Biliyoruz ki sol 1980’de yenildi. Yenilginin büyüklüğünün en önemli kanıtı sosyalist hareketin 45 yıldır hâlâ kendine gelememesidir. Yenilgi doğru ama sol adına üretilenleri ve yapılanları yok saymak mümkün değil tabii.
Son 45 yılda fikri anlamda sol adına üretilenlere bakıldığında bir yetersizlik görürüz. Bunun temel sebebi yaşama sevincini yitiren toplumlarda fikri üretim şevkinin de yitirilmesidir. Öte yandan daha önceleri üretilenler ise koyuldukları raflarda tozlanmaya, giderek de çürümeye terk edilme kaderini yaşarlar. Solun yükselişte olduğu dönemlerde kültür, sanat, edebiyat hayatının da yükselişte olduğu bilinir.
Konuşmalarımda, yazdıklarımda sık sık belirtmişimdir; bizim kuşak yenilmiş olsa da onların mutluluk eşiği yüksekti. İlk başta olumlu görülen bu eşik yüksekliği bizim kuşağın sonraki yaşamlarında başlarına belâ olmuştur! Mihenk taşı bu yüksek eşik olunca, daha sonraları bizim çocuklar toplumun çoğu tarafından mutsuz oldular hükmüne maruz kaldılar. Evet kardeşim, insan balın hasını yiyince, sonrasında çakma-sahte ballar onların tat eşiğini geçemiyor. Ne var bu gerçekte? Hani denir ya, dinime küfreden müslüman olsa, diye. Evet bizim kuşağın pervasız(!) çocukları çok erken yaşlarında o tadı, mutluluğu tattılar. Birilerine laf söylerken biraz da insan kendine bakmalı!
Örgütlü insan neşeli olur. Bu neşe, kolektif yaşamdan kaynaklanır. O eylemlilik ruhu eylemcilerin hepsini ortaklaştırıp ortak sinerji yaratır. Eskiden kuşaklar pervasızdı. Eyleme odaklandıklarında hapis cezasını, yaralanmayı, hatta ölme riskini bile göze alır ve ötesini pek düşünmezlerdi.
***
Öte yandan tırsıklığa vardırılmayan korku insani bir hâldir. Korkan insanın aşamadıkları vardır ve korkusunun kaynağı bu aşamadıklarıdır. Korkuların da modası var diyemesem de korkularda da dönemsellik var diyebilirim. Eskiden insanlar Allahtan, cinden, periden, günah işlemekten, cezalandırılmaktan, ölümden, ayıptan, hayaletten, hortlaktan korkarlardı.
Yani korku skalamız zengindi, korkulardan korku beğen! Bu korku meselesi de coğrafyayla ilgili olmalı. Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu, Ruslara karşı yenilmeye başladıktan sonra içeride tarihi Moskof Düşmanlığı işlenerek halk arasında da bu korku yaygınlaştırıldı. Bu korkunun ana argümanı, Rusların sıcak denizlere ineceği, korkusuydu. Yakın tarihimizde, 1980’den önce de bu korku prim yaptı ve Türkiye solunda Sosyal Emperyalizm teorisi memlekette sol içinde taraftar buldu ve bu korku ve teori Sovyet Bloku’nun dağılmasıyla miadını doldurmuş oldu.
Ama kapitalizm ve onun sürdürücüleri ülke ve toplum idaresinde korku’suz yapamazlardı. Hele ki ülkenin Milli Marşı bile Korkma! ile başlıyorsa, korku kapitalizme ve onun yöneticilerine uzun vadeli bir araç olacaktı. Kapitalizm, işinin erbabıdır. Bir yanıyla kitlelere işsiz kalma ve açlıktan ölme korkusunu yaşatıp bu sayede ucuz iş gücünü hep elinde tutar. Aynı zamanda bir umut sistemidir ki herkesi, günün birinde zengin olacağı umudu ve rüyasıyla yaşatır. Hem nalına hem mıhına!
***
İnançsal ve tarihsel korkulardan geldik günümüzdeki korkulara. Bizim kuşağın korku kültürü daha bir zenginleşti son yıllarda.
Eskiden yukarıda saydığım gibi insanlar cinden, periden, günahtan vb’lerinden korkarlarken, günümüzde ise fakirler aç kalmaktan, zenginler-iş adamları ise varlıklarına çökülmesinden korkar hâle geldiler.
Eskiden insanların yaşama cesaretinden söz ederken, artık yaşama korkusu sardı toplumu. Eski korkuların pabucu dama atıldı; geçim, kira, gıda fiyatları, doğalgaz, elektrik faturalarının yarattığı korku öd patlatır hâle geldi. Eski korkulardan eser kalmadı nerdeyse.
***
Epey zaman oldu, Sargut Şölçün’ün çevirisiyle çıkan Dieter Duhm’un Kapitalizmde Korku isimli nefis bir kitap vardı. Yazar bu kitabında, ait olduğu alan psikoloji dışında da korkuyu ne güzel anlatmıştı. Kapitalizm ve onun bekçileri korkusuz ne sistemi devam ettirebilirler, ne de ülkelerini yönetebilirler.
Çok uzağa gitmeden hatırlayalım, bekâ sorunu, İsrail bize saldıracak, bütün dünya bize düşman, Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur, dini korkuları bile hâkimiyet aracı olarak kullanmalar… Bu vb. söylemlerle kapitalizm korkuyu da yönetme sanatının aracı yaptı ki sonuç da almıyor değil. Fakirliği yönetenlere bonus oldu korkuyla yönetmek.
Tüm bu kıskaçların altında insanlar kıpırdayamaz hâle geliyor. Yönetimin pompaladığı korkular ve almadığı önlemler yüzünden halk daha az pestisitli gıdaları bulup kanserden kaçmaya çalışırken öte yandan toplum anti depresanlara sığınıyor ki; 2025 yılı için 68 milyon kutu anti depresan kullanılacağı tahmin ediliyor. Ne kadar korku, o kadar ilâç! Getirisi var!
Korku karşısında örgütlenemeyen halk, yaşam korkusunu yenebilmek için hep günübirlik, palyatif tedbirlerle suyun yüzeyinde kalmanın yollarını arayıp bulmaya çalışıyor. Bu yol, çaresizleşen insanların kendi hayatlarından yaptığı kısıntılardır, eksiltmelerdir. Günümüzde korku çemberinin içinde çırpınan vatandaş öyle çareler buluyor ki, gülsek mi ağlasak mı şaşırıyoruz. Yenilerde bir gazete haberiydi; mermer fiyatları yükseldiği için mezarlarda artık plastik malzeme de kullanılmaya başlanmış. Fiyat farkı yarı yarıyaymış… Ne hallere gelmişiz!
***
Hep kapitalizmin ve kötü yönetimlerinin sebep olduğu halkın korkularından söz ettik. Bir de bu korkuların pompacılığını yapanların korkusu var ki; halkın sıkıştığında ölümden öte köy yok, diyerek korkularından sıyrılma olanağı varken, onların bu tavırda olabileceklerini pek düşünemeyiz.
Onlar bir korku kumkuması içinde yaşarlar. Arap Baharı olur korkarlar, Nepal’de Z Kuşağı gençleri sarayı yakar, maliye bakanını dayaktan geçirirler korkarlar, Madagaskar’da darbe yapan askerler, Z Kuşağı protestocularını destekleyeceğiz, diye açıklama yaparlar, korkarlar. Yarası olan korksun! Yıllar önce bu korku pompacılarına ne güzel söylemişti Nâzım Hikmet:
Hiçbir korkuya benzemez, halkını satanın korkusu.
Korkak her gün ölür, yiğit bir kez.
Bir de Nâzım Hikmet’in çok önemli bir sorusu var hepimize;
Tavşan korktuğu için mi kaçar
Kaçtığı için mi korkar…
Nasıl ki ateş bacayı sardığı gibi, korkular da bünyeyi sarar; güçlü zayıf dinlemez, yoksul varsıl ayırmaz, iktidar muhalefet dinlemez. Doğada, toplumda ve insanda korku bir kanundur; doğa kanunu… Ve korkunun, ecele faydası yoktur.







