Polonya medyasına göre, salı günü iki büyük göçmen grubu Belarus-Polonya sınırını aştı. Bu insanların çoğu Belarus’a geri gönderildi. Polonya başka ülkelerin ve AB’nin desteğini kabul etmemekte ısrarcı. Avrupa basını krizin iki ülke arasındaki bir sorun olmaktan çıktığına işaret ediyor.
Kazanan Rusya oldu
Eesti Päevaleht’in Rusya muhabiri Anton Alekseyev, Moskova’nın durumu nasıl kendi çıkarları için kullandığını anlatıyor:
“Minsk yönetimi, Batı’yla göç krizine tutuşurken anlaşılan Moskova’ya danışmadı. Ama Moskova’ya [bu krizle] bir hediye verildi. Rusya Dışişleri Bakanlığı şimdi sığınmacıların durumu karşısında hissettiği üzüntüyü dile getirebilir ve bu insanları topraklarına kabul etmediği için AB’yi suçlayabilir. Buradaki kinaye fazlasıyla aşikar. Sığınmacılar Batı’ya doğru göç ediyor, Doğu’ya değil. Batı onları kabul ederse ne ala. Aksi halde sorun Lukaşenka’nın başına kalacak. Belarus ile Polonya’nın sınırdaki askerleri arasında ani bir çatışma çıkması durumunda Moskova, müttefikinin yanında durması için paha biçilmez bir bahane bulmuş olacak, örneğin birlikleriyle Belarus’a girebilecektir.”
Avrupa’nın riayet etmesi gereken kurallar var
Sığınmacıların hakları var, diye hatırlatıyor Der Spiegel:
“Bu haklar da Mülteciler, İnsan Hakları ve Çocuklar Sözleşmelerinde yer alır. Bir sığınmacı Avrupa topraklarına adım atar atmaz, ilk girdiği ülkede iltica başvurusunda bulunma hakkına sahiptir. Avrupa’daki kurallar açık ve net. Tek yapılması gereken bunlara riayet etmek ve edilmesini sağlamak. Avrupa çapındaki dayanışma, sığınmacıların ilk vardıkları ülkelerin yalnız bırakılmasını önlemeyi gerektiriyor. Henüz Avrupa topraklarına ayak basmamış insanların da Belarus ile Polonya arasındaki tarafsız bölgeden getirilmesi ve başvuruda bulunmalarının kolaylaştırılması bile söz konusu olabilir. Kimin kalabileceğine, kimin geri gitmesi gerektiğine hızla karar verilmesi gerekiyor. Kontrol gücünü kullanmak değil, insanları soğukta, belirsiz bir kadere teslim etmek insanlık dışı bir uygulamadır.”
İktidar imaj parlatıyor
Novaya Gazeta’ya göre sığınmacı krizi, Polonya’daki iktidar partisi PiS’in epey işine geliyor:
“Kürtaj yasağı nedeniyle PiS’in oy oranları ciddi bir düşüş yaşamıştı. … Ancak şimdi muhalefetin, sığınmacıların hakları ve onların ülkeye kabul edilmeleri konularındaki talepleri karşısında halktan yeniden puan toplama şansına sahip. [Kürtaj yaptırması engellenen] Bir genç kadının ölümü, toplum tarafından cinayet olarak nitelendirilirken, son gelişmelerle beraber tıpkı Belarus’taki baskılar gibi gündemin arka sıralarına kaydı. Hatta ortalıkta Lukaşenka ile Duda arasında gizli bir anlaşma olduğu yönünde komplo teorileri bile dolaşıyor. … Uzun lafın kısası, sığınmacılar, sınırdaki askerler ve Belarus halkı hariç herkes bu işten faydalanıyor.”
Polonyalılar uyutulmaya izin vermiyor
Interia’ya göre Polonya halkı hükümetin propaganda tuzağına düşmüyor:
“İlginçtir ki, Polonyalılar tüm kargaşanın içinde takdire şayan biçimde aklıselim davranmaya devam ediyor. Jeopolitikanın büyük geri dönüşü tabir edilen çatışmayla kendi gücümüzle baş edebileceğimizi ileri süren siyasetçilere inanmıyorlar. Yeni yayınlanan bir ankete göre halkımızın yüzde 82’si, Polonya’nın Belarus sınırındaki krizi çözmek için AB’den yardım istemesi gerektiğini düşünüyor. … Anlaşılan o ki, Polonyalılar bu konuda kendi sağduyularına güveniyor, hükümetin kararlarına değil.”
Sırada Ukrayna var
Petro Poroşenko kabinesinde dışişleri bakanlığı yapmış olan Pavlo Klimkin, Visoki Zamok’taki yazısında sığınmacıların Ukrayna sınırına yığılmalarının an meselesi olduğunu öngörüyor:
“AB-Belarus sınırındaki sığınmacılar, alışılageldik Rus özel harekat manevralarına bir örnek. Lukaşenka da dahil olmak üzere tüm Belarus halkı bu iş için suiistimal ediliyor. Polonya, Litvanya ve Letonya kendilerini savunmanın bir yolunu bulacaktır; o zaman da Kremlin, sığınmacıları bizim sınırımıza yığmak için bir bahane kazanmış olacaktır. … Rusya bizi, yasadışı göçmenlere insanlık dışı muamele etmekle itham etmeyi deneyecektir. … Ukrayna ile AB dışişleri bakanlarının buluşması yeterli olmayacaktır. Bunun yerine sürekli iletişim halinde olmamız gerekiyor. İçinde bulunduğumuz zorlu durum, ortak bir strateji ve ortak bir eylem gerektiriyor.”
Varşova ateşe körükle gidiyor
The Guardian, krizin tırmanması sadece Belarus’un suçu değil, diyor:
“Polonya, bu çaresiz insanların gelişini insani bir kriz olarak değil, bir istila olarak görüyor. Sınırda olağanüstü hal ilan eden Polonya, burada binlerce asker konuşlandırdı ve toplu sınır dışı uygulamalarını mümkün kılmak ve iltica başvurularını görmezden gelebilmek için yasa değişikliğine gitti. Trump usulü bir duvar planlıyor Polonya. AB gözlemcilerinin, yardım kuruluşlarının ve gazetecilerin sınırdaki 3 kilometrelik bölgeye girmesine izin verilmiyor. Litvanya ve Letonya daha önce Belarus sınırındaki geçişlerde AB’nin yardımını kabul etmişti, ama Polonya kabul etmiyor. Brüksel’le hukuk devleti krizi yaşayan Varşova, göçmenleri siyasi sermaye olarak ve AB’ye ve göçmenlere düşman bir atmosfer yaratmak için kullanıyor.”
AB müteşekkir olmalı
Die Welt gazetesi Varşova’nın doğru davrandığını, Brüksel’in bunu kabul etmesi gerektiğini söylüyor:
“AB hiç mi ders almadı? Vladimir Putin 2015’te Suriye’yi bombalayınca ve Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan (ve Yunanistan Başbakanı Alexis Çipras) sığınmacıları [AB’ye] gönderince Avrupa Birliği, Angela Merkel liderliğinde bunun devam etmesine izin verdi. Ancak girdap o kadar güçlüydü ki, Alman devleti kontrolü kaybetti – ve bunun ardından bütün Avrupa’da AB karşıtları güç kazandı ve Büyük Britanya AB’den ayrıldı. Polonya şimdi doğu sınırının savunmasını kendisi yapıyor. Hiçbir şey yapmamak ve insanların bir diktatörün alçakça oyununun kurbanı olmasına izin vermek daha mı insani? AB, Polonya’nın kendisine iyilik yaptığını anlamalı artık.”
Dikenli tel kabul edilemez
Pravda Avrupa’nın çifte standardını eleştiriyor:
“Viktor Orbán’ın birkaç yıl önce Macaristan-Sırbistan sınırını dikenli telle kapatmasını eleştirmeyen AB’li siyasetçi kalmamıştı. Ancak şu anda örülen dikenli tel demokrasi ve istikrarın sembolü olarak övülüyor. Bu nasıl olur? … Evet doğru, bizi doğrudan hedef alan bir saldırıya karşı kendimizi savunmak zorundayız. Ama yine de Polonya-Belarus sınırına dikenli tel örmek kabul edilir bir şey değil. … Salt sığınmacıların ‘nakliyelerini’ Avrupa’nın son diktatörü organize etti diye onları geri göndermeye hakkımız var mı? Yaşananlar ile AB’nin güney sınırında ‘nakliyeyi’ organize eden vahşi organize suç çetelerinin yaptıkları arasında ahlaken ne fark var?”
Göç politikası olmamasının bedeli
De Volkskrant, Brüksel’in üçüncü tarafların jeopolitik güç gösterilerinden daha az etkilenmek için duruma el koyması gerektiğini söylüyor:
“AB kendisini şantaja açık hale getirdi. İltica siyaseti söz konusu olduğunda hükümetler seçmenler tarafından cezalandırılmaktan korkar. Bu yüzden de geçtiğimiz yıllarda hiç kimse insani ve işleyen bir göç siyaseti için çaba göstermedi. – Lukaşenka şimdi bundan nemalanıyor. … Göçmenler, kendileri için güvenli ve yasal yollar oluşturulana kadar Avrupa kalesinin kapılarını yumruklamaya devam edecek. Bütün sorunları çözecek bir tavır değil bu, ama AB ipleri eline almadığı sürece bu insani trajediler devam edecek ve AB, Lukaşenka gibilerinin iğrenç jeopolitik oyunları karşısında kırılganlaşacak.”
Avrupa şantaja boyun eğmez
Avvenire’ye göre, Moskova kaotik durumu özellikle iç siyasette kullanıyor:
“Kremlin, acil durumu, ‘insani müdahale’ ve ‘demokrasi ihracatı’ üzerine kurulan ve hem Afganistan’da hem de Irak’ta keyfi ve beceriksiz bir şekilde uygulanan Batı siyasetinin korkunç sonuçlarını ortaya çıkarmak için bir fırsat olarak görüyor. … Oysa hem Lukaşenka hem de Putin, AB’nin şantaja boyun eğmeyeceğini ve 2020’de manipüle edilen seçimlerden ve muhalif Protasevich’i yakalamak için Atina-Vilnius seferi yapan uçağın kaçırılmasından sonra Belarus’a uyguladığı yaptırımları gevşetmeyeceğini çok iyi biliyorlar.”
Müttefik olarak Moskova da sorumlu
Nezavisimaya Gazeta, “Ne ekersen onu biçersin”, diyor:
“Litvanya ve Polonya, yasadışı göçmenlerin sınırlarında yoğunlaşmasının suni bir gelişme olduğunu düşündüklerinden Belarus yönetimini suçluyorlar. Aynı anda Rusya Belarus’la 28 entegrasyon programı, ortak bir askeri doktrin ve ortak bir göç politikası tasarısı imzalıyor. Sonuncu özellikle dikkate değer bir anlaşma ve Rusya’ya Lukaşenka’yı ihtar etme olanağı sağlıyor, ki bu da AB ülkelerinin sınırındaki tamamen gereksiz çatışmayı sona erdirir. Ya da tam tersi olur ve Rusya birbiri ardına müttefikini destekler. Bu da müttefikle sorumluluğu paylaşmak – hatta onun attığı adımlar nedeniyle sorumluluk üstlenmek demektir.”
Polonya AB’ye de sorumluluk vermeli
Yazar Wojciech Maziarski, Gazeta Wyborcza’daki yazısında, Polonya hükümetinin tutumuna anlam veremediğini söylüyor:
“Bir göçmenin, AB’nin beşinci en büyük ülkesi olan Polonya devletini temsil eden biri tarafından öldürülmesi ya da yaralanması ihtimalini düşünmek dahi istemiyorum. Daha da tuhafı, Polonya hükümetinin Frontex’in ya da diğer AB ülkelerinin desteğini ısrarla reddetmesi. Sınırda yaşananların sorumluluğunu sadece bizim değil, bütün AB’nin üstlenmesi Polonya’nın ve hükümetin lehine olur. Sonuçta saldırgan Belarus rejiminin hedefi sadece Polonya değil, bütün AB.”