Zeki Tombak
I
Söz konusu Ortadoğu’daki siyasi/askeri çatışmalar, ilişkiler, ittifaklar, hatta savaşlar olduğunda, neyin nasıl olduğuna dair önümüzde birbirinden farklı pek çok hikaye, rivayet, komplo teorisi, bilgi ve iddia yığını oluşur. Konu hakkındaki bilgi birikiminiz, siyasi deneyiminiz, haber kaynaklarınız ve sağlam bir bakış açınız varsa doğruya o ölçüde yakın değerlendirmeler yapabilirsiniz. Yine de her zaman bir miktar yanılma payı bırakmak, uygun olur.
II.
Bu kayıt hatırda kalmak kaydıyla, Gazze’de olup biten ve bölgede pek çok gelişmeyi tetikleyen başlangıcı şöyle tarif etmek uygun olur:
7 Ekim 2023’te, Gazze’den İsrail işgalindeki topraklara doğru, Filistin’deki askeri kolu olan. Devrimci örgütler dahil 12 örgütün içinde yer aldığı ve El Kassam’ın komutanı Muhammed ed-Dayf’ın komuta ettiği bir tür genel askeri karargah ve komuta merkezi konumundaki “Ortak Operasyon Odası” tarafından, binlerce roket ve karadan güçlü bir saldırı düzenlendi.
Bazı yönlerde 58 kilometre derinliğe kadar ilerleme sağlayan saldırı; İsrail ordusunun ilk şoku atlattıktan sonra, yeniden tertip ve düzen sağlayarak karşı saldırıya geçmesiyle, çatışarak geri çekilmeye dönüştü.
İsrail Hızla Gazze Sınırına Yığınaklandı.
Bu arada ABD başta olmak üzere batı ittifakı hükümetleri İsrail’e siyasi ve askeri destek açıklamakla kalmadı; ABD Doğu Akdeniz’e bir uçak gemisiyle birlikte önemli bir deniz gücü gönderdi. Bir uçak gemisi de içinde olmak üzere ABD 5. Filosu Hürmüz Boğazı açıklarına getirildi. Kıbrıs’ta bulunan Britanya toprağı statüsündeki iki askeri üssü, Agratur ve Dikelya, Batı ittifakının İsrail’e desteğinin ana lojistik durağı oldu.
ABD ve müttefiklerinin bölgeye yığdığı askeri güç şüphesiz Hamas ve onun Gaze’deki müttefiklerinin gücüne göre çok orantısız bir güç. Nükleer denizaltının Gazze savaşı ile ilgisi düşünülemez. Bu büyük gücü bölgeye yığan ABD’nin, savaşın hemen veya yakın gelecekte bölgesel bir savaşa evrilebileceği, Lübnan, Suriye, Yemen ve esas olarak bu güçlerin arkasındaki merkezi güç olarak İran’a yayılabileceği veya Rusya’nın Suriye’nin savaşa çekilmesi halinde müdahale edebileceği ihtimallerini gözeterek bir yığınak yaptığını söylemek doğru olur.
III
Batı medyası sanki tarih o gün başlamış, Filistin topraklarında ilk kan o gün dökülmüş gibi, İsrail’in yanında hizalandı ve Hamas’ın “vahşeti” üzerine ideolojik bir kampanya yürütmeye girişti. Elbette 7 Ekim saldırısında sivillere yönelik şiddetin yaygın örnekleri söz konusuydu.
Bunlar Onaylanamaz.
İsrail devleti ise Filistin halkına karşı sivil, kadın çocuk demeden, kuruluşundan da önce başladığı bir şiddet, göçe zorlama politikasını 7 Ekim 2023’e kadar kesintisiz uygulamıştır. BM’nin İsrail’in işgalciliği, insan hakları ihlalleri, uluslararası hukuka karşı işlediği suçlar vb. hakkında, başta ABD olmak üzere, Güvenlik konseyinin veto yetkisine sahip Batılı emperyalist ülkelerin vetoları yüzünden karar alamaz, yaptırım uygulayamaz bir kuruluş haline geldi.
Batılı devletler sadece, 7 Ekim saldırısıyla ilgilendi: Saldırıyı İsrail’in varlığına yönelik bir tehdit olarak değerlendirdi ve insan hakları ihlali olarak kınadı, pozisyon aldı. İsrail’in 75 senedir sürdürdüğü şiddeti ise görmezlikten geldi. Halbuki başta Filistinliler olmak üzere bütün komşuları için tehdit olan İsrail’dir.
IV
İsrail Batının siyasi/askeri desteği bölgeye geldiğinde Gazze’ye bombardımana başladı. Uzun, aralıksız ve okul, hastane, cami veya kilise ayırmadan, sivil halkı gözetmeden bombardıman devam etti. Kara harekatının başlamasından sonra da kadın, çocuk, yaşlı demeden Filistinlileri yaşadıkları topraklardan sürme ile soykırım arasına sıkıştırarak, en az 23 bin kişi katledildi. Katledilmeye devam ediliyor.
V
Müslüman ülkelerin ezici çoğunluğu 7 Ekim saldırısını kınadı. İsrail vahşeti karşısında son derece cılız itirazlarla İsrail’e hep birlikte cesaret verdiler. Uluslararası platformlarda, İsrail karşıtı hiçbir girişimde bulunmadılar.
İsrail’in savaş suçlarını Uluslararası Adalet Divanı’na Güney Afrika Cumhuriyeti ve Uluslararası Af Örgütü oldu.
Neredeyse Avrupa’nın bütün ülkelerinde, Hükümetlerinin kayıtsız şartsız İsrail destekçiliğinin aksine İsrail’i protesto eden milyonluk mitingler gerçekleşti ve gerçekleştirilmeye devam ediyor.
AKP-MHP iktidarı ise devlet/iktidar organizasyonunda miting; dua çağrısı ve bazı kahve ve hamburger zincirlerine sözlü ve sopalı ve nihayet silahlı saldırıları teşvik eden bir tutum aldı. Buna karşılık, uluslararası zeminlerde İsrail’in işlediği suçlara dair bir girişimde bulunmadığı gibi; 7 Ekimden itibaren her gün, Türkiye’den İsrail’e ortalama 8 gemi ve tanker mal ve petrol taşıdı. İsrail ile ticaret hacmi savaş devam ederken, mitinglerde İsrail’in zulmü ve vahşeti kınanır, Gazze ile dayanışma üzerine ajitatif açıklamalar ve dua çağrısı yapılırken artmaya devam etti.
VI
AKP iktidarı Dünya’da HAMAS’ı desteklediğini ilan eden tek iktidar oldu. Filistin’le dayanışma mitingleri ise, dayanışmadan çok, hızla şeriat ve hilafet isteyenlerin gösterilerinden ibaret hale geldi.
AKP iktidarının El Kaide/ El Nusra’dan Müslüman Kardeşler ve DAİŞ’e bütün selefi cihatçı, terör örgütleriyle uzun süredir yürüttüğü çok yönlü ilişkilere ve üstlendiği hamilik rolüne tanıklık eden uluslararası toplum için Hamas savunması şaşırtıcı olmadı.
VII
Aralık ayının son günlerinde ABD İsrail’e “Artık Gazze’deki harekatın şeklini değiştir.” telkinlerinde bulunmaya başlayınca; savaş, bir bakış açısına göre İsrail’in ABD bölgeden gitmesin diye; bana kalırsa ABD’nin planı da bu olduğu için, İran’ı savaşa çekmeye yönelik provokatif suikastler birbirini kovalamaya başladı.
Lübnan Hizbullah’ının korumasındaki, El Kassam Tugayları’nın kurucularından, Hamas’ın siyasi kanadının ikinci adamı Salih Aruri Lübnan’da bir dron saldırısı ile öldürüldü.
Suriye ile İran arasındaki askeri işbirliğini koordine eden İran Devrim Muhafızları’nın generallerinden Müsavi, Şam’da öldürüldü. İran Devrim Muhafızlarının kurucusu ve İran’ın güçlü adamı Kasım Süleymani ölümünün 4. Yıldönümünde Kirman’da, mezarı başında anılırken patlayıcı dolu iki çanta arka arkaya uzaktan kumanda ile patlatıldı. En son öğrendiğimiz ölü sayısı 210 idi. Çok sayıda yaralı olduğu için sayı yükselmiş olabilir. Saldırıyı DAİŞ üstlendi. Ancak ortamı bilen, aktörleri tanıyan herkes bu üstlenmenin hedef şaşırtma amaçlı olduğu yönünde görüşler dile getirdi.
Bu patlamanın hemen arkasından Bağdat’ta, İçişleri Bakanlığı yerleşkesi içinde bulunan Haşti Şabi karargahına gene dronla hava saldırısı yapıldı. Buradaki “Halk Seferberlik Güçleri-Müceba” komutanı, tümgeneral Takavi öldürüldü. Daha önce Kasım Süleymani’yi de bir suikast ile öldüren ABD, bu saikasti üstlendi.
İsrail, Ocak 2024’te Lübnan Hizbullah’ı Askeri liderlerinden Hasan el Tawik’i bir suikastle öldürdü.
Ve nihayet yukarıda da belirtiğim üzere Yemen Anglosakson ittifakı tarafından bombalanıyor ve bir kara harekatının da söz konusu olabileceği söyleniyor.
VIII
Bu arada İran bölgedeki milis güçleri üzerinden dolaylı; sınırda, zaman zaman tıpkı Türkiye gibi, A. Öcalan’ın önderliğini benimseyen Kürt hareketinin hedeflerine doğrudan saldırı düzenliyor.
Türkiye ise Irak merkezi hükümetiyle, Kürdistan Özerk Bölgesi yönetimiyle ve İran ile TC Dışişlerinde ortak toplantılar yapıyor. Ankara’da Aralık ayında yapılan toplantıya Haşdi Şabi yetkilileri de davet edildi. Bir araya gelişin yegane hedefi ise, PKK ve yakını olan Kürtlerin ve müttefiki olan Asuri, Ezidi, Süryani, Arap, Ermeni halklarının ortak yapılarını çökertmek, bu yapıların bir statü elde etmesini engellemek ve nihai olarak kendi talepleri için savaşma azim ve kararlılıklarını yok etmekten ibarettir.
Kürt hareketi Zap, Avaşin, Metina, Hakurk bölgesinde, TSK’nın işgal olarak da nitelendirilebilecek kalıcı üstlenme amaçlı, neredeyse 3 yıldır, büyük askeri güçlerle, İHA, SİHA ve hava kuvvetleriyle kesintisiz sürdürülen harekata karşı, sonuçları itibariyle Türkiye’nin iç siyasetini ve devlet yapısını derinden etkileyen bir direniş geliştiriyor. Suriye’nin doğusunda ciddi büyüklükte bir askeri güç ve bir siyasal yapılanma mevcut.
ABD ise özellikle Kuzey ve Doğu Suriye’de, DAİŞ’e karşı mücadele koalisyonun kara gücü rolü oynayan, mücadelenin zafere ulaşmasını sağlayan Kürt hareketi öncülüğünde oluşmuş yapının, Türkiye tarafından sürekli olarak dron ve hava saldırılarına maruz kalmasına, Türkiye ile ilişkileri bozmama kaygısıyla, hava sahasını açık tutarak yardımcı oluyor. ABD, İran’a karşı bir savaş başlatılması halinde, bölgede Kürt hedeflerine de sık sık saldırı düzenleyen İran milis güçlerinin etkisini kıracak güç olarak Kürt hareketini görüyor. Bu bakımdan iddia edilenlerin çok gerisinde de olsa silah, mühimmat, donanım ve askeri eğitim desteği veriyor.
IX
İran savaşın kendisine doğru genişletilmek istendiğini görüyor. Ama bütün kışkırtıcı suikastlere rağmen “stratejik sabır” adını verdiği tutumunu sürdürüyor.
İran nasıl tutum alırsa alsın savaşın İran’a sıçraması İran’ın kabulüne veya savaş ilan etmesine bağlı değil. Batı ittifakı koşulların oluştuğu ve İran’ı ezip parçalayabileceği kanaatine vardığında ve mevsim koşulları da uygunken eninde sonunda İran vurulacaktır. Çünkü İsrail’in varlığını uzantıları üzerinden ve nükleer programıyla tehdit eden asıl odak İran olarak görülmektedir.
İran’ın dezavantajı ise, böyle bir saldırıya, yıllardır hoyratça, faşizan politikalarla, idam ve işkenceyle, özgürlük ve normalleşme; molla rejiminden kurtulma talepleriyle sokaklara çıkan İran halkının bağlılığını büyük ölçüde kaybetmiş olmasıdır. Molla rejiminin gücü halkın refahını büyüterek kazanılmış bir toplumsal destekten değil, ölçüsüz zalimliğinden geliyor.
Kendi halkına zulmeden bir rejimin anti emperyalistlik iddiasının hiçbir temeli yoktur. Halksız anti emperyalizm olmaz.
X
Gazze’den İsrail bir kısım askerini çekmeye başladı. Ancak burayı insansızlaştırma hedefini gerçekleştiremedi. Direnişin askeri alt yapısını yok edemedi. Uluslararası meşruiyetini, halklar nezdinde neredeyse bütünüyle kaybetti.
Yakın zamanda bir Filistin devleti kuruluşunu beklemek gerçekçi değildir.
Son olarak emperyalistlerin ve siyonizmin planlarını öngörsek de zamanlamasını öngöremeyiz. Esasen planı onlar yaptılar diye planın işleyeceğinin garantisi yoktur.
Kutsal kitaplar, Ortadoğu bölgesine 120 bin peygamber geldiğini söylüyor. Bu sayı, bize, eğer gerçekliği olsaydı, “Allah’ın” bile planlarının bu bölgede tutmadığını, çalışmadığını anlatır.
Bölge halklarının hiçbir güzergahta, yol boyunca ödeyeceği bedeller az değildir. Ama sonu güzel gelecek olan, etnik veya dinsel kimliklerin ötesinde, dayanışmacı, çoğulcu, özgürlükçü, ortaklaşmacı, birbiriyle ve doğayla barışık bir toplumu bugünden inşa etmeyi öngören güzergahtır.