Bu yazı gerçek terapiden kesitlerle yazıldı. Bütün kişisel bilgiler değiştirilmiştir ve yazıyı yazmadan önce yazıdan kesitler yapacağım danışanımdan izin alınmıştır. Her kim ki konuda geçen kişiyi tanıdığını iddia ederse, yanıldığına emin olabilir.
Çok yoğun olmayan günlerde terapi araları birkaç dakikam oluyor. O sıra gelen aramaları cevaplamaya çalışırım, arayan listesine daha bakamadan ekrana yeni mail iletisi düştü.
Merhaba Duygu Hanım,
Ben 22 yaşındayım. Haziran ayında bir gün iş yerinden geldim ve bana her yer tuhaf gelmeye başladı. Bunu nasıl anlatsam bilemiyorum çünkü anlatamıyorum, her yer bana yabancı geliyor. 7 aydır sanki rüyadaymışım gibi, sanki hiç yaşamıyormuşum gibi geliyor. Eskisi gibi gülemiyorum, hiçbir şeyden zevk almıyorum. Bunları nasıl anlatabileceğimi de bilemiyorum, artık dayanılamayacak duruma geldim. Belki bana yardımcı olabilirsiniz diye düşündüm.
Canan
Maili göndereli dakikalar olmuştu ve Canan maili göndermeden hemen önce başka bir danışanım iki gün sonraki randevusunu iptal etmek zorunda kaldığını yazmıştı. “İşte şans diye buna derim” dedim içinden. Yazdıkları kafamda birkaç psikolojik rahatsızlık olasılığını canlandırdı. Gerçekten yoğun bir terapi süreci gerekebilir diye düşündüm. Yazdıkları mesleki anlamda çok ilgimi çekmişti ve e-maili okur okumaz onunla çalışmak istediğime karar verdim ve hemen aradım. Canan’ın çaresizliği sesine yansımıştı. Hem bu kadar çabuk aramam hem de bu kadar çabuk randevu vermem onu şaşırtmıştı, aslında olayların bu kadar çabuk ilerlemesine ben de şaşırmıştım.
Canan terapi saatinden 20 dakika önce gelmişti. Bu onun değişim için sabırsızlandığının göstergesi olabilir…
Canan’ı odaya aldığımda bana fazla sıradan geldi. Sanırım ben ilk seansta beni konuşturmayacak kadar çok bilgi veren birini hayal etmiştim, onun yerine sadece sorduğum sorulara evet ya da hayır diye cevap veren biri vardı. İlk terapiye gelen biri kendini hemen açmak istemeyebilir, güvenmek için zamana ihtiyaç duyabilir ama Canan bana baya baya hayatındaki her şeyin yolunda gittiğini anlatıyor, yabancılaşma hissiyatı ile birlikte hayatının birden bozulduğunu düşünüyordu. Tek isteği eskiye geri dönmekti. Bunun nasıl mümkün olabileceğini sordu. Onu haftada bir görmek istediğimi söyledim.
Ondan sonraki haftalarda Canan hayatındaki her şeyin yolunda gittiğine dair beni ikna etmeye çalıştı. Hayatındaki her şeyin bu kadar yolunda gitmesinin normal olup olmadığını sordum ona. Onun gözünde bir hayatın bu kadar pürüzsüz ve memnuniyet haricinde bir duygu barındırmamasının ne demek olduğunu sorduğumda sanırım bana ve hayattaki herkese karşı koyduğu duvarda çatlaklar olmaya başladı ve asıl konuşması gereken noktalardan bahsetti.
Mesela hiç kimseye ‘hayır’ diyemediğini anlattı. İnsanlara sürekli ‘evet’ dediği için ilişkileri pürüzsüz ilerliyordu fakat Canan yavaş yavaş kendinden uzaklaşmaya başlamıştı. Kendini, istemediği birçok şeye zorluyordu. Annesinin istediği insanlarla görüşmek, babasının istediği işe gitmek gibi. Arkadaşları her çağırdığında gitmek istemese de gidiyordu. Biraz daha devam ettiğimizde yapayalnız bir çocukluk geçirdiğini anlattı. Bütün zamanını bilgisayar oyunlarıyla geçirmişti. Terapide bunları konuşana kadar bütün bu süreçleri normalleştirmişti.
Sürekli başkalarının isteklerini ve dileklerini yerine getirmek Canan’ın kendini birden her yeri yabancı hissetmesiyle patlak vermişti. Onun için çok zor olsa da her gün ‘hayır’ deme provaları yapıp insanlara isteklerini yavaş yavaş söylemeye başladı. İnsanların onu bu şekilde de kabul edebileceğini görmek özgüvenini besledi ve her geldiğinde yabancılaşma hissinin biraz daha kaybolduğunu keyifle anlattı.
Terapilerde ‘hayır’ diyemeyen birçok insan ile çalıştım ama itiraf etmeliyim ki, bu kadar ekstrem bir durumu ilk defa tanıdım. Canan bu yazıyı yazmamı özellikle istedi. Bu durumda olduğunda, uzunca süre ne yapması gerektiğini bilemeden dolandığı için bunun anlatılması gerektiğine inanıyor.
Duygu Fırat-Tellioğlu
Psikoterapist
www.Duygutellioglu.at
Firatduygu@hotmail.com