Ahmet Hulusi Kırım
Bolşevikler devrimden sonra, Çarlığın İngiltere ve Fransa emperyalizmi ile yapmış olduğu uluslar arası gizli soygunculuk anlaşmalarını yayınlayıp bütün antlaşmaların feshedildiğini açıkladılar. Böylece, emperyalizm ile Rusya arasındaki ilişkileri ortadan kaldırdıklarını ve dünya halkları ile açık ve eşit ilişkilere dayanan yeni bir çağın başlamış olduğunu ilan ettiler.
İç savaş, açlık ve emperyalist müdahale yıllarında bile bu çağrı devam etti. Lakin kısa bir zaman sonra, emperyalizmi tehditlerine karşı kendilerini savunabilmek için diplomasi dünyasının geleneksel metotlarına başvurmak zorunda kaldılar. Batı emperyalizmi karşısında kendi güvenliklerini güvenceye alacak, Avrupa kuvvetler dengesi kurulmasını amaçlayan yeni bir siyasi öğreti yarattılar.
1.Paylaşım Savaşından galip çıkan Fransa, yanına Polonya, Romanya ve Çekoslovakya’yı alarak bir ittifak oluşturmuştu. Bu ittifak esas olarak, doğudan gelecek komünizm tehdidine karşı bir çeşit kale görevi görüyordu. Rusya bu ittifaka karşı, savaştan galip çıkanların karşısına yenilgiye uğramışları kısmen bir araya getirerek dengeyi sağlamayı amaçlıyordu. Müttefiklere ve özellikle Fransa’ya karşı, Almanya ile ortak bir cephe kurdular.
Alman ve Sovyet komutanlar arasındaki ilişkiler, savaş sonrasında imzalanan Rapallo Antlaşmasından da geriye uzanıyordu. Bu iki eski düşmanın hükümetleri daha 1921 kışında, üst düzey komutanlara askeri bir işbirliği için ön görüşmelerde bulunma izni vermişti. Sovyet komutanlar acil olarak modern silah fabrikalarına ihtiyaç duyuyordu. Almanlar ise Versailles antlaşması ile kısıtlandıkları için gizli ve geniş kapsamlı askeri manevralar yapıp yeni silahlar denemek için Rusya’nın geniş bozkırlarına göz dikmişti. Her iki tarafında ihtiyaçlarını karşılayacak bir anlaşma Nisan 1922’de Rapallo’da imzalandı ve Hitler iktidara gelene kadar işbirliği devam etti.
Stalin, Hitler iktidarına rağmen Almanya ile olan bağları koparıp atmaya istekli değildi. Almanya ile yeni bir askeri çatışma tehlikesini göze almaya ise hiç hevesli değildi. Ülkesi 1.Paylaşım Savaşı’nın sonrasında patlak veren iç savaşın ve 1920’lerin başı ile ortasındaki kıtlığın etkilerinden kurtulamamıştı. Yakın bir geçmişteki tarımsal kolektifleştirme ve sanayileşmenin yol açtığı travmayı bile atlatamamıştı. Bu yüzden Stalin, Nazi liderlerinin Bolşevizm’e düşmanlığını ve Slav ırkına yönelik aşağılamalarını fark etse de, Hitler karşısında zaman kazanmayı tercih etti. Zira İngiltere ve Fransa Moskova ile temas kurmaya tenezzül etmemiş, hatta SSCB’yi yıkmaya çalışmışlardı.
Ne var ki Stalin’in ve siyasi danışmanlarının aksine, SSCB’nin kıdemli generalleri Nazilerin ırkçılığı nedeni ile barış içinde bir arada yaşanabileceğine ihtimal vermiyorlardı. Bu şüpheci generallerin başında hem Kızıl Ordu genelkurmay başkanı hem de Sovyet savunma komiseri yardımcısı Mareşal Tuhaçevski geliyordu. Geçmişte Almanlarla askeri işbirliği bağlantılarına ve onların askeri uzmanlığından yararlanmak istemiş olmasına karşın,1935’e gelindiğinde Batılı devletlerle daha güçlü ilişkiler kurmayı tercih ettiğini artık gizlemiyordu. Diğer yandan Stalin, üst komutanın stratejik yaklaşımındaki değişiklikten hoşnut değildi. Zira bu değişiklik, kendi geliştirdiği yeni stratejiyi tehlikeye atıyordu. Stalin yine de Voroşilov ve Budiyeni gibi eski Bolşevik komutanların kışkırtmalarına karşın ihanete kesin bir kanıt olmadığı sürece üst düzey komutanlara karşı muhtemelen harekete geçmeyecekti. Fakat bu kanıt beklenmedik bir anda bizzat Almanya tarafından sunuldu. Nazi Partisinin güvenlik birimi Sicherheitsdienst’in başında bulunan Schellenberg, 1936 sonlarında Moskova’yı dezenformasyon yoluyla yanıltmak için bir plan geliştirdi. Paris’te sürgünde yaşayan Çarlık ordusu generallerinden Skoplin’in sağladığı bir bilgiye göre, Stalin’in içini bir şüphe kurdu kemiriyordu. Kızıl Ordu generallerinin geçmişteki eğitim çalışmalarından dolayı, Alman ordusu generalleri ile işbirliği içinde olduklarından şüpheleniyordu. Yapılan plana göre Tuhaçevski’nin Stalin’i öldürmek üzere Alman komutanlarla gizli bir anlaşma yapmış olduğu ifşa edilecekti. Böyle bir komplonun varlığı Stalin’in kulağına gittiği takdirde, Tuhaçevski ve diğer üst düzey komutanların işleri bitecekti.
Hitler’in planı onaylaması üzerine düzmece bir dosya hazırlanmasına başlandı. Dosyada Tuhaçevski ile Alman üst komuta üyeleri arasında, Stalin’e karşı bir komplonun ayrıntılarının yer aldığı yazışmalar bulunuyordu. Oysa gerçekte komplo falan yoktu. Tuhaçevski’nin imzasını Alman-Sovyet askeri işbirliğiyle ilgili 1926 tarihli eski bir belgeden kopyalaması için Alman bir gravür ustası görevlendirilmişti. Gravürcü aynı zamanda, sözde komplocu Alman komutanların da imzalarını kopyalamıştı. Sahte belgeler Mayıs 1937’de, Alman Komünist ajanlar vasıtasıyla Sovyetler Birliğine sızdırıldı. Birkaç gün içinde de Stalin’in eline geçti . Gerçekmiş gibi görünen bu evrak, Sovyet üst komutasına yönelik bir “temizlik” için ihtiyaç duyduğu kanıtı sunuyordu.
2 Haziran 1937’de Tuhaçevski ve üst düzey sekiz ordu komutanı Nazi Almanya’sı adına casusluk yapmak iddiasıyla tutuklandı. Dokuz gün sonra da özel bir askeri mahkemede yargılanmalarına başlandı. Dava aynı gün sonuçlandı ve 11 Haziran akşamı hepsi suçlu bulunarak idama mahkum edildi. Sanıklar ertesi sabah infaz edildi. Komutanların idamından sonra sıra diğer kıdemli subaylara geldi.1938 sonlarında idam dalgası hız kestiğinde, çoğu Rus devrimi kahramanı yaklaşık 40 bin kara, deniz ve hava subayı ya idam edilmiş ya da sürgüne gönderildiği Sibirya’da kaybolmuştu. Stalin kendi siyasi otoritesine yönelik olası veya büyük ihtimalle hayali bir tehdidi ortadan kaldırmıştı belki, ama bu arada Sovyet devletinin savunma kabiliyetine de telafisi mümkün olmayan bir zarar vermişti.