“Toplum ve ülke olarak böyle bir haldeyken, gençliğimizin mirasyedi şımarıklığından duyacağımız mahcubiyetle; çok yalın, çok somut hedeflerle, ideolojik lafazanlığa paydos diyerek ve bu dünyada misafir bir kuşak olduğumuzun bilinciyle, sadece çocukların gözlerine bakıp, orada ne yapmamız gerektiğini görüp ve çocukların yüzünü güldürmenin, onları mutlu etmenin en büyük devrimcilik olduğuna inanarak yola düşmek bizleri tekrar onurlu birer misafir yapacaktır bu dünyada.”
***
Bir durumu, gelişmeyi veya ileriye dönük olarak yapılması gerekenleri düşünürken elbette herkes kendi birikimiyle bu işi kotarır ve kendince bir sonuca ulaşır. Aslolan budur değerlendirme ve yapılacakları saptama sürecinde.
Konu politik bir durum olduğunda elbette ki bu noktada ideolojik perspektifimiz de devrededir. İnsanın yıllar içinde yarattığı birikimiyle ve benimsediği ideolojik perspektifle idealleri doğrultusunda tespitler yapması ve yapılması gerekenler listesini sıralaması ne güzeldir…
Bu halimiz biz 78 Kuşağı’nın mutluluk veren bir durumuydu. Okuduklarımızla, öğrendiklerimizle pratiklerimizi yoğurarak güneşi zapt edeceğimiz günlere erişmek için benimsediğimiz ideolojimizle hatta fraksiyonumuzla hayatın yorulmaz gençleriydik evvel zamanda.
Bizim kuşak yaş alırken ve bu süreçte, özellikle son on yıllarda ülke ve toplum inatla ve kibirle uçurumun kenarına siyasal İslamcılar ve destekçileri tarafından tedricen getirildikçe gördük ki bizler yaşlanırken, azalırken, güçsüzleşirken ülke ve toplum çürütülerek yardan aşağıya gönderilmesi için bir fiske gerekir hâle getirilmiş…
Gözlerimiz bulansa da bugünkü manzara bu. Genç ve toplumsal olarak güçlü olduğumuz yıllarda fraksiyon hastalığı her yanımızı sarmışken, burnumuzdaki kılları alacak bir cımbız henüz icat edilmemişken, kimse kimsenin devrimini bırak, eylem birliğini dahi beğenmezdi!
O günleri hatırlamak çoğumuzda bizim kuşak amma da mirasyediymiş, dedirtir bugün! Müsrif bir mirasyedinin mirasçısı olur mu? Bugünkü halimiz biraz da bundandır. Güçsüzlüğümüz, azlığımız, cürmümüz kadar yer yakmamız hep bundan değil mi?
Son yıllarda hep önümüzden, önemli uzuvları kesilmiş ülkenin ve toplumun külçesini geçirip gezdiriyor bil’umum yüksek zevat. Kesif bir koku sardı dört bir yanını ülkenin, çoğu covid geçirip koku alma duyuları körelmiş olsa da leş kokusu öğürtüyor insanları.
Ne yapmalı, öğürmekten helâk mı olmalıyız külçeyi gezdirenlerin pis bakışları karşısında? Yaralı bir canlının can havliyle saldırması doğa kanunuysa, doğayı yalancı çıkarmamak nezaketi bizim kuşakta kalmış olmalı.
Toplum ve ülke olarak böyle bir haldeyken, gençliğimizin mirasyedi şımarıklığından duyacağımız mahcubiyetle; çok yalın, çok somut hedeflerle, ideolojik lafazanlığa paydos diyerek ve bu dünyada misafir bir kuşak olduğumuzun bilinciyle, sadece çocukların gözlerine bakıp, orada ne yapmamız gerektiğini görüp ve çocukların yüzünü güldürmenin, onları mutlu etmenin en büyük devrimcilik olduğuna inanarak yola düşmek bizleri tekrar onurlu birer misafir yapacaktır bu dünyada. Kuşağımız mensubu hiçbir kimse esirgememelidir bundan kendini.
Lafı uzatmadan, çürüterek öldürmeye çalıştıkları toplum ve ülkeye bunlardan canı yanan herkesle birlikte davranarak sahip çıkmalı. Canlı canlı tabuta koyup çürüterek öldürmeye çalıştıkları ülke de toplum da bizimdir. Hayat ve zaman mücadelenin sınırlarını da belirledi: ayaklarımız aynı toprağa basıyorsa, mücadele yurttaşlık temelinde bir araya gelmeyi dayatmıştır artık. Hayatta bazen ideolojik çıkış bulamayıp tıkandığımızda hayat bilgisine başvurmak en doğru yol olabilir.
İş işten geçtikten sonra, biz doğruyu söyledik ama yenildik, kaybettik, demek ideolojik körlüktür, ama burada suçlanacak olan ideoloji değil, o ideolojiyi doğru anlamayıp, koşullara ve imkânlara uyarlayamayan eksik filozoflardır.
Ülkede insanlık musalla taşına canlı canlı yatırılmıştır zaman canavarları* tarafından. Buradan çıkışın yolunu hayat bilgisinde ve çocukların gözlerinde bulabiliriz. Her sorun kendi içinde çözümünü de taşır. Önemli olan o anahtarı görüp kullanabilmektir. Umut ve çıkış o anahtarla kilidi açabilmektir.
*Gramsci