Bir grubu bir arada tutmak istersen, mutlaka ortak bir suç işlet
Dostoyevski / Ecinniler.
Akademisyen Zeliha Burtek, bir sokak röportajında işaret fişeğini yakmıştı. Burtek, “Türkiye’de sosyal çürüme var, dönüşü olmayan bir yerdeyiz” sözlerini sarf etti.. Türkiye toplumundaki bağ dokuları zedeleyen, tahrip eden ve yozlaştıran neoliberal güvencesizlik rejiminin yarattığı sosyal çürümenin ayak üstü verilen bir röportajda anlaşılması zor. Anlatabilmek ve anlayabilmek için yine sinema sanatının kılavuzluğuna ihtiyacımız var.
Alper Özcan imzalı Karanlık Gece, sosyal çürümenin taşradaki yansımalarını, kişilerini, tutumlarını gözler önüne sermekle kalmıyor; aynı zamanda etik bir kod olması gereken ve eylemi içinde barındıran insan olma vasfının kaybedildiğinde ortaya çıkması muhtemel sonuçları tartışmaya açıyor. Filmin baş karakteri İshak’ın (Berkay Ateş) Av Koruma Müdürlüğü’ne memur olarak atanan şehirli entelektüel Ali (Cem Yiğit Üzümoğlu) ile kurduğu dostluk, filmin dramatik olay örgüsündeki halkaların ilki…
Ali’nin görevli olduğu kasabaya geldiğinde cep telefonunun Afrika müziğiyle çalması, tutucu kahve halkı tarafından garipsenir. Dramatik olay örgüsünün akış yönünü haber veren bu olay, Ali’nin kasabaya gelen yabancı olarak etiketlenmesine ve onunla alay edilmesine neden olur. Ali, içe bir karakterdir ve aynı zamanda Almanya’daki akademisyenliği sonrası doğal hayatı koruma arzusunu taşıyan defterine doğal hayatın unsurları vahşi hayvanların fotoğrafları ile fiziksel özelliklerini kaydeden bir hayvanseverdir. İnsan-doğa-hayvan birlikteliğinin giderek ve daha fazla tehdit altında olduğu günümüz Türkiye’sinde, Ali’nin veri toplama, arşivleme ve kayıt altına alma eylemi sevdiği işi yapan insanlarda ortaya çıkan bir edim. Bütün bunların yanı sıra olumlu bir karakter olarak çizilen Ali, KPSS’de sınıf öğretmenliği sınavlarına hazırlanan Sultan’a da Matematik dersinde yardımcı olur. Sultan (Pınar Deniz) sınıf öğretmenliği hayaliyle kasabadaki hayatın boğuculuğundan kurtulmaya çalışan, sınırlı bir çevrede ve sürekli eril gözetim altındaki film karakteridir. Ali, Sultan’a okuması için kendi kitaplığında Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf kitabını verir. Metaforik bu sahne ile Özcan Alper, Türkiye’nin ilk aydın cinayetine gönderme yapar. Ali ile Sultan’ın matematik dersi çalışırlarken yaşadıkları erotik yakınlaşma, sonunda öpüşmelerini tetikler. Dramatik olay örgüsünde kırılma anlarından biri olan bu seksüel yakınlaşma, Ali’nin dışarda duyduğu bir sesle irkilmesiyle bölünür. Bundan rahatsız olan Sultan, kasabalının dilinde dolanan Ali’nin homoseksüel olduğu yolundaki söylentiyi dile getirmesiyle seksüel yakınlaşma gerilime dönüşür.
Sultan’ın engellenen arzusu, bütün arzuları engellenmiş, bastırılmış ve yönlendirilmiş Türkiye toplumunun mikro kozmosuna benzerdir. Tatmin edilemeyen her şeyde, ama özellikle arzuda olduğu gibi; arzu, öfkeye, öfke söylentiye, söylenti hınca dönüşmeye başlar. Ali’nin evinin dışında dolaşan ve evi gözetleyen genç ergen bu öfkenin sembolüdür. Gece uyurken Ali’nin camına atılan taş, Ali’ye gönderilen ilk mesajıdır. Dramatik olay örgüsündeki çatışmayı derinleştiren bir başka olay, Ali’nin görevi gereği kurulan ayı kapanlarını topladığı sahnede kasabalılarla karşı karşıya gelmesidir. Kasabalılar ekinlerini yedikleri için buna itiraz ederler. Silahına davranan ve iki kasabalıyı tutuklayan Ali, kasabadakilerin siyasilerle yakınlığı nedeniyle tehdit edilir. Amirleri tarafından uyarılan Ali, artık mimlenmiştir. Bir başka sahnede Av Koruma Memuru Erol, (Ozan Çelik) amiri Osman’a (Deniz Şen Hamzaoğlu) Ali’nin sürekli dağlarda dolaşması nedeniyle “terörist” olabileceği yolundaki kanaatini söyler. Osman’ın tepkisi, Türkiye’yi kuşatan muhafazakar kasaba ahlakının zihin dünyasını tanımıdır: İyi de Ali sarışın, sarışın terörist mi olur ?
Kasabadaki tek dedikodu bu değildir. Kahvede arkadaşlarıyla Okey oynadıkları sırada İshak’la Ali’nin arkadaşlığına yönelen öfkenin kökeninde de aynı dedikodu vardır. İshak ima yoluyla bile olsa kendisine homoseksüel denilmesi üzerine kontrolden çıkar ve kahvehanede kavga çıkar. Çıkan kavga kahvedeki faşist tarafından yatıştırılır ve öfkenin nedeni nihayet ortaya serilir: Sultan ile Ali’nin seksüel yakınlaşması ! Bu affedilmez suç, kasabada her şeyi bu arada arzuyu ve isteği kontrol ve baskı altında tutmakla görevli eril güruhu harekete geçirir. Güruh, kasabaya yeni atanan memuru dışlayan, hiç tanımadığı ve aslında tanışmak istemediği birinin cinsel yönelimleri hakkında fanteziler üretirken bir yandan da hepimize çok tanıdık gelen mikro faşizmle harekete geçer. Kasaba mikro faşizminin dışlayıcı ve kuşatıcı söylemi o denli etkilidir ki İshak, öyle olmadığını bildiği halde Ali’yi öldürmek için yola koyulan genç ergen güruhla hareket eder. Linç güruhu, Ali’ye saldırır ve son anda harekete geçen vicdan duygusuyla lince engel olmak isteyen İshak’ın çabasına karşın, Ali’yi öldürür. Ali’nin öldürülmesi, dramatik olay örgüsünün zirvesidir. Ölünün ortadan kaldırılması ve kasabadaki hiç kimsenin bu olay hakkında konuşmaması için “kimse ağzını açmayacak, bir kişi konuşursa hepimiz yanarız” sözüyle güruh tembih ve tehdit edilir. Lince neden olan Ali’nin cansız bedeni bir obruğa fırlatılıp atılırken, “tehdit” savuşturulur ve kasabada “huzuru” bozan yabancıdan kurtulunur…
Son anda harekete geçen vicdan duygusuyla arkadaşı Ali’yi linçten kurtarmaya çalışan, ama bunda başarılı olamayan İshak’ın taşıyamadığı ve altında ezildiği vicdan yükü, Ali’nin meczuba dönüşen babası Ferhat (Taner Birsel) ve Sırma (Sibel Kekilli) ile tanışmasıyla faili olduğu suçla yüzleşmesine neden olur. İshak’ın vicdan yükü, yüzleşme ve suçluluk duygusuyla başa çıkabilmek adına yöneldiği mücadele, aslında bir varoluş krizidir. Vasat lümpenliğin anaforuna kapılarak lince sürüklenen İshak, aslında saz çalabilen ve belli ölçülerde müzik yeteneği de olan biridir. İshak’ı varoluş krizine sokan açmazı, bu ilgi ve yeteneklerini tamamlayabilecek bir sosyal çevreden mahrum olmasıdır. Yanı sıra içinde yetiştiği eril kültür ve mikro milliyetçi ortam, kendi potansiyellerinin açığa çıkmasının önündeki engeldir. Ali’nin linç edilmesinden sonra İshak, kasabadaki “huzuru” bozan diğer karakter olarak ortaya çıkar. Vicdanen rahatlamak ve evladının ölüsünü arayan Ferhat ve kızı Sırma karakterine yardımcı olmak isteyen İshak, obrukların içinde Ali’nin cesedini aramaya koyulur.
Eyleme geçen trajik her kahramanın sonunda olduğu gibi İshak, yaptığı tercihin sonuçlarıyla yüzleşmeye başlar. İshak, Ali’nin cesedini bulmak için çatışmak zorunda kaldığı kasabalının öfkesini üzerine çeker. Sessizlik ve sükut, işlenen suçun kolektif olması nedeniyle ve herkesin başını yakma potansiyeli taşımasıyla, kasaba gericiliğinin kültürel ve ahlaki kodlarını betimler. İshak’a ilk uyarı, köpeği Palyaço’nun öldürülmesiyle verilir. Öfkelenen İshak, kasabanın ileri gelenlerinden birine meydan okur. İshak’ın “cinlendiğini” öne süren adam, kente dönmesi gerektiği nasihatiyle karşılanır. Dramatik olay örgüsünün çözülmeye vardığı evrede son kurban, kasabadaki huzuru bozan İshak’tır kapısında bulduğu bir notla Kuyucaklı obruğuna inen İshak, ipi kesilerek metrelerce derinliğe gömülür…
Yakından bakıldığında sosyal çürümenin bütün kodlarını, karakterlerini faillerini ve eylemlerini görebileceğimiz Karanlık Gece, sinema sanatının toplumsal işlevi ne olabilir ? Sorusuna verilebilecek iyi yanıtlardan biri. Türk sinema sanatında melodramatik anlatı geleneğinden belirgin bir kopuşun öncü yönetmenlerinden Özcan Alper, Karanlık Gece’de aynı izleği sürdürüyor. 2000’li yıllara damgasını vuran Nuri Bilge Ceylan sinemasının apolitik estetizm anlayışının dışında yeni bir siyasal sinema yapılabileceğini ispat eden Özcan Alper’in sinematografisi bu yüzden kıymetli. Sonbahar’da 2000’li yılların cezaevi operasyonlarından kurtulan ve yalnızlığa itilen devrimci Yusuf karakteri bu kez kentli Entelektüel Ali karakteri olarak karşımıza çıkıyor. Bu açıdan bakıldığında sinemasında belli ölçülerde karakter devamlılığı da gözeten Özcan Alper’in estetik anlayışı, böylece bir bütünlüğe kavuşuyor. Yönetmen Özcan Alper’in, parçalı, geriye ve ileriye doğru kurguyla ördüğü epizodik anlatı yapısı filmin temposunun sürekli diri kalmasını sağlıyor. Alper sinemaya bakışını, “Filmler kendi içinde yapay bir umut taşımak yerine bir takım tartışmalara yol açabilir, vicdan duygusunu harekete geçirebilir, empati kurdurabilirse gerçek umudun sinema salonundan çıktıktan sonra yaratılabileceğini düşünüyorum” sözleriyle tanımlar. 1
Filmini Kadıköy’de 18 Şubat 2015’te bir lümpen saldırısında hayatını kaybeden gazeteci Nuh Köklü’ye ithaf eden Alper, böylece filmin temel motivasyon kaynağını da gösterir. Nuh Köklü, bağımsız bir gazetecilik için sendikacılık faaliyetleri yapan, Sabah gazetesinde özlük hakları için grev örgütleyen, soldan emekten ve halktan yana bağımsız gazeteci türünün giderek azalan örneklerinden biriydi… Arkadaşlarıyla kar topu oynarken, dükkanının camına kar topu isabet eden bir esnaf tarafından bıçaklanan Köklü’nün son sözleri “ne olur bu bir rüya olsun”du. Lümpenleşme ve gaddarlıktan beslenen sosyal çürüme, Nuh’un ölümünün sebebidir.
Sosyal çürüme ve kasaba ahlakının en can acıtan hali ise gerçek hayatta 8 yaşındaki Narin Güran’ın katliyle ortaya çıktı. Karanlık Gece’deki bütün çelişki ve çatışmaların yeniden sahnelendiği yer olan Tavşantepe, yalan ve riyanın, yönlendirme ve magazinleştirmenin kurgu ile gerçeğin birbirine girdiği yerdi. Filmde “kimse ağzını açmayacak bir kişi konuşursa hepimiz yanarız” söylemi ve bu söylemin kökenindeki tutuculuğunun gerçek hayatla paralellik arz ettiği olgu, sosyal çürümeye neden olan olguyla aynı: Elde olanı tutma, koruma ve saklama.. Demokratik gelişimi engelleyen, işlenen her türden suçu, cezasız bırakarak sosyal çürümenin ta kendisine dönüştüren bu mikro faşist motivasyonun, sinema sanatındaki yansımasını anlamak isteyen herkes Karanlık Gece’yi izlemeli…
Karanlık Gece
Yönetmen: Özcan Alper
Senaryo: Murat Uyurkulak
Oyuncular: Berkay Ateş, Cem Yiğit Üzümoğlu, Taner Birsel, Necip Memilli, Pınar Deniz, Deniz Hamzaoğlu, Güneş Hayat.
Yapım Yılı: 2022
1https://bantmag.com/ozcan-alper-karanlik-gece-roportaj/