Bayram Sabahları; genç kızların kaplılarının önünü süpürmesi eşliğinde, büyüklerimizin giyinip hazırlanıp bizlerin, onların ellerini öperek, bayramlarını kutlamamızı bekler vaziyette olmasıyla başlardı.
Ve bizler elbette ki en doğal hakkımız olan akide şekerlerini bir an önce toplamak ve birbirimize göstererek kim daha çok toplamış heyecanını yaşamak için sabırsızlanırken gün, güneş gibi sıcak ve coşkulu, kendini yaşamaya ve insanları yaşatmaya hazırlanırdı.
Bayram sabahlarıydı çocukların giyinip ev eve dolaşarak topladıkları şekerler… Ve sonra da bir araya gelerek saydıkları o renkli akide şekerlerini kıyaslayıp birbirlerine üstünlük taslarken, gözlerindeki o mutluluk anlarını büyük ressamların fırçaları bile anlatmaya yetersiz kalırdı. İşte böyle güzel ve coşkuluydu bayram sabahları.
Özellikle mahalle mahalle dolaşıp büyüklerin kapılarını çalıp ellerini öpmeleri, arkasından övgüler alıp ‘para mı şeker mi verecekler’ diye heyecan dolu bekleyişleri -günümüze bağlanan bir özlem dışında- üstü örtülü düşünülmeye değer değerlerimiz olarak bir gün insanlığın umutlarında açmayı bekleye dursun.
Büyük küçük her yaşta yaşanan bayram anları, açılmış bir özlem aralığında kendisini gülümseyerek saklasın.
Şimdilerde kimle konuşsanız bayram sadece yoğun tempodan birazcık da olsa tatile kaçıp mola vermek, dinlenmek olarak dillendirilir. Oysa geçmişin perdesini açtığınızda bayramlar bir yerlere kaçmak değil tam tersine bir araya gelmek için özellikle hesap kitabın yapıldığı zamanlardı. Yani aile anne baba ve tüm akraba, dostlar bir arada olmak, buluşmak ve sohbet etmek, hasret gidermek için çabalardı.
Biz mi özlemez olduk ailemizi, dostlarımızı, akrabalarımızı, yoksa zaman mı değişti? Yoksa insanlar mı değişti? Oturup kafa yordum bu yorgun ve özlem dolu yüreğimle, geçmişe yolculuk yaptım.
Çocukluğuma gittim. Babamın bana bayram için aldığı o koca pembe güllü elbisemin içinde kendimi kraliçe Elizabeth gibi hissettiğim o günlere… O elbise ve ben Dünya’nın en mutlu çocuğu…
Bununla da kalmayıp elbisemin bana verdiği o olağanüstü güçle tüm köy çocuklarının toplandığı köyün meydanına gidip öyle bir yürüyüş yaptım ki çocuklar hayran hayran toplanıp bana ve elbiseme baktıklarında, kraliçe Elizabeth halt etmişti benim yanımda artık.
Köyün tek pembe güllü elbiseli çocuğu olarak Dünya’yı ben yaratmıştım. Şimdi çocuklara bunu anlatma zamanı elbette ki. Tüm çocuklara şu mesajı vermeye hazırlanıyordum: “Haydi gün büyük gün!.. Köyümüzde eğlence başlasın artık! Dayanışma, birbirimizi sevme zamanı… Ha! Pembe elbisemin büyülü gücünü unutmadan.
Tüm çocuklar bayram sabahı için orkestrayı kurmaya hazırlanıyordu. Ne bulduysak elimize alıp yeni bir orkestra kurduk.
Teneke yağ kutuları mı, taşları birbirine vurarak çıkardığımız sesler mi, tahta çubuklarla birbirine vurarak yaptığımız doğal müzik aletleri mi dersiniz; yoksa ellerimizi çırparak oluşturduğumuz o coşkulu müzik mi, ne derseniz deyin, bizim orkestrada hepsi vardı.
Ben pembe güllü elbisemle en önde başı çekerken, çocuklar arkamda dizilmiş melodiler çalarak, doğal bir müzik korosu ile konserler vererek, bayram sabahının coşkusunu tüm köye yaşatmaya karar vermiştik.
Bir Gün İnsanların Bu Kadar Yalnızlaşacağından Habersiz!
Elbette ki bayramlar önemli. Çünkü bayramlar dayanışmayı, sevmeyi birlikte olmayı amaçlar. Ama en önemlisi de ‘’insan sıcağı’’ demişti yıllar önce ilhan Selçuk bir köşe yazısında.
Çocukluğum oldukça mutlu geçti ama gençlik dönemimde yaşadığım bazı trafik kazaları maalesef beni sevdiklerimden erken ayırdı. İşte o dönemlerde günlük Cumhuriyet Gazetesi girerdi evimize. İyi ki de girmiş. Her gün, güne Oktay Akbal ve İlhan Selçuk’la başlardım. Sene 1982… O yıllarda -henüz ben 16 yaşlarında iken- İlhan Selçuk okuma fırsatı bulmam elbette ki büyük bir şans.
Yalnızlığımda bana rehber olmuş köşe yazarlarıdır. İnsan sıcağının ne kadar önemli olduğunu o dönemlerde İlhan Selçuk’tan ve kitap okumayı da kendisine balkonda okuma köşesi yapan Oktay Akbal’dan öğrendim.
Bayramları özlüyoruz, hem de çok… Ama en çok da insan sıcağı özlediğimiz… İnsanın insandan korkmadığı, çat kapı arkadaşımızın evine, komşumuzun evine gittiğimiz o günleri çok özler olduk. Yolda yürürken hiç tanımadığımıza sırf insan oldukları için selam verdiğimiz o günleri çok çok özler olduk.
Çocuklarımızı sağlıkla ve güven içinde bulacağımız günlerin hasretini çekerken, olmasını arzuladığımız şey, insanın insanca yaşadığı, insanın insana sahip çıkacağı ve insanın kendisi dışında kurtarıcısı olmadığını hatırlayacağı, insanın insana eziyetinin bir gün biteceğini umut etmek…
Herkesin Ramazan Bayramını kutluyorum.