Emmanuel Macron ve Ursula von der Leyen, Pekin ziyaretleri kapsamında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya geldi. Von der Leyen, Çin’in Rusya’ya silah sevkıyatı ve Tayvan’a saldırı konusunda uyarılarda bulunurken, Macron Şi ile yeni ekonomik anlaşmalar imzaladı ve Avrupa’nın Tayvan meselesinde ABD’nin “yancısı” gibi davranmaması gerektiğini söyledi. Avrupa basınında bu mesajlara dair birbirinden farklı değerlendirmeler var.
Birkaç cümleyle bu denli büyük zarar
Macron’un bir felakete yol açtığını söyleyen Süddeutsche Zeitung öfkeli:
“Macron, Avrupa’nın Amerika’yla Çin’e eşit mesafede duran otonom bir güç olmasından bahsederken, yalnızca diğer AB hükümetleriyle uyumsuz davranmakla kalmadı. Avrupa ve Transatlantik’teki birliğe karşı da açık bir cephe açtı. Macron bunu yaparken, Gaullizmin tozlu raflarındaki en budalaca argümanı kullandı – Avrupalılar, sözümona ebedi Amerikan vesayetinden kurtulmalı. Fransa Cumhurbaşkanı, kendisiyle yapılan mülakatta Avrupa’nın ABD ile ilişkileri arasına bir kama soktu ve Avrupa genelinde de bir yarık açtı. Birkaç cümleyle bu denli büyük zarar vermek de bir başarı.”
Paris’in Amerikan karşıtlığı yeni değil
Macron daha yanlış konuşamazdı, diyor Onet:
“Fransa’da, bağımsızlığı, ihtişamı ve emperyal gayeleri ABD karşıtı bir öfke diliyle ifade etmek gibi bir gelenek var. 1966’da, zamanın Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, ABD’nin oynadığı liderlik rolü sebebiyle Soğuk Savaş’ın zirvesinde Fransa’yı NATO’nun askeri yapılarından çıkarırken de aynı durum geçerliydi, Macron NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini ilan ederken de. Bu ifadelerden üç yıl sonra, ABD liderliğindeki NATO’nun Rusya’nın saldırganlığını dizginleyebilecek yegâne uluslararası örgüt olduğu anlaşıldı.”
Makul ve muhafazakâr bir politika
Hükümet yanlısı Magyar Nemzet, Macron’u övüyor:
“ABD’nin dünyanın bir numaralı süper gücü olduğu ortada, ancak herkes Washington’un peşinden gitmenin tek olası yol olduğunu düşünmüyor. Açıklamalarının gösterdiği üzere, Macron da öyle. AB’nin tek nükleer gücü ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olan Paris, AB’nin dünya sahnesinde bir yeri hak ettiğine, büyük ve güçlü ABD’nin sadık köpeği gibi peşinden gitmesinin stratejik bir hata olacağına inanıyor. … Zamanında liberallerin parlattığı siyasetçi, şimdi makul ve katı muhafazakâr bir politika izliyor.”
İyi polis, kötü polis
Le Soir, Von der Leyen ve Macron’un Çin’de farklı roller oynadıklarını gözlemliyor:
“Brüksel’de açıkça ifade ettiği üzere, Von der Leyen’in Çin politikası artık AB’nin bağımlılığını sınırlaması ve önemli sektörlerde özerkliğini yeniden kazanması için yeni bir yönelim geliştirmeye ve ‘riski azaltmaya’ odaklanıyor. Bunu Şi Cinping’e ve Çin Başbakanı Li Çiang’a net bir şeklide açıkladı. … Macron ise, Şi Cinping’e kişisel yakınlık kartını oynayarak, güçlü bir devlet olarak Çin’in Ukrayna ihtilafının çözümünde oynayabileceği kilit role vurgu yaptı. … Durum biraz ‘iyi polis, kötü polis’ gibi görünse de AB Çinli ortağına önemli mesajlar iletmeyi başarmış olmalı.”