Çanakkale Dalyan
Yıllar önce Esaretin Bedeli isimli bir film izlemiştim. Baş rol oyuncusu yanılmıyorsam Tim Robbins idi. Baştan sona çok güzel ve seyredenler üzerinde derin izler bırakmış bir film. Bu nedenle de Oskar ödülüne layık görüldü. Benim üzerimde bıraktığı iz ise özellikle son sahnelerden biriydi. Kahramanımızın esaretinin bedeli olarak cezaevinden kaçtıktan sonra, hani o Pasifik Okyanusu kıyılarında kendini bulduğu sahne…
Devasa bir kumsalın kıyılarını döven dalgalar, mavi gökyüzü ile suyun birleştiği renklerin toneton geçişlerini filmi izleyenler anımsar. Hapishanedeki karanlığın sonundaki güneşin pırıl pırıl ışığı altında kahramanımızın bir balıkçı kayığını zınparalamasını gösteren sahne beni inanılmaz etkilemişti.
İkinci olarak da uzun mahpus hayatının ardından tahliye olan Morgan Freeman’ın (ikinci kahraman) intihar etmekle yaşamak arasında sıkışıp kalmasının ardından kumsaldaki buluşma sahnesiydi. Dostluğun güven dolu sıcaklığını özgür halleri ile anlatan, hapishanede yatmayanların bile çok etkilenebileceği bu sahneyi o gün, o an gözlerimin önüne getiren Çanakkale’nin Dalyan köyündeki kumsalıydı.
Adını köylülerin “Kumburnu” koydukları bu kumsal bende ‘esaretin ödülü’ etkisi yarattı. Tek kişilik hücrede uzun yıllar kalan mahpusun sonsuz hayalleri vardır. Benim de hayalim böyle bir şeydi. İlk gençliğimin geçtiği Ataköy plajındaki cankurtaranlık yıllarına dönmek. Yaz sezonunun açılışına hazırlık yapmak; cankurtaran kayığını zımparalayıp boyamak, yüzmek, kürek çekmek ve genç kızların kalplerine girmek… Kavak yellerinin estiği o yıllardan başlamak hayata, yeniden, bugünkü tecrübelerle!
Yeryüzünde çok güzel kumsallar vardır kuşkusuz. Belkide görmediğimdendir bu kumsalın etkileyici, büyüleyici biraz ürkütücü hali üzerimde güzel etkiler bıraktı. Bozcaada’ya giderken vapurun güvertesinde dikkatimi çekmişti. Ne kadar fotoğrafik, ne kadar doğal bir güzellik taşıyordu. Uzaktan görünen denizin lacivert rengini bitirip kumsalın ince beyaz bir çizgi şeklinde kendini belli etmesi beni içine çekmişti. Genellikle kumsallar denize paralel yol alır. Siz hiç denizin ortasına bir kılıç gibi yay çizerek uzanan ve bir baston gibi dönen kumsal gördünüz mü? Dar ve devasa uzunluktaki bu kumsalın sağ tarafında hırçın, ak köpüklü iri dalgaların kumları dövüşü ile sol tarafındaki denizin sakinliği insanda iki zıt duygular uyandırıyor. Bir tarafınıza bakarak ürküyor, korkuyor aklınıza boğulma senaryoları geliyor. Öteki tarafı sizi sakinleştiriyor . Yürüyorsunuz kumsalın kılıç eğriliğinde… Kıyıdan uzaklaştıkça kumsal inceliyor, rüzgar keskinleşiyor. Daha vahşi bir hava ile karşılaşıyorsunuz. Kumlara batarken ayaklarınız, rüzgar tuzlu su ile yıkıyor yüzünüzü. Kumsalın kılıç eğriliği bittiğinde sizi adeta bir cennet karşılıyor. Cennette rüzgar var mı bilemem ama bu uzun yürüyüşün bedeli olarak kumsalın baston şeklindeki ucuna varıyorsunuz. Bütün korkularınız bu yuvarlak koyda kırılıyor. Koyu lacivertten turkuaza dönen renkleri ile dingin deniz sakinliği sizi davet ediyor. Yüzüyorsunuz kuşkusuz. Biraz heyecan yaşamak istiyorsanız hırçın dalgalarla dalga geçebilirsiniz. “Korkma” diyor dalgalar “seni en fazla kumsala bırakırım.”
Sevgi ile bekleyin. Yarın sizlere Geyikli, Dalyan’ da oturan dostları anlatacağım. Sonrada hep beraber Bozcaada ya geçeriz.
Memet SÖNMEZ