Neboş 90+
Beni takdir edenler, bana ulaşıp arttıkça, sevincim artıyor, mutlu oluyorum. Çıtayı yükselttin diyenler var. Neboş, nereden nereye diyorum kendime.
İnsanlar yaşlandıkça başından geçenleri daha iyi hatırlıyor. Giderek, geleceği bir yana itip, geçmişiyle yaşamaya başlıyor. Kendi akranlarıyla bir araya geldiğinde, hele de bu yaşlı kişiler, memleketinden biriyse anılar ortaklaşıyor ve tatlanıyor.
Hayat doğduğumuz andan başlar. Çocukluk anıları insan üzerinde bütün hayatı boyunca silinemeyen derin izler bırakır. Zaman zaman aklımdan geçmiyor değil, Van’a gitsem, orada yaşadıklarımdan izler bulabilir miyim? Bilemiyorum. Köy kasaba havasında bir yaşantımız, bahçe içinde evlerimiz, ineklerimiz, camızlarımız, tavuklarımız vardı. Mahallemize yakın yerlerde sebze bostanları, ekili alanlarda da buğday üretilirdi. Bizim oralarda güneşle beraber gün başlar, akşam güneşle biterdi. İçinde oynadığım bahçeyi, dallarından meyveler kopardığım ağaçları, başımıza taç yaptığımız kır çiçeklerini bulabilmeyi bırakın, bizim oraları tanıyabilir miyim? Derin iç geçirdim yine, hüzün kapladı içimi. Gelin birlikte benim gençlik penceremden bakalım. Biraz açılalım, biraz olamaz diyelim, biraz gülümseyelim, biraz da kendi gençliğimizle kıyaslayalım.
Zamanın Önünde Olmak…
İlkokul bitmiş ortaokula başlamışım, büyümüşlük duygusu taşıyorum. O yıllarda Van’da radyo bile az sayıda, dar bir çevre, hısım akrabalar arasında kalan bir kültürle büyüyorum. Ankara’dan dayım gelecek, (Ankara başkent, dayım bakanlıkta çalışan biri benim için çok ilginç) davranışlarımı nasıl düzeltecek nasıl konuşacağım. Lügatten kelimeler buluyor cümle içinde kullanma çalışmaları yapıyorum. Heyecanım dorukta. Dayım bi geldi ki, bizim gibi biri, samimi rahat, şen şakrak… Ben mesafeli davranıyorum. Anlamaya çalışıyorum. Senin bu kızının yarınları parlak demiş babama.
Okul bitti, diploma ile ilgili gerekli evrakları vermek için okula gidiyorum. Üzerimde kloş büzgü emprime bir elbise, arkası çizgili tülin çoraplar, arkası açık kısa topuk pabuçlar… Kollarımda annemin bilezikleri, okulun kapısında Türkçe öğretmenimle karşılaştım. Baktı baktı… “Ooo, Nebahat Hanım, erken değil mi” dedi. Kendimce çok güzel giyinmiştim, selam verdim, umursamadan yürüdüm. Şimdi dönüp baktığımda kıyafetim ne kadar rüküş, ne kadar arabeskmiş.
Güzel ve el üstünde bir çocukluk geçirmiş olmaktan kaynaklı olsa gerek, halen daha çocukluğumu bırakamadım. Annemin gözlerine bakarak kendimi ayarlardım. Annem, “el ne der” kaygısıyla büyüttü, ben de hep “annem ne der” dedim ki hep çocuk kaldım. Her zaman gözüm büyükler gibi olmakta ama büyüyemedim. Neyse, okulumuz 15 günlük karne tatiline girecek, sınıfta gürültü şamata gırla, öğretmen gelecek karneler dağıtılacak, heyecanıyla bekleşirken… Sınıf arkadaşım Ahmet, ellerimden tuttu, “ben 15 gün sensizliğe nasıl dayanacağım” dedi. Ben şaşkın, ellerinden koptum, soluğu okul müdürünün odasında aldım. Müdür ve öğretmenler aynı odayı paylaşıyorlar, bir selam çaktım durumu anlattım. Herkeste bir gülümseme… Öğretmenlerden biri, “sen ne dedin” dedi. Ben de “it ürür kervan yürür” dediğimi aktardım. Bana, “sen sınıfına git, biz gereğini yaparız” dedi. Sonra ne oldu hatırlamıyorum. Konu öylecene kapandı, ben de unuttum.
Öğretmen Oldum
Van Gölü kıyısında, şirin, güzel, üstelik evimize 8 km uzakta olan İskele Köyü Yatılı Kız İlkokulunda, çiçeği burnunda beş yeni öğretmen, hem çocuklara öğretiyoruz hem de kendimizi geliştiriyoruz.
Öylesine mutluyuz ki, evlerimize hafta sonları gidiyoruz. O zamanlar kol saatleri yeni çıkmış, öyle herkesin kolunda yok haa, hafta sonlarında eve geldiğimde anneme, (anne, bana simit al der gibi) “bana kol saati al” diyorum. Oysa param var alabilirim. Demek hâlâ çocuk ve anneden kopamayan, özgüveni gelişmemiş bir çocuk öğretmenim. Annem de her seferinde, “ablan evlenince, elmas saat geldi, sana da alınır” diyor, inancında ısrar ediyor. Yengem (Abimin eşi) dayanamadı. Ona takılan saati, kutusuyla getirip bana verdi. Kardeş kardeşe yapmaz, gelinin görümcesine yaptığı bu sevgi gösterisi unutulacak gibi değil. Almamakta ısrar ettim, ama çok da mutlu oldum. Okula gittim, gözüm saatten başka bir şey görmüyor. Sevincim dorukta.
Biz öğretmenleri, köy düğününe davet etmişler, bir minibüs yollamışlar. Bindik arabaya, sevinçle düğüne gidiyoruz. Köy yolları engebeli, araba yalpalayarak yol alıyor. Sarsıntıdan saatim bozulacak diye korkuyorum. Yüksek sesle, “aman şoför amca yavaş”, arkadaşların duyabileceği ölçüde de “saatim bozulacak” diyorum yol boyuna gülüşüyoruz.
Ver Elini Samsun
O yıl evlendim. Samsun’a geldik. İlk defa memleketimden ve anamdan ayrılıyorum. Burası bana yabancı, ben de onlar için yabancıyım. İnsanları tanımıyorum, el bebek gül bebek diyen yok, şaşkın ördek misali döneniyorum. Ama hayatı ben orada öğrendim. Yeni bir yaşam başlamıştı benim için… Eşimin bana fark ettirmeden yapıcı davranışları, yaptığım yemekleri beğenmesi, mektuplarında anneme beni anlatması bana özgüven aşıladı zamanla evime, işime, kendime sarıldıkça sarıldım.
Samsun merkezde, Dumlupınar İlkokulunda çalışmaya, TÖB-DER ile birlikte, bol bol kitap okumaya da başladım. Karadeniz Kadınlar Derneği’ni kurduk. Dernekte kitaplar okuyoruz, yorumlar yapıyoruz. O gün “Felsefenin Temel İlkeleri” kitabını yorumlama sırası bende, büyük bir heyecanla derneğe geldim. Kapıda TÖB-DER Başkanı Abdürrahim Aksoy ile karşılaştım, Felsefenin Temel İlkeleri’ni okudum bitti, deyince, elini uzattı, “bir üniversite bitirdin hocanım, tebrik ederim” dedi. Şaşırdım, bir kitap okuyup bitirince üniversite biter mi? Düşündüm ki işçi, patron ilişkisi, artı değer, üretim araçlarına sahip olmak, bütün işi işçiler yapıyor patron kazanıyor, niye? Hep bunları o kitaptan öğrenmiştim. Başkana hak verdim. Ve ben artık durmaksızın kitap okuyorum. Bilinçlendikçe ezilenin yanında yer alıyorum. Boykotlara katıldım, korsan mitinglere katıldım, cezalar da aldım. 12 Eylül’de Kenan Evren’in hışmına uğradım. Eşim daha içerde ben çıktım ama, beni Kahramanmaraş’a sürdüler. Emekli olduk.
İstanbul’a taşındık. Çocuklar okudu, evlendiler. İkiz torunlarımın beşiğini sallarken mırıldandığım ninni sözleri anlam kazandıkça, ben de yazmaya başladım. Okudum, yazdım, yorum dinledim. Geliştiğimin farkına vardım. O gün bugün okuyorum, yorumlar dinliyorum. Çıkardığım derslerden faydalanarak kendimce güncel yazılar yazıyorum.
Yaşar Kemal ile Tanışma
Yaşar Kemal’in 4 ciltlik Bir Ada Hikâyesi dizi romanını okudum, çok etkilendim. Bir eleştiri yazdım, altına telefon numaramı ekledim. Olayı unuttum, aradan günler geçmiş, bir akşamüzeri evde yalnızım, telefon çaldı. Karşımdaki gür ses, “ben Yaşar Kemal” deyince, inanın bana, dilim tutuldu. Koca Yaşar Kemal… Beni arıyor.!! Meğer oğlum Korkut, yayınevi aracılığıyla Yaşar Kemal’e göndermiş yazımı…
İşte dünya çapında olmak bu. Konuştuk. Benimle görüşmek istediğini Karaköy’de, İstanbul Modern’de, Ahmet Güneştekin’in açtığı sergide buluşmak üzere telefonu kapattık. Birkaç gün sonra gene beni aradı, “biraz rahatsızım doktorlar evden çıkmama müsaade etmiyor” dedi. Ama sonunda, Caddebostan Kültür Merkezi’nde, öğretmeninin resim sergisinde buluştuk. Ona sarıldığımda, karşısında oturan hanım, eşiymiş, “Nebahat Akın mı” deyince Yaşar Kemal ayağa kalktı, beni kucakladı. Elini omuzumdan çekmeden sergiyi birlikte gezdik. Sergileri severim, ama bu ayrı güzeldi. Ne yazık ki bu koca çınarı geç buldum çabuk kaybettim. Öldüğünde, “Nereye Yaşar Kemal! Uğruna savaşım verdiğin barış ufukta göz kırpıyor” diye yazmıştım ama o, “o güzel atlara binip gitti”. Güle güle yeri doldurulamaz, koca yürekli adam gibi adam.
Her zamanki gibi özenle hazırlanmış.
Su gibi akıcı üsluba şapka çıkartılır.
Yorum yazmaktan kendimi alamadım.
Hani “bir dolukta okumak” ver ya….
İşte onu yaptım.
Yüreğinize sağlık.
AHHH ABLA LAR ABLASI ABLAM ” NEBOŞ” UM; YAŞAMININ HER BİR DEMİ NDEN ANLAMLI KESİTLER, SUNABILMENİ, GÜÇLÜ BELLEĞİNİ KORUYABİLDİĞİNİ, HER GÜN YENİ ÖĞRENMELERLE ANALİZ YAPABİLME REZERVINİ NASIL GENİŞLETTİĞİNİ ÖYKÜNEREK / DAHA DA SAYGIM ARTARAK ŞIMARIYORUM…İYİ Kİ YOLLARIMIZ KESİŞMİŞ BIRÇOK DEĞERLİ CAN/ DOST/ ABLA/ YOLDAŞ AYNI DUPDURU İDEOLOJİ ” BÜYÜK İNSANLIK” YARARINA HAMLELER YAPMIŞ , HENÜZ GÜÇLENMEMİŞ KASLARIMIZLA OKYANUSUN CANAVARLAŞAN DEV DALGALARINA KARŞI KULAÇ ATMAYA KALKMIŞIZ , EVET YENİLMİŞ EZİLMİŞ ÇOK DEĞERLİLERİMİZİ ALMIŞ CANAVARLAR BİZDEN AMA O DEVASA CANLARI YÜREKLERİMIZDE BİLİNCİMİZDE TAŞIMAYA DEVAMLA, ÖZGÜVEN VE SAMİMİYETLE BİR DE ” KADIN” / 2..CİNS , ANADOLU NUN EN UÇ / UÇURUMLARINDAN OLMA / GELME DEZAVANTAJINA KARŞIN ” VARIM, VAR OLACAĞIM, SES , SÖZ , BIRAKABİLENLERDEN OLMANI , EN TRAJIK DÖNEMLERİ ” Tİ” YE ALARAK İRONİ LEŞTİRMENİ SELAMLIYORUM, , YÜREĞİMLE KUCAKLIYORUM CAN SAĞLIĞINI SOZÜNÜN GÜCÜNÜ, DÜŞÜNCE KAPASİTENI…