Mutluluk yaşamdır!

HomeManşet Haberler

Mutluluk yaşamdır!

Bahtiyar Ol Nâzım

Yaşanmışlıklar hepimiz için kazanımdır, eksiği yanlışıyla… Dolu dolu yaşanmamışsa da, doldurmak bizim elimizde… Hepimizin tanıdığı, bildiği büyük şair Nâzım Hikmet’in de bilinmeyen yönleri var-mış. Artık doğanın kucağında da birlikte oldukları Vera’nın anılarında -ki, alabildiğine yalın, sıcak ve ilginç- ‘insan’ Nâzım’ı tanıyoruz. Unutulmuşlar da anılara dâhildir, buna da bağlı olarak her bir anıda daha bir yaşıyoruz onlarla. Tek yönlü olmadığını, kitabı okuyunca sizler de inanacaksınız.

Kısa bir zaman dilimi Vera ile Nâzım’ın birlikte geçirdikleri… Çok istemese(ler) de, özellikle yurtdışına gidebilmek için evlenmeleri kadar, Nâzım’ın Vera’nın soyadını almak istemesi… Doğaldır, insan sevdiğinin her şeyini benimser, ya da bana öyle geliyor, çünkü ben de öyle düşünüyorum.

 

Bir çalışmanın içerisinde…

Hepimizin bildiği gibi, bir senaryo çalışması için Vera ve arkadaşları Nâzım’a giderler. Kader ağlarını orada örer, hatta Türkçe fısıldadığı cümleyi, küçüklüğünde Tatarca duyduğu için anlar Vera. Nâzım utansa da durmaz geri. İşyerine çikolata yollar; derler ki, Vera turşu sever, bu kez gönderiler turşuya dönüşür. Kurtulmak yoktur tek başına, o zaman Vera, evli olduğunu itiraf eder. Keyifle okuyacağınıza inanıyorum o sayfaları; ne kadar biliyor olsanız da sahibinin kaleminden okumak çok daha güzel, çok daha anlamlı, çok daha heyecan verici.

 

Şairin mektubu şiirdir

Yalnız gittiği her etkinlik, toplantı, görüşme, konferanstan şiirler yazar Nâzım “saman sarısı saçlı, kirpiği mavi” Verusa’sına… Bugün birçok dizesini ezbere bildiğimiz, çok sevdiğimiz hatta sevgilimize adadığımız alıntıların o sevda(ğ) dizeleri olduğunu belirtmeliyim. Etkilenmemek mümkün mü?

En büyük korkusu, ölümdür Nâzım’ın. Ölmek bir şey değildir aslında… Karacaoğlan’ın dediği gibi “ayrılık”tır belirleyici… “Ya ölürsem” kaygısı peşini bırakmaz Nâzım’ın; ne yapacaktır Vera, yalnız başına? Gençtir de daha, birilerini bulacak ve unutacaktır büyük şairi. Korku, dağları bekliyordur ya, Vera hiç üzmez sevdiği kocasını, ömrünü vakfettiği Nâzım’ı.

 

İnanma, korkma, ricacı olma!

“Devrimcilerin erk düşkünü olmaları mümkün olmadığı gibi, erk düşkünleri devrimci olamazlar.” Büyük şair, bugün yaşasaydı, gerek fraksiyon ayrımları nedeniyle gerekse de kişisel çatışmalar sonrasında hemen bütün örgütlenmelerin ‘erk’ amaçlı oluşturulduğunu görse, kahrından ölürdü. Neler olmadı ki, biri çıkıp, “bu örgütü ben kurdum, dağıtıyorum” diyebildi; oysa 10 binler yürütüyordu o grup zamanında…

 

Şeffaf, net ve içten

Açık, apaçıktır Nâzım Vera’ya karşı. Aklından geçeni de, ileride olmasını istediklerini de gizlisiz saklısız anlatır. En çok da görüşlerini merak eder… Şiirlerini Türkçe anlamadığı halde ilk ona okur. Birlikte oyun yazmak için otururlar karşılıklı… Tabii, kolay ikna olabilecek biri değildir Nâzım, ama Vera da kolayca boyun eğmez o koca şaire. Güneşin ufukta kaybolmasını engellemek için tutmaya çabaladığını, başaramayınca nasıl da hüzün dolduğunu anlatıyor. Devletin emeklerine yeterli karşılığı vermediğini, soyut sanat olan canlandırma ve mizah için haddinden de fazla uğraşmak gerektiğini söylüyor. “Koca Türk” bunun da kolayını bulur, anılar, dizeler, öyküler, tarihsel gelişmelerle dolu anlattıkça akıl yolu açılır herkesin. Bir küçük ayrıntıyı belirtmezsem yanlış olur: Sadece tanıdıklarına değil, herkese aynıdır davranışı. Sanatçıları destekler, onların yapıtlarını satın alır (arada yanıldığı da olur kuşkusuz, ama vazgeçmez hiçbir zaman). O soğuk kış gününde otobüste bilet kesen kadının üşümüş elini öpünce kadının dökülen gözyaşlarına üzülür ve sorar neden ağladığını: “Hayatımda ilk kez biri elimi öpüyor.”

Hayatın korkunç hızında ve dönemin koşullarında yaşanan haksızlıklara haykıran Nâzım, evde baş başa kaldıklarında daha sevecen ve yumuşak olur, hatta hüzün dolar. Her şeyi öğrenmek ister, herkesi tanımak, işinde neler yaptığını birlikte çalıştığı insanların tavırlarını, karakterlerini… Vera’ya, “kaç yaşından itibaren kendinizi anımsıyorsunuz” diye sorar. Beş yaş, pek akılcı gelmez Nâzım’a, kendisi çoktan unutmuştur o günlerini. Karşılıklı anlatırlar… Toplumların köklerinin çok derine gittiğini, bir yıllık kültürlerin, edebiyat birikiminin önemini vurgular bir başka konuşmada. Ah, neredeyse unutuyordum: Resmin en evrensel sanat olduğunu söyler; şiirin farklı toplumlarda anlaşılabilmesi için çevirmene gereksinim duymasına karşın resmin herkes tarafından her koşulda anlaşılabilirliğini belirtir. Yine de hemen her toplantıda şiirini Türkçe okumasını ister katılımcılar, dilini anlamasalar da… Çünkü kültürlerin pasaportu olmaz, o içtenliği herkes bir biçimde -hem de doğru olarak- anlar muhakkak.

Belki de o nedenle, Nâzım da yakınır çeviriden. Ama önce yasalardan yakınır. Türkiye’de de, Sovyetler Birliği’nde de sanata ve sanatçıya değer verilmediğini de anlatıyor. Yetenekleri gizleyen, körelten egemen erkin ta kendisidir, hiç fark etmez. Bir de milliyetçilik yapıldığından yakınır. Kendisi de kendini “Türk” diye tanımlar, ama milliyeti nedeniyle kimsenin kayırılmasını istemez. Üniversiteye kabulde milliyet esasına göre hareket edildiğinde tepki gösterir. Ödenek verirken yaşanan haksızlıklara karşı, Merkez Komite’ye gitmeye karar verirse de zor ikna ederler; hüznünü hep yaşamıştır.

 

Başyapıt…

Nâzım’ın kız kardeşi Samiye Yaltırım’ı, “İstanbul Efendileri” programında çekmiştim, on yıllar önce… Çekim sonrası sohbetimizde, “Erken öldü ağabeyim, ölmeseydi bırakacaktı Vera’yı. Başka bir kadın vardı…” demişti. Türkiye’ye geldiğinde çekim yapamamış ama Vera ile de sohbet etmiştik kısa bir süre, soramamıştım doğal olarak onca insanın arasında. Şimdi Vera’nın anılarını okuyunca hangisi yanılıyor diye düşünmeden edemiyorum. Vera’ya sevgisi ve bağlılığı önceki kadınlarından çok daha derin ve güçlü… Hissediliyor.

Şiirlerini birçoğumuz ezbere biliyoruz; siyaseten karşı olanlar bile onun dizeleriyle açıyor toplantılarını… Değerini anlıyor ama o değeri vermiyoruz Nâzım Hikmet’e. Kendi içinde uyaklarıyla ritmini oluşturan müthiş şiirlerinin sanatsal anlamına da yer veriyor Vera anılarında… Müziğin, şiirin, resmin, tiyatronun özellikle, sinemanın, sanatın her dalının hepimiz için gerekli olduğunun hemen her sayfada vurgulanması, bizim ülkemizin bu öncesiz ve sonrasız toplumsal bilinmezliği içinde ne kadar önemli olduğunu, bilmem söylememe gerek var mı?

Evet, haklısınız, başyapıtı olacağını söylediği bir kitap var, şiirlerini bitirdiğinde yazmak istediği. İpucu versem mi, spoiler diye kızmaz mısınız? Peki, siz kendiniz okuyun, çok keyif alacağınızdan eminim.

 

 

Bahtiyar Ol Nâzım
Vera Tulyakova Hikmet
Derleyen Anna Stepnova, Çeviren Hülya Arslan
Sözlü tarih, Anı,
Yapı Kredi Yayınları, 3. baskı
Haziran 2023, 470 s.

 

 

Subscribe
Notify of
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments