Ateş olmayan yerden duman çıkmaz sözü siyasette sanki daha da geçerli. Son günlerde muhtemel yeni bir süreçle ilgili konuşulur, yazılır oldu. Gerçeği yaşayıp göreceğiz elbette.
Zorda kalmak yaratıcılığı artırır, derler. Uzun süre yönetici olup da yaptıklarının izleri emekliliğinde başını belâya sokacak türdense insanın daha da yaratıcı olması gerekir!
Demek ki sadece sanatçıların değilmiş sahnede bu dünyaya veda etmek isteği! Politikacılarda da yaygın bu istek. Hayat böyledir işte, bir kapı kapanır, bir kapı açılır, derler halk arasında… Yıllarca anlata anlata hikâyenin sonuna sonuna gelinmiş ve yeni bir hikâye de yazılamıyorsa ve aynı hikâyeyi dinlemekten halka da gına geldiyse gidiş düdüğünün ötmesi yakındır.
Siyasette vaziyet bu noktaya gelmişken, özellikle 2011’den beri içine sürüklendiğimiz Ortadoğu kazanı iyice fokurdamaya başladı. Yenilgiye doymayan Hamas ve Hizbullah ateşe benzin döktüler, ama arkasında kapı gibi duran ABD’nin yol vermesiyle İsrail katliam bahsinde tüm maharetlerini göstermeye başladı. Asıl olarak arka plandaki diğer oyuncu olan İran’ın bu kez tehditle, sert demeçlerle İsrail’in önünü alamayacağı anlaşılıyor.
İşte bu manzarayı okuyan politikacının zihninde ışık yandı tabii. Bu yangın yerinde kurulacak oyunla hem içte biten barutu tazeleyip yeniden seçilme ve iktidarda kalmayı garantileyebilir, hem de yaratılacak ulusal mizansende bize de saldıracak korkutmasıyla milli bir kenetlenişe gidip, yeni anayasanın sağlayacağı imkânlarla siyaset yolunu manisiz yürünür hale getirebilir…
Bu meyanda iştah açıcı bir durum da baş aktörlerden İran’ın bölgede güç kaybetmesiyle doğacak boşluğu niye biz doldurmayalım ki sorusu içtenlikle zihinlerini meşgul eder. Nasılsa bu stratejik derinlik’in kitabı yazılmıştı eski elemanca!
Projeksiyon böyle olunca ve ana muhalefeti tam destekle bu işe katmanın zorluğu da belliyken kendileri açısından en iyi partner önceden kapısını çaldıkları Kürt Hareketi ve legal temsilcisi olacaktı haliyle. Hem mevzu yeni anayasa, kayyım, hapistekiler ve İmralı’daki olunca iş sıkı bir pazarlıkla tatlıya bağlanırdı.
Tabii bu yeni süreçte iki tarafın da süreç mutabakatının sağlayacağı kazanımlara ilâveten kendileri açısından daha çok kazanmaya yönelik plan-hesap yapacakları aşikâr.
Bir taraf kantonları etkisizleştirmeyi düşünürken, diğer taraf da onları, alacakları ABD ve İsrail desteğiyle devletleştirme hayali kuracaktır. Bu tür karşılıklı oyun planlarıyla kim kiminle ne kadar yürür elbette zaman gösterecek, ama memlekette sadece Dolmabahçe Sarayı yok, başka bir sarayda perde kapanışı yine yapılabilir günü gelince.
Yeni muhtemel sürecin taraflarının bu işe tekrar girişlerinde kendilerince argümanları vardır. İsteyen istediği tarafı haklı görebilir de iki taraftan da olmayıp bağımsız bir hat ve ideolojiye sahip olduklarını söyleyen sosyalistler bakalım nasıl bir pozisyon alacaklar bu kez?
Pragmatizmin rüzgârının ayakları yerden kestiği yerde tutarlılık üvey evlat olur. Rüzgâr durunca ise pragmatizm sevdalıları tarihin uygun bir yerinde yerlerini alırlar. Ama önceki tecrübeden de bilinmeli ki pragmatizmle saadet olmaz! Bin yıl daha ülkesiz* kalmak emperyalizmin inayetine mazhar olmaktan evlâdır.
Yüzlerce gerillayı çeşitli bahanelerle ajan diyerek taş altı edip, dünyada emperyalizmin ağa babasıyla özgürlük adına iş tutmak ve bunu izah etmeye kalkışmak, bu işin öznelerini ne haklı, ne akıllı kılar.
Öte yandan barış denilen hepimizin özlemine, kendi tarafında olanları bile vahşice öldürüp, bodrumlara gömüp, üzerlerine beton döken medeniyet düşmanı, ittifakın çırağı partiyle hizalanmakla mı erişilecek? Tarih aynıları aynı yerde, ayrıları ayrı yerde hizalar. Bu yönüyle barış olsa da, bu barış başka barış olur!
*Adnan Satıcı(şair)