Zagreb, deyince bir çoğumuzun aklına, Lili Marleen türküsü gelir.
” Akşam olur mektuplar hasretlik söyler.
Zagrep radyosunda Lili Marleen türküsü…”
Nede çok severiz bu türküyü. Ama asıl türkü, sevgili Atilla İlhan ‘ın sözlerini yazdığı, Ahmet Kaya ‘nın kulaklarımıza taşıdığı bu türkü, o türkü değildir.
Peki o türkünün hikayesini biliyor muyuz? Hadi birlikte okuyalım.
Motorumun tekeri döndü, döndü beni getirip Zagreb’in, geniş caddeleri üzerinde tarihi binaların önüne bıraktı. Gözlerimi kapatıp bu şehrin hikayesini bu şarkıda hayal etmeye başladım. Hikâye ikinci dünya savaşında çok önce, Rus cephesinde Alman hendeklerinde başlamıştı. Bu tarihi şehrin ortasında, yol yorgunluğunu merakımla unutup, kafamdaki sorularıma cevap arıyorum. Sağıma, soluma bakıyorum. Binalar, sokaklar, binalar, evlere açılan geniş avluları… Her yer Alman askerleriyle dolu. Sepetli motosikletleriyle devriye çıkan Nazilerden saklanan direnişçiler, insan avına çıkmış SS’ler… Bir caddeden, bir sokağa açılmış tüneller… Şu duvarların bir kulağı, şu meydanların bir sevdası, bir şarkısı olmalı.
Bu şarkının hikayesi biri Lili, diğeri Marley olan iki kişiden oluşmakta. Bakın tarihin sesi, ne fısıldıyor kulaklarımıza. Ama önce birkaç sorum olacak:
” Hiçbir komutanın emri olmadan savaşı durdurmayı kim başarabilir? Başarabilen tek şarkı olabilir mi?
Lili Marlen Türküsü!
Bir türkü koca bir savaşı nasıl durdurabilir?
Ama tarih kitaplarında görülen savaşlar sadece ölen insanlar ve anlaşmalardan ibaret değildir. Günümüzde geçmiş dönemlere dair bilgileri genellikle kitaplardan öğreniriz. Bu kitapların içerisinde yer alan belgelerde ise akıllara durgunluk verecek kimi notlarda bulunur. İşte savaşın ortasında yazılan Lili Marlen türküsünün hikayesi de bu ilginç olaylar kategorisinde yer alır.
Lili Marleen türküsü, Rus Cephesi’nde görev alan Alman askeri Hans Leib’in kışla önünde sokak lambasının altında nöbetteyken sevgilisiyle buluşmasını ve sonrasında iki aşığın hüzünlü vedasını konu alır. 1915 yılında Hans Leib’in Birinci Dünya Savaşı sırasında cephede aşık olduğu iki kadını bir şiirde buluşturmuştur. Lili ve Marleen. Aslında iki farklı kadındır ve Leib’in düşlerinde tek bir kadına dönüşmüştür. Leib tarafından kaleme alınan şiir sonraki yıllarda Rudolf Zink’in usta ellerinde bestelenmiştir. Lale Andersen tarafından seslendirilen bu şarkı adeta o dönemde askerleri etkileyen bir marşa dönüşmüştür
Her akşam saat 21:55’te tüm cephelere yayın yapabilen Belgrad Radyosu’nda bu şarkı çalınıyordu. Şarkıyı ilginç kılan nokta ise aynı anda karşı cephedeki askerlerin de siperlerinde şarkı ile kendilerinden geçmeleridir. Hatta düşman askerler siperlerinden başlarını çıkararak Almanlara, “Radyonuzun sesini biraz daha açar mısınız? ” diye seslenirlermiş. Şarkı bitene kadar ise cephelerde bulunan hiçbir asker tek bir kurşun bile atmaz, hayallere dalarak geride bıraktıkları sevdiklerini düşleyerek şarkının sona ermesini beklermiş. Böylece Lili Marleen türküsü hiçbir komutanın emri olmadan savaş durduran tek şarkı olarak tarihteki yerini alır ”
Aradan yıllar geçmesine rağmen şarkı popülaritesini korumuş, ikinci dünya savaşında bu türkünün aşkı anlattığı, askerleri kederler sürüklediğini düşünen Hitler ‘in, Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels, şarkıyı yasaklamış. Bu yasak, askerleri ve ailelerini çok rahatsız etmiş. Bunun üzerine şarkının ” marş ” versiyonu bestelenip ve söylenmesine izin verilmiş.
Şarkının orijinalini Lale Andersen okur. Marlene Deitrich şarkıyı popüler yapar. Ama sonra bu şarkıyı, milyonlarca insana ulaştıracak ve bizlerle tanıştıracak olan, ” Kaldırım Serçesi ” lakaplı Edid Piaf, olağanüstü sesi ile şiir gibi okur bu şarkıyı. Şarkı, Almanca, Fransızca, İtalyanca… 40 dilden farklı farklı yorumlarla okunur ve okunmaya da devam edilir.
…Ve ben bu acı/tatlı öykülerle dolu şehrin hikayesini öğrendikçe merakım daha da artıyor, motorumun didonunu başka şehirlere çeviriyorum.
Sokaklarında gondolla gezilen suya şiir gibi yazılan şehir Venezia yani Venedik var…
Memet Sönmez
13 08 2023