Toplumumuzda özellikle halk nezdinde atasözlerinin, deyimlerin ve argonun kayda değer bir kabulü, sevilirliği ve kullanılırlığı var. Elbette ki hepsi için iyidir diyemeyiz. Özellikle ataerkil, cinsiyetçi ve tevekküle dayalı birçok kalıp olsa da bu sözlerin halk yaşantısı içinde tarihi pratikten süzülüp geldiğini söylememiz yanlış olmaz.
Anadolu kültüründe şifahi kültür içinde halk, bilgeliğini, tecrübelerini anonimleştirerek atasözü biçimine getirmiştir.
Bu kalıplaşmış, klişe haline getirilmiş sözlerin hâlâ kültürümüzde önemli bir yere sahip olmasının bir nedeni olarak da şifahi kültürden yazılı kültüre tam olarak geçemeyişimizi belirtebiliriz.
Bu handikabın üzerine son on yıllarda bir de toplum fertlerinin, çeşitli yöntem ve araçlarla, rehber alınan çölün kültür emperyalizminin katkılarıyla zihnin tembelliğe iyice teslim edilmesidir.
Bu tembelliğin zemininde okumama, rasyonel olamama, sorgulamamaya, yönetimin halkı kapıkulu zihniyetine döndürme gayretleri de eklenince toplumun cümle kurmaya mecali kalmamış olur. Neredeyse işaret diline fit olunacaktır tembellikten. Bu durumun hasıl olmasında dijital çağın ana figürlerinden olan sosyal medyanın katkıları da işin katalizörü oldu.
Bunları düşünürken ve zaman zaman da atasözlerini, deyimleri ve argo sözlüklerini karıştırırken ıskarta sözcüğü çıktı tekrar karşıma. Bu sözcük, yetiştiğim arastada çocukluğumdan beri kulaklarıma ve zihnime arasta esnafları tarafından nakşedildiğinden benim için yeni değil, ama bu sözcüğün peşine takılınca Polonyalı düşünür Zygmunt Bauman’a çıktı yolum.*
Iskarta kelimesi etimolojik köken olarak İtalyanca scarto’dan geliyor. Atılmış, elenmiş, ekarte edilmiş anlamında.
TDK da kelimeyi işe yaramadığı için bir kenara atmak olarak tanımlıyor.
Bu meyanda ıskarta kelimesi ile ilgili olarak yazılanlar genel olarak şöyle: herhangi bir nedenle değerini yitirmiş, değersiz, bozuk, kullanılmaya elverişli olmayan, değeri düşük…
Ayrıca ıskarta kelimesi:
-Madencilikte de artık materyal için kullanılıyor,
-Balıkçılıkta ise hedef dışı av,
-Malulen emekliye ayrılanlar için de kullanılıyor bizde,
-Sevgililer, partnerler, eşler de bazen birbirlerini ıskartaya çıkarırlar. Ancak günümüzde ikoncanlar daha çok ex sevgili tanımını kullanır ki ıskartayla eş anlama gelir.
Burada ıskartaya çıkmanın da eskimiş, modası geçmiş, yıpranmış ve artık kullanışlı olmayan demek olduğunu da ekleyelim.
Tıpkı bizdeki ununu elemiş, eleğini asmış’ta olduğu gibi. Yani ıskarta ile miad kelimesi arasında güçlü bir bağ var.
Yazın dilinde ıskarta kelimesine eş anlamlı olarak daha çok atık kelimesi kullanılıyor.
Iskarta kelimesiyle ulaştığım Bauman da bu atık kelimesini kullanıyor yazdıklarında ıskarta kelimesine karşılık olarak.
Bazen bir bakış nasıl ki insanı alır başka diyarlara götürür, başka hallere sokarsa, işte bu bahsettiğim ıskarta kelimesi de zihnime girdi ve düşüncelere daldırdı beni.
***
Siyasi tarihimize de bu kelimenin penceresinden bakmak mümkün. Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu da 623 yıl üç kıtada hüküm sürdükten sonra, girilen çağa içte ve dışta ayak uyduramaması sonucu diğer sömürgeci devletler tarafından dünya sahnesinde ıskartaya çıkartıldı.
Yine Osmanlı’nın içinden, İttihat ve Terakki başta olmak üzere ve devamında Mustafa Kemal’in liderliğinde örgütlenen mücadele ile 1923’te ıskartaya çıkarılanın küçük denebilecek bir parçası üzerinde Cumhuriyet rejimi inşa edildi.
Bu rejimde batan İmparatorluğun sarkanları olarak görülen kurumlar, ideolojiler yeni rejim tarafından ıskartaya çıkarıldılar. Ancak, özellikle ideolojiler, dinsel potansiyeller sadece çıkarılan kanunla mekânsal olarak kapatıldılarsa da yeraltına çekilip orada ağı sürdürüp, gelişerek varlıklarını sürdürmelerine adeta göz yumuldu ve bu ahval içinde çok partili rejime geçişle ve takip eden DP’li yıllarda ıskartaya çıkarılmış olanlar can suyu alarak, azimle ve devlet imkânlarının kendilerine cömertçe sunulmasıyla birçok mücadeleden geçip 2002’de ipi göğüslediler.
Cumhuriyetin ilânıyla ıskartaya çıkarılmış olanların devamcıları sabırla ilmek ilmek, takiyeyle, azmederek zaman içinde devleti tüm kurumlarıyla ele geçirip aynı yoldaki atalarının adeta intikamını alırcasına, bu kez Cumhuriyet rejimini, kurumlarını ve onun ideolojisini destekleyenleri ıskartaya çıkartma hamlelerini sürdürdüler koyu bir rövanşist mantıkla.
Yalnız bu süreçte bir diğer gerçek de şuydu: Yıktıklarının yerine yenisini koyamıyorlardı. Canlı bir organizma olan toplumda bu yerine koyamamazlık halinin opsiyonu nedir?
Özellikle son seçimde ve sonrasında yapılan genel seçim anketlerinde görüldüğü üzere epeydir (en azından sandıkta) var olan kararsız denge aslında muhalefet lehine fiilen bozuldu. Ama bunun bir karşılığı ve hükmü yok şimdilik.
Bir devletin kurumları felç edilip de yerine yenileri koyulamama opsiyonu sürgit olamaz elbette. Hayatta boşluk olmaz. Bunun böyle olmadığını çok önceleri bile İbn-i Haldun madde madde saymışken, dünyanın ve bölgenin geldiği kritik halde yoğun bakımda çok fazla kalınamayacağı gerçeği sağlıklı düşünen kafaları irkiltir. Yerine yenisinin koyulamadığı süreçte olacak olan nedir?
Zamanında ıskartaya çıkartılanların devamcıları rövanşı almıştır önceleri kendi taraflarını ıskartaya çıkartanlardan. Maç iki taraf arasında gibi gözükse de bu süreçteki çürüme, bozulma, yabancılaşma ve birçok melanetten dolayı bu sürecin sonunda sadece taraflar değil, toplum, devlet, kültür gibi varlıklar da toptan ıskartaya çıkarılmış olacaktır. O zaman, kimin elinde ne kaldığına bu taraflar baksalar ne olur?
Üstelik dünyada siyasal İslam da ıskartaya çıkmışken, ülkede maçı uzatıp galibiyeti sürdürmek için tam bir Makyavelist anlayışla her yol deneniyor. Bu uğraşlarını görse Makyavel, mezarında ters döner!
Bu çıkmaz sokak sürecinin sonunda herkes madalyasını takar boynuna ve yazılır tarihin sayfalarına:
-Ataları da böyle batırmıştı!
* Iskarta Hayatlar, Z. Bauman, Can Yayınları, 2019