceri ve yetenekleri var ben en uygun kişi sensin biçiminde bir yaklaşım var silvanı Diyarbakır Merkezi o bölgeyi geziyor, oradaki halkın Toprak ağalarıyla sistem arasında nasıl sıkıştırıldığını nasıl büyük bir eziyet yaşadığını sosyo-ekonomik olarak ne şekilde zorluklar çektiğini anlatıyor ve çözüm olarak da durumu şöyle koyuyor; (Kitaptan okur) ” Türkiye devrimcileri emperyalizmin ülkemiz üzerine kurduğu oyunları bozmak zorundadır. Doğu sorunu ancak devrimci bir yoldan çözülür. Türk ve Kürt devrimcileri, tüm yurtseverlerle birlikte omuz omuza mücadele ederek devrimci iktidarı kurmalıdır. Halkların kardeşliği pekiştirilmeli, baş düşmanın emperyalizm olduğu unutulmamalıdır. Burjuva şovenizmine düşmek, emperyalizmin oyununa gelmektir, bölücülüktür’’.
C.Şan
Sadece bölge değil. Dünyaya da açıklar…? Dönemin Kübası var, Vietnam var. Bu konuda yazılar yazmış.
İ.Şimşek
Kesinlikle evet, mesela o dönem sol klasiklerin Türkçe’ye çevirisi çok az, yabancı dil bilenler okuyabiliyor, okumak yetmiyor. Kaynak kitap da bulmak çok güç. O yıllarda sanırım Mahir Fransa’da olan Gülten Ceyhan’dan çeviriler istiyor. Şu kitabı bul, bunu getir diyor. Kısacası o günkü dünya gündemini yakından takip ediyorlar, Küba ile ilgili önemli bir polemik yazısı da var Cevahir’in, PDA(Proleter Devrimci Aydınlık) çevresine cevap olarak.
C.Şan
Ütopik bir soru sorsam, yaşıyor olsalardı nasıl bir yol izlerlerdi? Kendilerini güncelleme açısından?
İ.Şimşek
Bence birçok konuda noktayı koymuşlar. Şimdi Hüseyin Cevahir ve onun özgülünde 68 kuşağı yaşasaydı bugün nerede olurlardı? Bu soruya cevap vermek çok zor, dediğiniz gibi ütopik bir soru ama ben şuradan bakarım, tarihin halkalarını birleştirerek açıklayabilirim, Hüseyin Cevahir’in hayatta kalan yoldaşlarına bakarak anlayabiliriz bunu, onun yoldaşları örgütlülüğü sürdürdüler, kadro hareketiyle başladılar sonra kitlesel bir güce ulaştılar. Antiemperyalist vurgular o dönem ön plandaydı, karşıtlarının da örgütlenmesi sonucu mücadele antifaşist bir mücadele yöntemi ile devam etti. Yani bir 68 kadro hareketi tekrarından ziyade onun döneme uymayan ya da eksik kalan yanlarını tamamlayarak bir ilerleme söz konusu oldu.
C.Şan
Fakat karşılarında her seferinde bir askeri darbe söz konusu.
İ.Şimşek
Kesinlikle evet. 12 Eylül bunun en sert dönemlerinden biri oldu. Fakat sorunun esasına dönecek olursam Hüseyin Cevahir’den sonra o çizgiden vazgeçenler de oldu, mesela kitapla ilgili röportaj ve görüşme talebimizi reddedenler oldu, tam tersi hareket edenler de oldu. Farklı görüş ve yelpazeler de oluştu. Görüş farklılıkları ve tartışmalar da oldu.
C.Şan
Nasıl?
İ.Şimşek
Birbirlerinden farklı düşünüyorlar. Fakat onların her birinin içinde Mahir ve Hüseyin’in ayak izlerini görmek mümkün. Söylemler her zaman farklı olabilir. Kimisi Faşizm konusunda, kimisi Öncü Savaş konusunda vesaire. Anlatmaya çalıştım devrimci samimiyeti olanlar, halktan yana olanlar her ne kadar zihinsel olarak kabul etmeseler de bazen hayatın gerçekleri kendini dayattığında onun gerekliliğini yapmak mecburiyetinde kalıyorlar. ‘’Ben bunu görmüyorum’’ demiyorlar. Bu önemli bir şey benim için. Bölünmeler ve ayrışmalar yaşadılar. Fakat şu anlaşıldı ki Mahir ve Cevahir’in çizgisinde “onu tekrar etmek ona sahip çıkmak anlamına gelmez”
C.Şan
Kitabı okuduktan sonra Türkiye sosyalist hareketi içinde sanki Hüseyin Cevahir daha bir geride gibi. Spot bir kişilikten ziyade daha bir bilinmeyen birisiymiş gibi hissettim. Siz ne dersiniz?
İ.Şimşek
Şöyle söylemek gerekirse sadece “Cevahir’den kalan” broşür olarak 12 Eylül öncesinde yayınlandığını biliyorum. Onun dışında da hakkında başka bir şey yoktu. Bu kitabın birinci baskısını yaptık, çabuk tükendi ikinci baskısını yaptık. Tamam geç kalınmıştır. Ancak ben size şöyle söylemek isterim; Cevahir ne kadar algılandı, ne kadar sahiplenildi kısmında unutulmadı ya da bilinmeyen de değil aslında. Örnek vermek gerekirse; temel sloganlarda ve bildirilerin altında “Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş” isimler kafiye olsun diye seçilmedi. Mahir’in yanına onun adı yazıldı, dolayısıyla ardılları tarafından oldukça önemsenen ve önder kadro olarak görülen bir kişidir.
Tabii şu da var mesela, İbrahim Kaypakkaya bilinir, fakat onun yanındaki ve çok emek veren kişi daha az bilinebiliyor.Deniz Gezmiş daha çok bilinir ama Hüseyin İnan daha az bilinir gibi. Oysa “Türkiye Devriminin Yolu” aldı broşürü yazan Hüseyin İnan’dır Deniz Gezmiş’in yazılı metni değildir. Dolayısıyla böylesi bir durum da var, biraz daha köpürtülmüş isimler de olabiliyor ama siyasal ardıllları tarafından böylesi bir niyetle yaklaşılmadığı bilinir.
C.Şan
Kitap sosyalist çevreler tarafından nasıl karşılandı?
İ.Şimşek
Kitabın yazım aşamasında yöntem olarak az önce belirttiğim gibi bir dönemi anlatmaya çalıştık, bunu yaparken elimizde yazılı belgeler olduğu gibi ulaşamadığımız görseller ve metinler de olmuştur. Ankara Milli Kütüphanesinden gidip o metinleri dışarı çıkaramadığımız için fotoğraflayarak aldık. Ayrıca onu tanıyan ve birlikte yol yürümüş kişilere ulaştık, fikirlerini aldık. Nehir söyleşisi yaptık, bunları kayıt altına aldık. Sonra tasnif edip kendilerine ilettik, onay aldıktan sonra da bizim için geriye ara metinleri yazmak kaldı, yazdık. Özellikle hapishanedeki politik öznelere kitabın ilk basımını yolladık ve düşüncelerini aldık, açıkçası Hüseyin Cevahir geleneğinin dışında olanlardan birisi şunu söyledi “ Nasıl bu kadar objektif olabildiniz?” Çünkü kitabı hazırlarken o günün farklı siyasal yapılarını da kitaba koyduk. Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya vesaire.. Dolayısıyla Hüseyin Cevahir üzerinden bir dönemi anlattık, bu vurgu benim için önemli.
C.Şan
Söyleşiyi bitirmeden önce klasik bir soru olacak ama bu kitap bağlamında gençlere ne demek istersiniz? Tecrübe açısından?
İ.Şimşek
Genç insanlara şunu söylemek isterim; açıkçası hani şikayet ediliyor ya, günümüzde kaotik durum olduğundan, ülkenin durumundan, geleceksizlikten yurt dışına gitmekten başka seçenek olmayışından. Bir de kendilerinden önceki kuşakları suçlamalar yapılıyor. Ama en azından Hüseyin Cevahir’in özgünlüğünde, ne kadar fedakar aşkla hayata tutunmuş ve devrimcilik yapmış olduklarını görmelerini isterim
C.Şan
Kesinlikle evet. Bir de kitapta bir bölüm var. Hüseyin Cevahir ve bir arkadaşı bir çay bahçesinde oturuyorlar ve megafonda bir müzik var. Neşe Karaböcek’in ‘’Damarlarında Akan Kan’’dı sanırım, aralarında şarkıyı mırıldanıp esprisini yapıyorlar. Kitabı kapatıp internetten şarkıyı dinledim ve çok güldüm.
İ. Şimşek
İlhan Arasın aktarımı
C.Şan
Evet mizahi yönleri çok güçlü ve çok coşkulular.
İ.Şimşek
‘’Kaptan bak bak şu müziği dinle’’ diyor
C.şan
Devrimci coşku ya da romantizm çok yüksek.
İ.Şimşek
Kesinlikle o bölümleri de işledik. Çünkü böyle robot gibi savaşa insanlar olmadıklarını. Espriler ve şakalar çok yüksek, birbirlerine gönülden takılıyorlar. Son olarak; o kuşağın insanı düşündüğünü söyleyen, söylediğini yapmaya çalışan, fedakar, gözünü budaktan sakınmayan, hayat dolu, gurur kaynağımızdır onlar
C.Şan
Çok teşekkür ederim söyleşi için. Emeğinize sağlık. Başarılar dilerim.
İ.Şimşek
Ben teşekkür ederim.
Son…
İlhan Şimşek, 1966 yılında Yozgat’ta doğdu. Uzun yıllar öğretmenlik yaptı. Halen İstanbul’da yaşıyor.